13- Kavga

203 72 8
                                    


Hissizlik...

Savaş bitmiş, acı sonlanmıştır. Tüm umutlara soğuk toprak serpilmiş, hayal kırıklıkları çiçekler gibi üzerlerine dikilmişti. Olmayacağını biliyor, yeniden aynı hissiyatlara kapılmıyordu insan. Savaş sonrası kan ve kurşunlarla kaplı savaş meydanında tekleyen adımlarla yürüyen, her şeyi yok olmuş son asker gibiydi.

Elimdeki telefona bakarkan tüm hissettiğim, hissizlikti. Ya da öyle olmasını umuyordum.

İçimdeki gri kelebekler; hayatıma giren bu dengesiz insana, yardım etmek için âdeta kanat çırpıyorlardı.

Her zaman karşı koyamadığım, genellikle mantıksız tarafıma uyarak deri ceketimi üstüme geçirdim.

Bana yardım eden bir adamın, bana ihtiyacı varken yalnız bırakamazdım, ölmek için çırpınan kişiliğime tersti.

Siyah, küçük cüzdanımı ve telefonumu ceketimin cebine koyarak, siyah botlarımı ayağıma geçirdim. Diğer ayağıma geçmiştim ki babamın durgun sesi beynimde yankılandı.

"Bir yere mi gidiyorsun, küçük hanım?" saat sekize geliyordu ve babam evden çıkmama alışkın değildi.

"E-evet, ben...markete gideceğim." kafasını salladı. "Geç kalma." otoriter sesi tüm uzuvlarımı titretirken cevap vermedim. Laçin'in işine bağlıydı.

Kapıyı kapatıp merdivenlerden inerken, düşünmek için uzun zamanım olmuştu, fakat ben her zamanki korkaklığımla kaçmayı denedim.

Ben böyleydim işte, yüzleşmesi gereken gerçeklerden kaçan, acılı hayatından vazgeçip, intiharı seçen...

Kapıyı açıp titreyen bedenimi soğuktan savunmak amacıyla ceketimi çekerek boynuma siper ettim. Kalın tabanlı botlarımın sokakta bıraktığı sesleri umursamadan yürümeye başladım.

Tenha bir ara sokakta yaşadığımızdan her köşede değişik tipler görülüyordu. Kavga eden çocuklar, sersemlemiş gençler...

O yöne bakmadan yürümeye devam ettim. Sokağın başına çok yaklaşmışken bir grup kafası iyi olan genç bana seslendi. "Şşt, bir baksana." umursamadan yürümeye devam ettim.

Böyle tipleri iyi bilirdim, umursadıkça uzatırlardı. Bileğimde hissettiğim elle olduğum yere çivilendim. "Sana diyorum, güzellik." dedi ve elini boynuma yaklaştırdı.

Rengi bir kat daha koyulaşmış siyah gözleri, hafif dalgalı saçları vardı. Benden on santimetre falan uzundu. Gözlerinin beyazına baktığımda kızarmış olduğunu gördüm. Kafası iyi gibiydi, arada bir gözleri kapanıyordu.

Kafamı geri çekerek "Bırak beni." diye tısladım. Çocuk bir parmağını dudağına götürerek "Şşş." diye fısıldadı. "Çok eğleneceğiz." diyerek alaycı bir şekilde sırıttı. Bileğimi kurtarmak istercesine çektiğimde canımı acıtacak şekilde sıktı.

Boğuk bir şekilde inlerken, acıdan gözlerim yaşarmıştı. Bu onu tatmin etmiş gibi daha çok sırıttı. Sokağa bakıp boş olduğunu fark etsem de son bir çare olarak avazım çıktığı kadar bağırdım. "İmdaat! Yardı-...." elini ağzıma bastırıp duvara itti.

Canım yanıyordu, daha çok ruhum. Böyle bir şeyi kaldıramazdım ben, çok ağırdı. Benden birkaç yaş büyük çocuk, bana doğru yaklaşırken arkasında diğer iki arkadaşını gördüm. Kahkahalarla beni izliyordu.

Çocuk, elini boynuma koyup beni kendine çekerken, direnecek gücüm kalmamıştı. Gözlerimdeki yaşlardan dolayı hiç bir şey göremiyordum.

"O siktiğim ellerini hemen çekiyor musun, yoksa bir yerlerine sokayım mı?" bu ses...kurtuluşumun sesiydi.

Sonun Başlangıcı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin