Geçtiğimiz hafta boyunca her şey mükemmel gitti. Gündüzleri çalışıyor, geceleri ise Logan’la geçiriyordum. Sasha’nın tavsiyesine uydum ve ondan bir şey beklemedim. Henüz değil. İlginç bir şekilde Logan bunu anladı ve bana eskisinden de şefkatli davranmaya başladı. Sabahları beni öperek uyandırıyor, ben kalkmadan yanımdan gitmiyordu. Duşu ilk ben kullanıyordum. Saçlarımı karıştırmayı ve benimle dalga geçmeyi seviyordu. Birbirimiz hakkında pek çok yeni şey öğrenmiştik. Mesela Logan’ın geceleri battaniyeyi paylaşamamak gibi bir huyu vardı. Fakat ona sarılmamı ve dokunmamı hiç beklemediğim kadar çok seviyordu. Geceleri ben uyanmadan önce o uyanıyordu. Kötü bir rüya gördüysem, saçlarımı okşuyor ve kulağıma hikâyeler fısıldıyordu. Bende onun kollarında, güvende olduğuma emin olarak uykuma devam ediyordum.
Sabahları uyanır uyanmaz gördüğüm ilk yüz onun yüzüydü. Muhteşem gözleri, saçları, gülüşü… Bundan daha fazlasını isteyemezdim. Kendimi Cennet’te gibi hissediyordum. Beni öperek uyandırışı, bazen birlikte duş almamız ve en saçma esprilerimize gülmemiz, birbirimizi en dağınık haliyle bile çekici bulmamız beni ona daha da bağlıyordu.
Kalbim her an onun aşkıyla çarparken, bir yandan da ufak bir ses “ Ya bu mutluluğunuz biterse?” diye sorup beni korkutuyordu. Fakat bu sesi her defasında boş veriyor ve kendimi ana bırakıyordum. Böyle şeyler hep olurdu. Uzun zaman sonra aradığınız mutluluğu ele geçirince, bu sefer de onu gerçekten isteyip istemediğinizi ya da onu kaybedip kaybetmeyeceğinizi sorgulardınız. Bunlar sadece paranoyaydı. Hayır, Logan benimdi. Bende onundum. Onu asla kaybetmeyecektim. Buna izin vermeyeceğim.
Tek sorun Michael’dı. Onunla konuşmayı her deneyişimizde bizi reddediyordu. Janice, onun için yasaklı bir kelime haline gelmişti. Onun haricinde ne istersek konuşabilirdik fakat Michael artık kızın ne varlığına, ne de adına katlanabiliyordu. Janice’te bembeyaz bir suratla hayalet gibi ortalarda dolanıyordu.
Bir gün Michael’ı arka bahçede buldum. Çiçeklerini parçalamaya çalışırken.
“ Ne yapıyorsun?!”
Çiçekleri elinden hızla kaptım ve yerlerine dikmeye başladım fakat bu konuda bilgisiz olduğum için çok yamuk olmuşlardı. Michael öfkeyle soluyarak çitlere bir tekme savurdu.
“ Lanet olsun!”
“ Michael,” dedim yüzünü tutarak “ Bana bak.”
Kızgınlıkla parlayan gözlerini bana çevirdi.
“ Bu sensin,” dedim. “ Senin istediğin iş, hatırlıyor musun? Bunun yüzünden kendini mahvetme.”
Onu ikna etmem uzun zaman sürmüştü. Bir keresinde de ikisini yan yana getirmeye çabaladım ama Michael hemen kaçıp gitti. İstediği zaman çok hızlı oluyordu.
Logan’a bundan bahsettiğimde bana sarıldı ve üzülmememi söyledi. Tanrım, üstelik Michael’ı kıskanıyordu! Onunla bu kadar zaman geçirmemin onu kıskandırdığını görmek hoşuma gitse de, Logan’a her seferinde ona ait olduğumu fısıldıyordum. Hiç bıkmadan.
Sabah kalktığımda-daha doğrusu Logan yine beni öperek uyandırdığında-neşeyle gerindim ve ona baktım. Başını dirseğine dayamış, gülümseyerek beni izliyordu.
“ Günaydın sevgilim.”
“ Günaydın.” Uzanıp dudağına bir öpücük kondurdum.
“ Sana bir şey vermem gerek.” Zarif ve hızlı bir biçimde ayağa kalktı. Pencereden yayılan gri ışığın aydınlattığı bedenine bakarken iç çekmekten başka bir şey yapamadım. Bir ressam olsaydım, çizmekten usanmayacağım tek tablom o olurdu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNET
RomansaGeçmiş üzerinize bir gölge gibi düştüğünde, sevginizi şüpheyle yıktığında, Cennet'i Cehennem'e çevirdiğinde ve bütün güzel düşleri yıktığında; güvenebileceğiniz tek şey aşktır.