Multi'de kardeşler..Gözlerime düşen perdeyi hiç zorlanmadan kaldırdığımda, kendimi dinç hissediyordum. Diğer günlerin aksine bugün, yaşama amacımın var olduğunu düşünüyordum. Kardeşim... Onu hiç düşünmeden nasıl hayatımı sonlandırabileceğim geldi aklıma. Bir anlık sinirle yapacağımız şeyler, hayatımızdan daha çok sevdiğimiz kişilerin canlarının yanmasına neden olur.
Gözlerimi sol tarafıma kaydırdığımda çatık kaşlarıyla uyuyan bir Laçin gördüm. İnsanların uykusunda masum olduğunu söylerlerdi. Bu çocuk uykusunda bile gizemli duruyordu.
Hava kararmak üzereydi veya aydınlanıyordu. Zaman kavramını yitirmiştim. Laçin'in üzerinden uzanıp telefonunu aldım. Saat sabahın dördüne geliyordu ve bütün evin ışıkları kapalıydı.
Telefonun ekranını tekrar açınca şifre olmadığını farkettim. Açıkçası karıştırmak çok cazip gelmişti. Hem özel bir şeyi olsaydı, şifre koyardı.
Ekranı kaydırarak açarken içimden bir ses direkt fotoğraflara girmemi söylüyordu ve ben de o sesi dinledim.
Fotoğrafları incelerken bir fotoğraf karesi dikkatimi çekti. Laçin orta yaşlarda bir kadını yanağından öpüyordu, kadın ise yeni yeni kırışıkları olan gözleriyle sımsıcak gülümsüyordu.
Bu fotoğraf karesi acı bir gülümseme sergilememe neden oldu. Ardından yanaklarımdan süzülen gözyaşları. Laçin'i uyandırmamak için gözyaşlarımı silip ekranı kapattım.
Uykuma kaldığım yerden devam edecekken aşağıdan gelen birkaç tıkırtı duydum. Evde bizden başka kimse yoktu, bu da demek oluyordu ki hırsız girmişti!
Panikle Laçin' i dürttüm. Uyanmak için hiçbir girişimde bulunmadı. Tekrar dürttüm, yine uyanmadı. Omuzlarından tutup sarstım. "Laçin!" diye tısladım.
Tek gözünü açarak bana baktı. "Ne yapıyorsun, kızım?" telaşla elimi ağzına bastırdım. Bu hareketi konuşurken yaptığımdan, dişlerini avcumda hissettim fakat umursamadım.
Kaş göz yaparak dışarıyı gösterdim. Anlamadığını belli ederek kaşlarını çattı. Oflayarak "Hırsız var." diye fısıldadım. Gözlerini devirerek elimi ağzından çekti. "Kedidir o." gözlerimi fal taşı gibi açarak "Senin kedin yok." dedim ve aşağıdan birkaç tıkırtı daha duyuldu.
Laçin mümkünmüş gibi kaşlarını daha çok çattı. "Haklısın, yok. Bir ara almalıyız." dedi ve doğruldu. Yanında duran komodinin üst çekmecesinden gümüş gibi parlak bir silah aldı eline. Ben şaşkınlıkla onu izlerken bana döndü. "Sen burada kal." korkuyla kafamg salladım fakat tabii ki bende gidecektim.
Laçin kapıdan çıkar çıkmaz parmak ucunda, sessizce arkasından ilerledim. Aramızda birkaç adım vardı. Aniden durunca sırtına çarptım. Ağır adımlarla arkasına döndü. "Sana içerde kal demedim mi ben?"
Ne söyleyeceğimi bilmeden dudaklarımı araladım. O sırada tam hapşırıyordum ki ne olduğunu anlamadan Laçin beni de çekerek duvara yaslanıp elini ağzıma, silah olan elini de karnıma bastırdı. Ucuz atlatmıştık. Derin bir nefes vererek kafamı geriye serbest bıraktım. Laçin'in de inen göğsünden sakinleştiğini anladım.
Tam o sırada açılan ışıklar Laçin'in silahı karşıya doğrultmasına sebep olmuştu. Gözlerimi sımsıkı yumup olacakları beklerken bir kız sesu silahın patlamasına engel olmuştu. "A-abi?" Laçin'in yutkunduğunu hissettim. "Çağla?" "Si-siz ne yapıyorsunuz orada?" hâlâ aynı pozisyonda olduğumuzun yeni farkına varmıştım.
Laçin'in kollarından sıyrılıp bir adım öne atıldım. Laçin konuştu. "Hırsız bekliyoruz." kız iyice şaşkına dönerken konuşma gereği duydum. "Seni hırsız sandık." sesim utanç ve korkudan çatallı çıkmıştı. Koşarak Laçin'in boynuna atlarken, Laçin silahını yere düşürdü.
Tek kaşımı kaldırarak onları izlerken, kız koala misali yapıştığı Laçin'e "Seni çok özledim, abiş." dedi. Laçin de gülerek "Bende seni özledim, fındık." dedi. Yüzümü buruşturdum. Şu anki sevecen Laçin, iki haftaya yakın bir süredir tanıdığım alaycı Laçin miydi gerçekten?
Kız yere inip bana döndü. "Merhaba, ben Çağla. Laçin'in kardeşiyim." kaldırdığım kaşımı indirerek gülümsedim. Uzattığı elini tutarak "Nil, onun sevgilisiyim." dedim, 'O' diye bahsettiğim kişinin Laçin olduğunu anlamasını umarak.
Kız inanmayan gözlerle ben ve Laçin arasında bakışlarını gezdirdi. "Ciddi misin sen? A-abi bir şey de." Laçin gözlerini kısarak gülümsedi. "Evet, öyle." kızın burnunu sıkarak devam etti. "Git, uyu. Sabah konuşuruz." Çağla kafasını evet anlamında sallayarak odalardan birine girdi.
Laçin de beni bileğimden tutarak kendi odasına çekiştirdi. Kapıyı kapatıp, kilitledi. Anahtarı eşofmanının cebine koyarak yatağına girdi. Şaşkın gözlerle ona bakarken kaşlarını çattı. "Ne dikiliyorsun, kızım? Uyusana." "Çık yataktan, ben yatacağım." bu söylediğimi komik bulmuş olacak ki güldü. "Ciddi misin sen? Bunu daha önce de benimle uyuyan kız mı söylüyor?"
İğnelemesini aldırmamaya çalışarak "Iyi, yat. Ben iyiyim böyle." diye mırıldandım. Oflayarak yataktan kalktı. "Git, uyu. Ben burada uyurum." eliyle tekli koltuğu gösteriyordu. Aldırmadan yatağa girdim. O da koltukta oturmuş beni izliyordu.
"Ne var?" diye azarladım onu. Gözlerini devirerek "Yok bir şey." diye mırıldanıp başka tarafa döndü. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım fakat her şey umduğum gibi olmadı. Vicdanım içimi kemirip duruyordu.
"Laçin?" diye seslendim. "Ne var?" sesini incelterek benim taklidimi yapmıştı. Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Ben öyle konuşmuyorum." gülerek bana döndü. "Efendim, küçük?" gözlerimi devirdim. Ne yaparsam yapayım bana küçük demekten vazgeçmeyecekti.
Yatakta biraz yana kaydım. Bütün hareketlerimi dikkatle inceliyordu. "Burada uyu." hiçbir tepki vermeden yanıma yattı. "Çok sağol ya." ciddi duruşuna karşın alaycı dilini kaybetmemişti anlaşılan. Gözlerimi devirerek konuştum. "İyi geceler, Laçin."
--
Uyandığımda Laçin yatakta yoktu. Gözlerimi ovuşturarak bilincimin gelmesini bekledim. Aşağıdan sesler geliyordu. Dün geceki utanç verici olaydan sonra yüzlerini dahi görmek istemiyordum. El mahkum, mutfağa; sesin geldiği yere indim.
Güzel kahvaltı kokularının yayıldığı mutfak, iki kardeşin bu konuda becerikli olduğunu açıklıyordu.
Elleri un içinde koşarak mutfağa giren Çağla, ellerini yüzüme bulaştırıp "Günaydın, yenge." dedi ve koşmaya devam etti. Olayın şokunu atlatamadan; saçlarına kadar una bulanan Laçin de koşarak mutfağa girdi. Yanağımı öpüp "Günaydın, sevgilim. Güle güle, sevgilim." diye bağırıp Çağla'yı kovalamaya devam etti.
Olan biteni anlayınca, beni de un içinde bıraktıklarını anladım. Masada duran undan avuçlarıma alıp ikisini de kovalamaya başladım. Söylenmeyi de ihmal etmiyordum tabii. "İkinizi de öldüreceğim. Laçin, bekle!"
Laçin ortada duran küçük masaya takılıp yeri boylayınca, sinsi sinsi ona baktım. O ise korku dolu gözlerle kaçacak delik arıyordu. Elimdeki unu acımadan suratına döktüğümde, dilini çıkararak ağzındakilerden kurtulmaya çalışıyordu.
O kadar şiddetli kahkaha atıyordum ki, karnıma ağrılar girmişti. Tam o sırada kapı çaldı. Laçin söylene söylene kapıya giderken hâlâ gülüyordum.
Aradan beş dakika falan geçmişti fakat Laçin dönmemişti. Çatık kaşlarla kapıya ilerlerken seslerini duyabiliyordum. "Siz, neyi oluyorsunuz?" şaşkınlıkla gelen kişiye bakınca bir an hareket edemedim.
"Baba?"
Heyecanlı yerinde kesilmiş film gibi oldu sonu. :)
Çağla hakkında düşüncelerinizi bekliyorum.
-KT.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı
Fiksi RemajaMavi umuttu, Siyah umutsuzluk.. Tüm maviliğimle yavaş yavaş siyaha saplanıyordum. Maviyi sevemezdim ama siyaha aşık olabilirdim. Siyaha, Mavinin en koyu tonuna... "Karanlığın beden bulduğu kötülük tüccarı ve onun zayıf meleği." ©Tüm hakları Nil'in a...