--Göz kapaklarımda ağırlık varmış gibi açmaya zorlanıyordum. Son kez açmayı denediğimde başarılı olmuştum.
Yavaşça yattığım yerden doğruldum. Anında başıma saplanan ağrı, dün geceden kesitleri seriyordu gözlerimin önüne. Tüm görüntüler beynime hücum ederken tek bir cümle yankılanıyordu kulaklarımda.
Sakın bana aşık olma.
Yattığım odayı incelerken, kaşlarım çatıktı. Nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim yokken kapı çalındı.
"Gel."
Kafamı kaldırmadan, kirpiklerimin altından gelene baktım. Güler yüzlü, gamzeli bir çocuktu. Bir yerlerden tanıdık gelen çocuğa baktım. Tabii, bu dün gece ki çocuktu.
"Sarışın?" tedirginlikle gözlerime bakıyordu. "Neredeyim ben?" diye fısıldadım. Çocuk gamzelerini gösterecek şekilde gülümsedi. "Şu an Alex'in barındasın. O kadar mı uçtun?"
Kafamı tutarak gülümsedim. "Fazlasıyla." çocuk gülümserken kaşlarımı çattım. "Alex kim?" çocuk tek kaşını kaldırarak bana baktı. "Deja vu yaşıyormuş gibi hissediyorum. Alex, senin ki."
Kaşlarını çatma sırası bendeydi. Kararsızlıkla ona baktım. "Benim ki mi?" çocuk anlayışla gülümserken "Laçin işte, yahu. Bir de anlamamazlıktan geliyor." mümkünmüş gibi kaşlarımı daha da çattım.
"Bak, sen yanlış anlamışsın. Biz sadece..." biraz düşündüm. Biz sadece hiçiz. "Siz sadece?" diyen çocuğa düz bir ifadeyle baktım. "Her neyse, aramızda sandığın gibi bir şey yok."
Birkaç adım atarak yanıma geldi. Elini uzatırken konuşuyordu. "Ben Alperen." uzattığı elini tutarak gülümsedim. "Ben de Nil." hafifçe elimi sıktı ve çözemediğim bir ifadeyle yüzüme baktı. "Burada işe yeni başladım, daha sık gelmelisin." kaşlarımı çatmamaya özen göstererek, nazikçe elimi kurtardım. "Olabilir." başıma giren ağrıyla gözlerimi yumdum. "İyi misin?" gözlerimi açmadan cevap verdim. "Başım çok ağırıyor." çocuğun hafifçe kıkırdadığını duyduğumda gözlerimi yarım açarak ona baktım. "Çok içtiğin için olmasın? Onunla boy ölçüşmeye kalktın." tekrar kıkırdadığında ben de güldüm. Cidden yapmış olmalıydım.
Çocuk gülmeyi kesse de yüzündeki gülümsemeyle bana döndü. "Ben sana ağrı kesici vereyim." kafamı sallayarak Alperen'in çıkmasını izledim. O gidince müthiş baş ağrım ve sinir bozucu düşüncelerle baş başa kaldım. Hayal meyal bir kız hatırlıyordum, bir de Laçin'i. Onlar....
Kapının tekrar açılmasıyla kendime geldim. Girene baktığımda kaşlarımı çattım. Bunun ne işi vardı burada?
"Burası benim barım." düşüncelerimi anlamış gibi konuştuğunda gözlerimi devirerek ona baktım. "Gidiyordum şimdi." diyerek ayaklandım. Yüzüne bakmadan kapıya ilerlediğimde, demir gibi eli bileğimde kenetlendi.
"Makyajın akmış, panda yavrularına benziyorsun." gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Ciddi miydi bu? Söyleyeceği ilk şey bu olmamalıydı. Bileğimi sinirle çekerek konuştum. "Sen hiç aynaya bakıyor musun?" çok komik bir şey demişim gibi derin bir kahkaha patlattı.
Bu, kusursuz bir ressamın en ince detaylarına kadar düşündüğü; dünyanın en mükemmel tablosuydu. Ne kadar kabul etmek istemesem de.
"Neye gülüyorsun sen?" yüzündeki gülümsemeyle konuştu. "Tahminlerimi hiç yanıltmıyorsun, küçük." kaşlarımı çatarak dik dik ona baktım. "Ne diyorsun sen?" kafasını eğerek yüzümün her köşesine baktı. Ardından iki parmağıyla çenemi tutarak gözlerime baktı. "Diyorum ki, o elbiseyle değil buradan çıkmak, kapıdan dışarı bile bakamazsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı
Teen FictionMavi umuttu, Siyah umutsuzluk.. Tüm maviliğimle yavaş yavaş siyaha saplanıyordum. Maviyi sevemezdim ama siyaha aşık olabilirdim. Siyaha, Mavinin en koyu tonuna... "Karanlığın beden bulduğu kötülük tüccarı ve onun zayıf meleği." ©Tüm hakları Nil'in a...