19- Papatyam Ol

172 62 26
                                    


--

Araba son hızda ilerlerken tedirginlikle dudaklarımı ısırdım. Gözlerimi hafifçe çevirerek yanımdaki adamın direksiyon tutan ellerine baktım. Parmak boğumları, sıktığı direksiyondan dolayı bembeyaz olmuştu.

Sesimi aramaya çalışarak fısıldadım. "Sakin olmalısın." bir elini hızla direksiyona vurunca olduğum yerde sıçradım.

"Gayet sakinim!" diye bağırınca uzaylı görmüşüm gibi baktım. Sakin hali bu muydu? Bir de üstüne "Asıl sen sakin olmalısın." deyince daha fazla dayanamayarak kıkırdadım.

"Niye gülüyorsun?" diye tıslayınca sesimi kesmek zorunda kaldım. Aksi takdirde bedenimi parçalara ayırıp, bulunduğumuz orman yolundaki köpeklere atabilecekmiş gibi bakıyordu.

Arabayı ani bir frenle durdurup kafasını geriye attı. Derin bir nefes alırken her hareketini detaylıca inceliyordum. Dudağının bir kenarını yukarı kıvırınca benim için iyi olmayan şeyler söyleyeceğini anladım. "Fazla çekici olduğumu biliyorum fakat manzaranı kesmem gerekiyor." diyerek arabadan indi. Önden dolanıp benim kapımı da açarken şaşkınlıkla ona bakıyordum. Kapımı açması bir yana, beni bir mezarlığa getirmesi daha da şaşırtıcıydı.

"Bu-burada ne işimiz var?" oldum olası mezarlıklardan tırsmıştım. Öyle ki anneannem geçen yıl vefat etmesine rağmen mezarına bir kez bile gitmemiştim. "Ne o? Sert kızımız yine korkuyor." derin bir nefes alıp sesimin çatallaşmamasına dikkat ederek fısıldadım.

"Götür beni buradan." ciddiyetimi görür görmez yüzündeki alaycı gülüş silindi. Kehribar gözlerini, görüş açıma getirerek fısıldadı.

"Ben yanındayım, korkma."

Tek kelimesiyle içimdeki bütün korkuyu çekip alabilmesi saçmaydı. Çok saçma. Ama olmuştu işte. Yine ve yine ona inanıyordum. Çektirdiği onca acıya rağmen.

Koluma değerek inen parmaklar, benimkileri bir yapboz gibi tamamlayınca, kenetlenen ellerimize baktım. O da bakışlarını ellerimize çevirinip konuşmaya başladı.

"Sen korkma diye şey yaptım ben, istersen..." gözlerimi sımsıkı yumarak konuştum. "Sorun değil." hızla ve bağırarak söylediğim heyecanlı kelimeler şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmasına neden oldu.

"Pekala, o zaman...gidelim." dedi ve bir şey söylememe fırsat vermeden çekiştirmeye başladı. Adımlarına ayak uydurmaya çalışsam da yetişmekte pek başarılı olamıyordum.

Birkaç büyük adımdan sonra yavaşlayarak ilerlemeye devam etti. Sanki, gitmek istemiyormuş da zorundaymış gibiydi. Hâlâ neden burada olduğumuzu sorgularken, hüzün kokan kelimeleri beynimde yankılandı.

"Ben geldim, Meleğim."

Gözlerimi baktığı yere çevirdiğimde şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım.

Eleonore Mutlu.
Doğum: 18 Temmuz 1976
Ölüm: 18 Temmuz 2005

Ve papatyalarla kapatılmış bir mezar. Papatyalardan taç yapıp geçirilmiş bir mezar taşı.

"Je vais apporter votre rêve ."

Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Sen fransızca biliyor musun?" alaydan yoksun acıyla karışık bir gülümseme bahşetti. "Yarı Fransızım ben."

Gözlerini kaçırarak mezara döndü. Ardından dizini kırarak oturdu. Ben de yanına çöktüm. Hüznü dağıtmak istercesine alakasız bir soru sordum.

"Bu papatyaların hepsini sen mi koydun?" yaşarmış gözlerini bana çevirince nutkumun tutulduğunu hissettim. O...o ağlıyordu. Saniyesinde gözlerim dolarken dudaklarımı ısırdım. Çatlak sesi çıplak ormanda yankılandı.

Sonun Başlangıcı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin