Multimediada Munch'un Çığlık tablosu var.
O gece Ares'ten haber alamadım.Ertesi sabah da...Okula gittiğimde onu görüp hesap sormak için boğazına yapışmayı planlıyordum ama okulda da yoktu.
"Endişe etme,bazen kaybolur Ares. Sonra bir bakmışsın cin gibi karşında." Füsun beni teselli etmeye çalışırken sınıfın olduğu kata çıkıyorduk.
"Bilmiyorum Füsun,hiç aramamış olması çok tuhaf. Endişenmeli miyim ,kızmalı mıyım?Bilmiyorum ."
"Bence bir yerlere takılmıştır.Belki motoru yaptıramamıştır. Sen dedin ya, aileden biri gibi diye ,onu bırakamamıştır."
"Evet ama haber vermek bu kadar zor olmamalıydı."
"Haklısın,eminim geçerli bir nedeni vardır ama."
Burukluğum arkadaşımdan gizlemek için uğraşmıyordum.Yaşadığım şeyin adı hayal kırıklığıydı.Elbette başına bir şey gelmesin istiyordum ama iyiyse ve ona rağmen aramıyorsa da canım yanacaktı.
Ne bekliyordun.?
İç sesin acımasız haklı çıkma çabasını kulak ardı edip sınıfa girdim.Ares'in sırası boştu.Yerime geçerken cevap bulacakmışım gibi masasına dokunup yüzümü astım.Arkamdan gelen Füsun yavaşladığımı farkedip hafiçe dürttü.
Sıram her zamankinden daha rahatsızdı sanki.Neyse ki ilk dersimiz resimdi.Dikkat vermem gerekmiyordu.Geçen hafta çizdiğimiz bir reprodüksiyonu boyayacaktık.
Tablonun adı 'Çığlık'tı. Durumumla direkt bağlantı kurduğum resmi sevmiştim.Basit bir köprünün üstünde yüzü erircesine akmış dehşet içinde bağıran insan figürü tüm yalınlığına rağmen çok güzel görünüyordu. Munch adlı ressamın ilk sergilediğinde olay yaratan ve beğenilmeyen şimdilerde ise paha biçilemeyen bu resmin hikayesini de sevmiştim.
Kızıl gökyüzü savaşı temsil ediyordu.Resim konusunda çok becerikli olmasam da dersi seviyordum.Boyalarla kırmızı turuncularla adeta yanıyor gibi görünen gökyüzünü resmederken biraz olsun rahatladım.Arada pencereden bakıp hala gelmesini diliyordum.
Diğer dersler bir öncekinden farklı geçmedi.Mert, konunun bir kısmından haberdardı ve şimdiden Ares'i benim yavuklum diye çağırıyordu.Füsun kafasına 'tam bir kıromançisin 'diye vurduğunda tıpkı Ares gibi sadece güldü.
Mazoşist bunlar.
'Biri bana yavuklum diyecek olsa onu yumruklardım.'
İkisinin didişmesi beni eğlendiriyordu.Öğle zamanı geldiğinde hala haber alamasam da daha iyiydim.Makarnacı'ya gidip karnımızı doyurduk.Daha doğrusu Mert ,Füsun'un 'Semerini de ye' haykırışları eşliğinde kendi tabağıyla birlikte benimkini de yedi.Zorlasam da bir iki lokmadan fazla yiyememiştim çünkü.
Füsun "Ben üzgün olunca dana gibi yiyorum.' dedi gülerek.
Mert,"O zaman bana niye laf ediyorsun?"
"Çünkü sen her daim dana gibi yiyorsun."
"Nereden biliyorsun belki ben de üzgünüm?" Mert ağzının kenarında salça sosu, içine çekmeye çalıştığı spagettiyle üzgünden çok her şeye benziyordu.
Suyumu yudumlarken ikisini izlemekten ne kadar keyif aldığımı fark ettim yeniden.
"Dana,senin özün bu, yarın bir gün bak şu adama benzeyeceksin."
Pencereden gösterdiği adam sokakta yürüyen herhangi biriydi.Sanki evren Füsun'a Mert'le dilediği gibi uğraşması için yardım ediyordu. Tombul hatta çok tombul adam boğum boğum eklemleri ile sumo güreşçilerine benziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERi(Kitap Oldu)
Teen FictionSAVAŞ TANRISIYLA OYUN OYNAYAN KÜÇÜK KIZIN HİKAYESİ...(romantizm) *6 Kasım 2016 1 milyon okunma sayisi! İntikam isteyen iki kişilik bir mezar kazsın.(Konfiçyüs) Geriye dönüp hatırladığım ilk şeyi sorsalar oyun derdim. Kimi zaman t...