Şu hikaye olayında bir şeyden nefret ediyorum. Hani yorum, beğeni sınırı koyuyorlar ya. İnadına beğenmem hatta bazen öyle bir manyağım :D Ama şu zamanlarda anlıyorum onları çünkü okunduklarını görmek, yorumları duymak istiyorlar. (Hayır şimdi sınır falan koymaya kalkmayacağım :D) Voted sayısı epey yükseldi, onlardan memnunum. Kaldı ki, hikayeyi beğenirsin ama o bölüm hoşuna gitmemiştir. Olağan bir şey bu. Sadece tüm Wattpad okurlarımdan bir cümle de olsa bir yorum alabilir miyim diye sormak istiyorum. Çünkü benim için gerçekten çok değerliler. Salt iyi yorum değil, hataları gördüğünüz yerd eleştirin de. Ama şu da var, bu hikayeyi yazalı üstünden neredeyse bir buçuk yıl geçti. Amaağ ileride geliştirip kitap haline getirmeyi istiyorum :D Bu yüzden her türlü şeye açığım. (Eleştiri adı altında taşlama hariç-ki bunun olacağını sanmıyorum. Son derece seçkin bir okuyucu kitlem var<3)
Neyse, " Çok konuştun biç, yeni bölümü okuyacağız," diyen seslerinizi duyar gibiyim, sizi hikkomla başbaşa bırakıyorum :D
Şimdiden okuyan gözlerinize sağlık :*
“ Kanada uçağı 10 dakika içinde kalkacaktır. 115 numaralı sefer…”
Hostesin monoton sesini dinlerken derin bir nefes aldım ve başımı pencereye doğru çevirdim. Mark hemen yanımda oturmuş, Times okuyordu. Bense okumak bir yana, düşünmek bile istemiyordum. Aklımda dönüp duran sorulara yanıt vermek yerine onları kovdum ve emniyet kemerimi taktım. Önümde altı saatlik bir uçuş vardı ve ben bu süreç içinde ne yapacağımı bilmiyordum.
Uçak havalanırken gözlerimi kapattım ve geçen günü düşündüm. Kalbimdeki ses artık daha cılızdı. Bana hala geri dönmemi söylüyordu ama aklım onu uymayacağına dair bana söz vermişti.
Logan’a geri dönmememin sebebi, geçmişim bir yana, gururumdu. Stella’ya inandığı gerçeği kafamdan hiç çıkmıyordu. Gecelerime karabasan gibi çöken bu gerçek yüzünden uykularım kaçıyordu. Beni bir nebze olsun sevmemişti. Sadece Stella’yı unutmak için bir yara bandı gibi kullanmıştı.
Sonra beni kolumdan tuttuğu gibi dışarı atmıştı. Bunu hatırlamak yumruklarımı sıkmama sebep oldu. Ondan ölesiye nefret etmeme rağmen hala âşıktım. 'Zamanla,' dedim kendime. Zamanla nefretin tutkusunu bile hissetmeyeceksin. Onu unutacaksın.''
Mark benim ani gerginliğimi anlayarak başını kaldırdı fakat yorum yapmadı. Muhtemelen uçuş yüzünden gergin olduğumu düşünüyordu, bende bunun aksini kanıtlayacak bir şey yapmamaya çalıştım. Saatlerimin çoğunu uyanık geçirdim. Pencereden dışarı baktım ve bulutların üzerinden gittiğimizi fark ettim. Yüzümde saçma bir sırıtmayla hostesin bana verdiği kahveyi yudumladım. Her şeye rağmen içimde çocukça bir sevinç duyuyordum.
Sonunda uçak Detroit’e vardığında içimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak emniyet kemerimi açtım ve aşağı indim. Uyuşmuş bacaklarımı açmak için birkaç adım attım ve sevinçle arkamı dönüp “ Mark!” dedim.
Mark benim neşeme sırıtarak yanıma geldi. “ Bunu sonra kutlamaya ne dersin? Şu an farkı anlamasan da birazdan üşüyeceksin.”
Havaalanının içine girerken Mark’ın haklı olduğunu gördüm. Kanada’da Londra gibi yağmur yağmıyordu. Sadece kar ve buz vardı, üstelik şu an ayaz olduğu için hava da çok soğuktu. Üzerimdeki yünlü kazağa rağmen üşüyerek hızlı adımlarla valizlerin alınacağı yere gittim. Mark itiraz etse de kendi valizimi elime aldım ve yarı yolda düşmemek için dua ettim. Mark kendi valizini sanki pamuktanmışçasına rahat bir şekilde eline aldı ve etrafına bakındı. Onun ne aradığını bilmediğim için ben etrafı incelemeye geri döndüm. İnsanlar heyecan içinde koşuşturuyordu. Renk cümbüşünün içine düşmüşüm gibi hissediyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/6943579-288-k158049.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNET
Storie d'amoreGeçmiş üzerinize bir gölge gibi düştüğünde, sevginizi şüpheyle yıktığında, Cennet'i Cehennem'e çevirdiğinde ve bütün güzel düşleri yıktığında; güvenebileceğiniz tek şey aşktır.