“ Buda kim?” dedi fındıkkabuğu rengindeki saçlarına bir tutam gümüş karışmış; saygın görünüşlü bir adam, gözlüğünü takıp beni bir laboratuar faresiymişim gibi incelerken.
“Bu Inna,” dedi Michael, sanki bu çok şeyi açıklarmış gibi.
Anlaşılan adam da benim gibi düşünmüş olacak ki, “ Inna,” dedi. “ Burada ne işin var?”
Benim açıklamama fırsat vermeden Michael konuşmaya başladı “ Onu Grimm’in orada buldum. Dediğine göre gidecek hiçbir yeri yokmuş ve bende burada kalabileceğini düşündüm.”
“ Çok fazla düşünüyorsun Micky,” dedi arkalardan gelen yüksek ve soprano bir ses. Arkamı döndüğümde sesin sahibi olan yapay sarışın, kahverengi gözlü kadınla yüz yüze geldim. Dudaklarını koyu pembe bir rujla boyamıştı ve ağzında pervasız bir tavırla çiğneyip balon yaptığı bir sakız yaptı. Bu, bana beni kovan kadını anımsatmıştı. Öfkeme hâkim olmak için bakışlarımı duvara sabitledim.
“ Bu seksi şeyin evsiz ve masum olduğuna emin misin?” dedi sarışın kadın kırmızı ojeli uzun tırnaklarıyla çenemi dürterken. “ Daha çok More’da ki o striptizci kızlara benziyor.”
“ Sasha!” Bu sefer görüş alanıma gerçekten sarışın olan minyon bir kız girdi. Mavi gözleriyle özür diler gibi bakarak “ Onun kusuruna bakma lütfen. Bugünlerde biraz fazla aksi,” dedi.
Bu sırada gri uzun saçlarını tek örgü halinde omzunda sallanan yaşlı bir kadın içeri girdi. “ Bu gürültünün sebebi ne?”
Michael diğerlerinin vurucu bir yorum yapmasına izin vermeden “ Benim Grace,” dedi. “ Bu gece buraya bir misafir getirdim. Gazeteci olmadığını söylüyor.”
Oliver kendi kendine mırıldanarak bir şeyler söyledi. Sasha ile küçük sarışınsa kendi aralarında bir şeyi tartışıyor gibiydiler.
Grace kıyafetlerime kısa bir bakış attı ve sonra sevecen bir ifadeyle “ Eminim ailenin seni çok merak etmiştir kızım,” dedi.
Ne? Grace benim eğlenmek için evden kaçan şu küçük kızlardan biri mi zannetmişti?
“ Bakın,” dedim. “ Ailem Amerika’da ve onlarla daha dün konuştum. Yani iyi olduğumu biliyorlar. Ve ben evden falan kaçmadım.”
Grace düşünceli bir ifadeyle yeleğinin cebindeki sarı havluyu çıkarttı ve ıslak ellerini kuruladı. “ Bu pek çok şeyi açıklıyor…”
Sasha tam ona bir şey diyecekken sıcak, bariton fakat otoriter bir ses tam arkamızda kükredi:
“ Burada neler oluyor?”
Arkamı döndüğümde yeryüzüne ait olamayacak kadar güzel bir şey gördüm. Rengârenk gözleri öfkeyle yanan bu adam, kesinlikle dünyadan olamazdı.
Uzun boylu ve kaslı bir yapısı vardı. Ampulün altında adeta bir yanıyormuş gibi görünen kızıl, gür ve kıvırcık saçları, yataktan yeni kalkmış gibi kabarmıştı. Su yeşili gözleriyle kızgın bir şekilde bize baktı. Güçlü, keskin hatları; kemerli bir burnu ve buğday rengi bir teni ile dolgun dudakları vardı. Sol yanağındaki gamzesi onun öfkeli duruşunu biraz daha yumuşatıyordu. Geniş omuzlarını ve saran uçuk mavi gömleğinin düğmeleri yanlış iliklendiği için yamuk ve kırışık duruyordu. Biraz daha dikkatli bakınca gömleğin gerçekten kırışık olduğunu fark ettim. Altına basit bir kot ve eskimiş spor ayakkabılar giymişti.
“ Bay Miller,” dedi yaşlı adam saygı dolu bir sesle, “ Michael bu gece buraya evsiz olduğu iddia edilen genç bir hanım getirdi. Bizde onu biraz daha yakından tanımaya çalışıyorduk.”

ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNET
RomansaGeçmiş üzerinize bir gölge gibi düştüğünde, sevginizi şüpheyle yıktığında, Cennet'i Cehennem'e çevirdiğinde ve bütün güzel düşleri yıktığında; güvenebileceğiniz tek şey aşktır.