26- Unutmak

48 8 2
                                    


Siyah...
Bedenimizi hançerleyen karanlığın rengi. Kalbimizi katranlı bir suya bulandırıp, tüm kederi içine çeken renk.

Mavi...
Umudun rengi. Tutunduğum tek daldı. O da sırtıma inen bir bıçak darbesi gibi ellerimden kayıp gitmişti.

Gri...
Kirlenmiş ruhumun yeni rengiydi. Mavinin güzelliğine uzak, siyahın kasvetine bulanmış.

İlerlemek zorundaydık. Ne olursa olsun.

Son...
Dakikalar önce kendi sonuma kavuşmuştum. Kurtuluşuma değil, korkaklığıma.

Kalbime bir sancı saplanmıştı. Aynı duyguyu ikinci kez yaşamanın verdiği metalik tat kalbimden geliyormuş gibiydi.

İhanet.

Beynimden gelen komutları bedenim algılıyor, ama tepki veremiyordu. Gerçek tüm çıplaklığıyla yüzüme çarpıyordu. Benim tek yaptığım ise öylece bakmaktı.

"Nil?"

Gözlerim tek bir noktaya odaklanmış, öylece bakıyordum.

"Sikeyim, tepki ver."

Yüzüme dokundu. Gözyaşlarım gözlerime tırmanmıştı ama bir türlü inmiyorlardı. Onlar da benim gibi, onun yüzünü görmek istemiyorlardı.

"Nil, avuçlarını aç güzelim."

Midem burkuldu. Güzelim demişti. Güzelim. Beni güzel buluyorsa neden?

Zorda olsa gözlerimi gözlerine çıkardım. Kızarmışlardı. Ağlıyordu. Gücüne hayran kaldığım adamın kehribarları her an düşecek yaşlara direniyorlardı.

"Yanlış anladın güzelim. N'olur kendine gel."

Yalvaran sesine karşılık vermek istedim. Yapamıyordum, sesim çıkmıyordu. Bakma bana.

Görme beni.

Yutkundum.

"Nil, cevap ver küçüğüm."

Elini yanağıma uzattı. Yavaşça okşadı. Midemi bulandırıyordu. Bir adım gerilemeyi başardım. Tepki verebildiğime şaşırdım.

"Bana ihanet ettin."

Gözlerime akın eden yaşlar firar edeceği zamanı bulmuşlardı. Bir adım daha geriledim. Karnıma balyozla vurulmuş gibi hissediyordum.

"Bana ihanet ettin."

Ellerimi açtım. Sıcak bir sıvı aşağı kaydı.

"Nil, ellerin..."

Kıpırdamadan yüzüne bakıyordum. Tırnaklarımı geçirdiğim avuçlarım kanıyordu.

Bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Ellerimi avuçlarının içine aldı. Göz yaşları avcumdaki kan gölüne karıştı. Bu canımı yakıyordu.

"Bırak!"

Hızla ellerimi çektim. Sesim tahmin ettiğimden daha yüksek çıkmıştı. Başım hala dönüyordu.

Arkamı döndüm zor da olsa. Bir adım attım. Dengesiz adımım, bedenimin savrulmasına sebep olmuştu. Tutunacak bir yer aradım. Yoktu.

Gözlerim kararıyordu. Bacaklarımda bir uyuşma hissettim. Bedenim hakimiyetini kaybedince, gözlerimi kapadım. En son duyduğum cümle ise şuydu.

"Tuttum seni, küçüğüm."

Beni uçuruma kendi elleriyle itmiş, tekrar kurtarmaya çalışıyordu. Ama bilmiyordu, ne benim çıkmaya cesaretim vardı ne de onun tutmaya gücü.

Sonun Başlangıcı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin