Multimedya'da Nil'in bahsettiği şarkı var.
Multi'de Laçin. :*İyi okumalar.
--
Az önce gelen doktor birkaç saate taburcu olabileceğimi söylemişti. Bunun üzerine Eda ve Laçin, işlerinin olduğunu, en geç bir saate döneceklerini söyleyip gitmişlerdi. Bana sahip çıkması için Oğuz'u da burada bırakmayı ihmal etmemişlerdi.Oğuz garip bir çocuktu. Kıvırcık saçları ve yeşil gözleriyle şirin bir görüntüsü vardı fakat kızlarla pek rahat konuşamıyordu. Utangaç bir yapısı vardı sanırım.
Yaklaşık on beş dakikadır yaptığı gibi kafasını uğraştığı telefondan kaldırıp "Bir şey ister misin?" diye sordu. "Su, su alabilir misin?" diye nazik bir tavırla yanıtladım onu. Kafasını sallayarak ayağa kalktı ve odadan çıktı.
Birkaç dakikanın ardından kapı açıldı. Oraya dönme gereksinimi duymadan konuştum. "Sağol, masaya bırakabilir misin?" hafızamın derinlerine kazınan tiz ses konuştu. "Başka birini bekliyordun herhalde?"
Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Ne işin var burada?" kafasını iki yana sallayarak alaycı bir tavırla kırgın rolü yaptı. "Kırılıyorum. Geçmiş olsun demek istemiştim. Laçin yok mu? Prensesini sahipsiz bırakmış?" iğneleyici konuşuyordu fakat umrumda bile değildi. Gözlerimi devirip, sinir bozucu bir gülümseme takındım. "Kendisi burada değil, bir şey diyeceksen ileteyim, sevgilime."
Sinir bozucu tavrım işe yaramış gibi dişlerini sıkarak bana yaklaşmaya başladı. Hiç beklemediğim bir anda saçlarıma asılınca bileklerimin bağlanmasına lanet okuyarak inledim. "Laçin'i bırakacaksın, aptal prenses." konuşmasına devam edeceği sırada kapı açıldı ve saçlarımı tutan eller varlığını yitirdi.
Gördüğüm kişiyle kaşlarım havalanırken; o, Buse'yi iterek dışarı fırlattı. Şaşkınlıkla birbirimize bakarken ilk konuşan taraf o oldu. "Nil..." bulunduğumuz durumu önemsemeden gözlerimi kısarak, işaret parmağımı ona doğrulttum. "Bana abla diyeceksin."
Parlayan gözlerinden, gülerken bir damla süzüldü. O hep böyleydi. Benim aksime kardeşim, duygularını gülerek, güldürerek bastırmaya çalışırdı. Başarılı olurdu da.
Yanıma koştu ve kollarını boynuma doladı. Nefes alamadığımı farkedince "Bu-bulut.." diyebildim. Kollarını hemen ayırdı ve dolan gözlerini gizlemek amacıyla havaya bakarak birkaç kez kırpıştırdı. "Annemler nerede?" öylesine sorduğu bir soruydu fakat kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Ne söyleyeceğimi bilemeden ağzımı araladım.
Tam o sırada açılan kapı kurtarıcım oldu. Ya da ben öyle sandım. Ayağı alçıda olan ve yatağıma koşarak atlayan Simay; beklemediğim biriydi. "Öldün mü?" bu çok üzüldüğü anlamına geliyordu. Üzülünce saçmalardı. Bilmem kaçıncı defa gözlerimi devirirken konuştum. "Ölmedim." dedim, sesim sona doğru çatallaşırken. Birkaç kez öksürerek sesimi düzelttim ve hayatımda en değer verdiğim iki insanın acı gözlerle beni izlemesine şahit oldum. Kaşlarımı çatarak onlara baktım. "Nereden biliyordunuz burada olduğumu?"
Simay derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "İki gün önce bizim evin ilerisindeki orman yolunda koşuyordum sonra karşıya geçeceğim sırada aptalım biri beni farkedemedi ve çarptı. Bir süre yerde oturup ağladım. So-..." lafını kestim. "Direk ana konuya gelsek?" "Uf, tamam be! Sonra adının Oğuz olduğunu öğrendiğim çocuk beni bu hastaneye getirirken, adının Laçin olduğunu öğrendiğim çocuk aradı ve Oğuz senin adını söyledi. Ben de adını duyunca Oğuz'a seninle görüşmek istediğimi söyledim. Sonra Oğuz bu sabah seninle görüşebileceğimi söyleyince ve Bulut'ta beni arayıp sana ulaşamadığını söyleyince Oğuz buraya gelmemizi söyledi. Ve sonuç olarak buradayız." derin bir nefes verdi. Bulut'a baktığımda oturduğu koltukta uyukladığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı
Novela JuvenilMavi umuttu, Siyah umutsuzluk.. Tüm maviliğimle yavaş yavaş siyaha saplanıyordum. Maviyi sevemezdim ama siyaha aşık olabilirdim. Siyaha, Mavinin en koyu tonuna... "Karanlığın beden bulduğu kötülük tüccarı ve onun zayıf meleği." ©Tüm hakları Nil'in a...