8- Siyah'ın Mavi'si

301 82 24
                                    


Bileklerimdeki aşırı sızıyla gözlerimi araladım. Kafamı kaldırıp, uçları jilet kadar keskin aletler bağlı olan kelepçelere baktım. Dirseklerimden akan kan birazdan bileklerimin kesileceğinin işaretiydi. Kafamı aşağı çevirdim. Erimekte olan bir buz kütlesinin üzerinde, zamanla yarışıyordum. Bana sunulan oyunun sonunda ruhumu karanlığa hapsetmiş olacaktım.

Günler önce intiharı gerekliymiş gibi gören ben, bugün ne oluyordu da tedirgin oluyordum? Şu on yedi yıllık hayatımın, üç beş günüdür tanıdığım adam fikirlerimi alt üst etmişti. Bana ölümün kaçış, korkaklık olduğunu öğretmişti kurtuluş olduğunu düşündüğüm hâlde. Yine de kurtarılacağıma dair küçük bir umut, öleceğime dair küçük bir sevinç vardı korkumun en derinlerinde.

Bileklerimin daha fazla acıdığını hissettim. Bakışlarımı oraya çevirdim. İstemsiz, acı bir inilti döküldü dudaklarımdan. Bu acıya daha fazla katlanamayan bedenim; kendini karanlığın kollarına bıraktı...

Laçin'den....

Oğuz'un verdiği adrese çok yaklaşmıştım. Patika yolun kenarında dikilen Oğuz'u görünce arabayı durdurup koşarak yanına gittim.

Elinde Nil'in telefonu vardı. "Burada düşürmüş." eliyle işaret ettiği yere bakarak düşünmeye başladım. Babamın buraya en yakın deposu on beş dakika uzaktaydı. Geç kalma ihtimalim oldukça yüksekti fakat denemek zorundaydım.

Koşarak arabaya ilerledim. Oğuz da gelip yanımdaki koltuğa oturunca gaza yüklendim. On beş dakikalık yoku yedi dakikada gelmiştim. Hızla arabadan inip depoya yaklaştım. Oğuz da her ihtimale karşı silahı elinde, tetikte bekliyordu.

Deponun kapısını tekmemle kırınca gördüğüm manzarayla bedenim uyuştu. Yarı çıplak bedeni; bileklerinden süzülen kan ve soluk teniyle tam karşımda duruyordu.

Hızla yanına ilerledim. Ayaklarının altında erimekte olan buz kütlesi dikkatimi çekerken bedenini havaya kaldırdım. Oğuz'a seslendim. "Çabuk koş, çöz şunu!" diyerek gözlerimle bileklerini işaret ettim. Oğuz cebinden bir bıçak çıkardı ve jiletimsi şeylerin bağlı olduğu ipleri kesti.

Nil'in cılız kolları boynuma düşerken, tek kolumu beline sardım. Oğuz boynuna dokunarak derin bir nefes verdi. "Yaşıyor" diye fısıldadı yüksek sesle konuşursa ölecekmiş gibi. Yere çöktüm ve kafasını dizime yaslayıp bir de kendim kontrol ettim. "Nabzı düşük, ambulansı ara." derken üzerimdeki t-shirt'ü çıkarıp ona giydirdim. Etrafı gözümle tararken işe yarar bir şey bulamayınca Oğuz'a dönüp "Buraya gel." dedim. Oğuz yaklaşınca t-shirt'ünün ucunu yırtıp, Nil'in bileklerine doladım.

Yaklaşık beş dakika sonra ambulansın acı siren sesleri duyuldu. Daha fazla zaman kaybetmemek için Nil'i kucağıma alıp deponun çıkışına ilerledim. Üstümde bir şey yoktu. Hava soğuk olmasına rağmen vücudum alev almışçasına yanıyordu. Ambulans'a çıkıp, Nil'i sedyenin üzerine bıraktım. Kimsenin duyamayacağı bir sesle fısıldadım. "Seni bir daha asla bırakmayacağım."

Ambulans görevlisi yanıma gelip, bir battaniye uzattı. Nil'in soğuk, bembeyaz elini avuçlarımın arasında bir daha bırakmayacakmışım gibi sımsıkı tutuyordum. Hastaneye geldiğimizde elini bırakmak zorunda kalmıştım. Avuçlarımın kan olmasını umursamadan çenemi sıvazladım. Nil'i yoğun bakıma aldıklarından, son kez yüzünü görebilmiştim.

--

Saat gecenin üçüne geliyordu. Üzerimde Oğuz'un getirdiği t-shirt olmasına rağmen titriyordum. Bekleme salonunda gözlerim yavaşça kapanmaya başladığı sırada telefonumun sesi boş koridorlarda yankılandı. Kendime gelip telefonu uykulu sesimle yanıtladım. "Alo?" "Benim kahraman oğlum, oyuncağını kurtarmayı başarmış?" sesi dalganın en koyu tonundaydı. Dişlerimi sıkarak tısladım. "Seni kendi ellerimle öldüreceğim." babamın kahkahası beynimde yankılanırken konuştu. "Bir dahakine bu kadar şanslı olmayacak, evlat." hastanede olduğumu umursamayarak bağırmaya başladım. "Ona bir daha dokunmayacaksın lan, anladın mı? Seni buna pişman ederim duyuyor musun beni?" cevap gelmeyince kapattığını anladım.

Sonun Başlangıcı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin