Eve geleli iki saat olmuştu fakat Laçin tek kelime dahi etmemişti. Ben ise uyuduğum odada boş boş oturup, karşımdaki duvarı izliyordum.Bugün olanları düşündüm. Laçin'in eski sevgilisi olduğunu tahmin ettiğim kız, üstü kapalı bir şekilde tehdit etmişti. Üstelik Laçin'le aramda bir şey olmamasına rağmen. Ben buraya ait değildim. Kim olduğunu bilmediğim bir adamın evinde kalıyordum. Daha büyük sorunlarım vardı benim.
Babamın nerede, ne hâlde olduğunu bilmiyordum mesela. Onu bulmalıydım. Annem (!). O kadının hangi adamla, ne yaşadığını bilmiyordum. Kardeşim Bulut; her şeyden habersiz Amerika'daki eğitimine devam ediyordu. Üstelik bir aya dönecekti. Ve ben. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu kestiremiyordum. İntiharımda araç olarak kullandığım adama yardım ediyordum. Onunla konuşmalıydım.
Odadan çıkıp etrafa bakındım. Ortalıkta gözükmüyordu. Yan tarafımda kalan, açık kahve kapılı odaya girdim. Çalışma odası gibiydi. Masa, iki koltuk, kitaplık ve işin ilginç kısmı kitaplıkta sadece bir defter vardı. Açıkçası ne olduğunu merak etmiştim fakat merakıma yenik düşüp, yanlış bir şey yapmaktan korkuyordum.
Buradan çıkıp merdivenlerden aşağı indim. Sağımdaki ilk odanın kapısını araladım. İçeri girdiğim an pişmanlık duymuştum. Üzerinde sadece şort olan bir adet Laçin uyuyordu. Yatağa yaklaştım. Örtüyü alıp üzerine örtmeyi amaçlamıştım fakat her şey umduğum gibi olmadı.
Örtüyü tam kaldırdığım sırada bileğimden yakaladı ve yatağa çekti. Aynı anda da doğrulmuştu. Yüzlerimiz olması gerekenden fazla yakındı. Kalbim hızlanırken nefeslerimi yavaşlatmaya çalıştım. O da olanları anlamaya çalışıyormuş gibi gözlerini kırpıştırıyordu. Yaklaşık on beş, yirmi saniye sonra ne yaptığını anlayınca üstümden kalktı ve yatağın uç kısmına oturdu.
Arkası bana dönüktü, irileşen gözlerimle onu izliyordum. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Sinirle bana döndü ve boğuk sesiyle konuştu. "Burada ne arıyorsun?" "Be-ben..." ne diyebilirdim ki? Üstünü mü örtüyordum diyecektim? İnkar edecektim, tabii.
Sinirle döndüm ve "Asıl sen ne yapıyordun?" Birkaç saniye düşündü ve "Be-ben....şey....uykuluydum. Ne yaptığımı bilmiyordum." dedi. Konuyu değiştirmek istercesine konuştum.
"Bir şey konuşmamız gerek." kafasını salladı. "Olur, dinliyorum?" birkaç saniye ne diyeceğimi kurguladım. "Ben...gitmek istiyorum." sorumu duymamış gibi davrandı ve hiç beklemediğim bir soruyla karşılık verdi. "O sabah, neden yola atladın?" o sabah aklıma gelince istemsizce gözlerim doldu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sonunda pes edip "Ne oldu?" diye sordu. Bana biraz yaklaşmıştı bu sırada. Cevap vermeyince " Peki, anlatmak istemiyorsun her halde." dedi. Kafamı iki yana salladım. Birine anlatmam gerekiyordu. Buna ihtiyacım vardı.
Sesimi temizlemeye çalışırken konuştum. "Evimi terkettim." böyle bir cevap beklemediğinden hayretle kaşlarını kaldırdı. "Neden?" boğazıma takılan yumruyu daha fazla tutamadım ve bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan.
Laçin kaşlarını çatarak daha da yaklaştı ve başımı göğsüne yasladı. "Şşi. Ağlamak güçsüzlüktür. Ağlarsan savaşamazsın." o haklıydı. Bu kadar şey olmuşken ya pes etmeliydim ya da savaşmalıydım. Birinci seçenekten de şimdilik vazgeçtiğime göre ağlamamı durdurmaya çalıştım. Güçsüz olmamalıydım. Başımı Laçin'in boynuna bastırdım ve gözlerimi sımsıkı yumdum. Laçin bu cevabımı da beklemiyor olacak ki nefesini yavaşlattı.
Birkaç dakika böyle bekledikten sonra Laçin konuştu. "Daha iyisindir, ben çıkayım sen uyu." ne dediğini tam anlayamamıştım fakat uykunun verdiği sarhoşlukla dudaklarımdan dökülen son kelimenin "Gitme." olduğunu anımsıyordum. Birkaç kere öksürerek sesini temizledi ve konuştu. "Pekâlâ. Bu seferlik öyle olsun." başımı omzundan kaldırdı ve az önce uyuduğu yastığa koydu. Yastık Laçin'in kokusuyla bulanmıştı. Tamamen huzur kokuyordu. Yarım olan gözlerim yavaş yavaş karanlığa maruz kaldı ve ruhumu uykunun kollarına bıraktım...
Laçin'den...
Uykuya daldığından beri onu izliyordum. Yaklaşık iki saat olmuştu ama ilginç bir şekilde sıkılmamıştım. Saatlerdir yaptığım gibi ince, uzun yüzünü tekrar incelemeye başladım.
Beyaz teni oldukça soluk olmasına rağmen Nil'in çıkık elmacık kemikleriyle birleşince, parlak bir bütün oluyordu. Kısa kirpikleri her ne kadar şimdi görünmese de mavi gözleriyle uyumluydu. Kalın dudakları yüzünün küçüklüğüyle ters orantılıydı ve çekici geliyorlardı gözüme. Böyle bir şey yapmayacaktım tabii. En azından şimdilik.
Saçlarının kırıklarından bakımlı olmadığını anlamam uzun sürmedi. Uzun, düz fakat karışıklardı. Güzel saçlarına önem vermeyen, gördüğüm ilk kızdı.
Gözlerine tekrar baktım. Orta büyüklükteki gözlerinin altları morarmış ve şişmişti. Yüzümü buruşturdum. Ağlamak yakışıyordu fakat ağlamasını sevmemiştim.
Yola atladığı gün aklıma geldi. Bir kızın her şeyi ardında bırakarak ölmek istemesinin gerçek sebebi ne olabilirdi ki? Açıkçası merak ediyordum ve öğrenecektim.
Tek kişilik yatakta, onun daha rahat uyuyabilmesi için kalkmaya yeltendim. Kıpırdanınca yanımdaki kız bana yaklaştı ve kısa kollarını belime sardı. Kalkamadım ve dudaklarıma aptal bir tebessüm yerleşirken onu biraz daha kendime çekip kollarımı sırtına sardım. Gereğinden fazla yakın olduğumuzdan kokusunu hissedebiliyordum. Lavantayla toprak kokusu gibi kokuyordu ve bu hoşuma gitmişti. Huzurla gözlerimi kapattım ve yarım kalan uykuma kaldığım yerden devam ettim.
--
Oldukça geç yayınlanmış bir bölüm olduğunun farkındayım. Fakat sınavlar hepimizin korkulu belası biliyorsunuz ki. Olsun geç oldu ama beğendiğim bir bölüm oldu. NiLaçin hakkındaki görüşlerinizi bildirirseniz sevinirim. Görüşmek üzere!
-KT.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı
Teen FictionMavi umuttu, Siyah umutsuzluk.. Tüm maviliğimle yavaş yavaş siyaha saplanıyordum. Maviyi sevemezdim ama siyaha aşık olabilirdim. Siyaha, Mavinin en koyu tonuna... "Karanlığın beden bulduğu kötülük tüccarı ve onun zayıf meleği." ©Tüm hakları Nil'in a...