14- Bağımlı

206 70 8
                                    


--

Koşuyordum, durmadan, nefes almadan. Sadece bir sese odaklanmış, ona koşuyordum. İnsan, sesi takip eder miydi? Ediyordum işte. Dünya üzerindeki, belki de evrendeki en güzel sese koşuyordum.

"Buradayım, Nil. Seni kurtaracağım." gözlerimden yaşlar akarken koşuşumu hızlandırdım. "Geliyorum..." dedim hıçkırıklarımın arasından. Biraz daha koştuktan sonra, güzel görüntüsü geldi gözlerimin önüne.

Açık kahve, altına benzettiğim gözleriyle şefkatle bakıyordu bana. Biraz daha yaklaşınca güzel gözleri koyulaştı. Altın gözleri, kömür gibi kararırken elindeki kanlı bıçağı gördüm. Kanlar; ayaklarının altındaki çocuğun cesedine aitti.

Korkuyla bir iki adım geriledim. "Katilsin sen, katil!" ben kaçtıkça üzerime geldi. "Katil olan sensin, o senin yüzünden öldü."

"Ben katil değilim!" hızla yattığım yerden doğruldum. "Şş, sakin ol. Kâbustu, geçti." sert gözleri yumuşak bakıyordu.

Yattığım kanepede bacaklarımı kendime çektim. Ondan uzak durmam gerekiyordu. O, bir katildi. Gözünü bile kırpmadan o adamı öldürmüştü. Üstelik benim yüzümden!

"Şey, sen iyi misin?" onunla konuşmadan kanepede gidebildiğim kadar geriye gittim, ta ki belim kanepe başlığıyla buluşana kadar. "Be-ben, yok bir şeyim. Su, su verebilir misin?"

Dudaklarını birbirine bastırarak kafasıyla onayladı, ardından ayağa kalkıp odadan çıktı. Derin bir nefes vererek, elimi terden sırılsıklam olmuş saçlarıma geçirdim. Şimdi ne yapacaktım? Katilin ortağı sayılırdım. Belki de bıçağın önüne atlamasaydım... Ne diyordum ben?

Üzerime baktım, çamurdan sırılsıklam olmuş, siyah kumaş pantolonum, kimin giydirdiğini bilmediğim yarım bir sporcu atleti vardı. Bakışlarım sargılı karnıma kaydı ve yüzümü buruşturdum.

Bana uyuşturmadan dikiş atmışlardı, sanırım acıdan bayılmıştım olanları hatırlamıyordum.

Gözlerimi yer yer boyası dökülmüş tavana diktim. Yine ölememiştim, içimde bir yerlerde hâlâ bu düşünce baş gösteriyordu.

Birkaç adım sesiyle yerimden sıçradım. Gelen Laçin'di, elindeki bardağı bana uzatarak gülümsedi. Sıcak gülümsemesiyle rahatlasam da hâlâ böyle bir şeyi nasıl yaptığını anlamıyordum. Suçlusu bendim, Laçin beni korumak için yapmıştı.

Keşke o an ölseydim de, bu olaya şahit olmasaydım.

Bardağı bir kere de kafama dikip, cesaretimi toplayarak gözlerimi Laçin'e diktim ve sorabileceğim en saçma soruyu sordum. "Üzerimi sen mi değiştirdin?" üzerimden kastım, sütyenim yerinde yarım atlet giydirilmiş olmasıydı.

"Hayır, iç çamaşırın kana bulanmıştı, o atleti de Eda giydirdi." kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım. "Ben biraz uyuyacağım." kafasıyla onaylarken oturduğu tekli koltuktan kalkıp, ceketini aldı. "Numaram telefonunda kayıtlı, bir şey olursa ararsın. Ben biraz hava alacağım."

Cevap vermeden gözlerimi kapattım. Onunla konuşurken, aklıma o çocuk geliyordu. Ölümüne sebep olduğum.

Kapının kapanma sesi gelince derin bir nefes aldım, gözlerimi sımsıkı yumarak ağlamaya başladım. Her şey benim yüzümden olmuştu. Hıçkırıklarımın arasındaki ses iliklerime kadar titrememe sebep oldu. "Beni sen öldürdün, katilsin sen!" "Hayır, ben öldürmedim, ben katil değilim!"

Hıçkırıklarım nefes almamı zorlaştırırken elimi karnıma götürdüm. Kanıyordu. Elimle telefonu aradım, buralarda bir yerlerde olmalıydı.

Sonun Başlangıcı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin