2-PİYONLAR YOK OLUR

56.4K 4.4K 812
                                    

Aşk Bulutların Üzerinde ve Zincirsiz adlı kitaplarima da bekliyorum. Dopdolu ve eğlenceli:):)

Piyon, satranç tahtası üzerinde yer alan en zayıf; ancak sayı olarak en fazla olan taş özelliğini taşımaktadır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Piyon, satranç tahtası üzerinde yer alan en zayıf; ancak sayı olarak en fazla olan taş özelliğini taşımaktadır

Piyon, satranç tahtası üzerinde yer alan en zayıf; ancak sayı olarak en fazla olan taş özelliğini taşımaktadır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ares çekim alanıma öyle ilk anda girmedi. Bu vasat çocuğun kendini nasıl bir istenilene dönüştürdüğünü gözlemlemek keyifliydi. Uzaktan onun oyunlar oynayışını izledim. Kimseye değer vermiyor gibiydi. Bir kaç haftadan fazla sürmediğini düşündüğüm sevgilileri oluyordu.

Bir gün, içlerinden birini tüm sınıfın önünde kucaklayıp etrafında çevirdi.Kız, kendilerini izleyen sınıfa bakıp sahte bir azarla, kıkırdayıp geri çekilirken aklındaki asıl hesap bu tutkulu aşığın onu seçmiş olmasıydı. Fakat aradan bir kaç gün bile geçmemişken aynı kızı, başını sırasına kapatmış ağlarken buldum.

Öğretmenleri ve arkadaşları gözyaşlarından ıslanmış yüzünü siliyor, kalp kırıklığının tek ilacıymış gibi su içiriyordu. Bu melodramın sorumlusu olduğunu düşündüğüm Ares ise ortada görünmüyordu.

Ertesi günlerde kız okulda görmedim ve bir süre sonra da şehrin öbür ucundaki bir başka liseye nakil olduğunu duydum. Ares, o küçük budalanın gidişiyle hiç de ilgili görünmüyordu. Avını hazmetmeye çalışan pitonlar gibi beklemeye geçmişti.

Başka bir gün onu her dönem derece aldığını duyduğum yüzü çiçek bozuğu izlerle kaplı ,içe kapanık bir çocukla basketbol oynarken gördüm.

Çocuğun adı Enes'ti. Çubuk gibi kolları, yaşıtlarından uzun boyuyla dengesiz ve sarsak bir hali vardı.

Enes'in böyle bir eşleşmeye neden giriştiğini anlayabiliyordum aslında. Mezun olmasına bir dönem kalmıştı ve kendine daha havalı bir son hayal ediyordu. İyi bir üniversiteye gideceği kesin gibiydi ve lisede sınav öncesi insanlara ders notu dağıtıp, sınavlarda kopya vermesi için psikolojik baskı yapılan bir ucubeden fazlası olduğunu kanıtlama gayretindeydi.

Oyun hepimizin bildiği teke tek kapışmaydı. Tek kural< Kan yoksa faul yoktur> ve < Kazanmak istiyorsan topu potadan geçir.> Karşılaşmanın sadece bir oyun olmadığını anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. İkisi de oyuna başka anlamlar yüklemişlerdi ve ikisi de kazanmak istiyordu.

Enes isabetli atışlar yapıyordu boy avatajı ile, Ares ise dengeliydi ve hızlıydı. Enes'in aksine oynarken eğlenebiliyordu .Yüzünde o bilindik ,yamuk gülümsemesiyle kendinden emin görünüyordu. Ocak ayının soğuk havası ikisini de teğet geçiyor gibiydi ve mücadele karşılıklı atılan basketlerle eşit gidiyordu.

Zaman ilerledikçe ve oyun kızıştıkça izleyen kişi sayısı çoğalmış, popüler çocuğu destekleyen kalabalık cılız desteğini hararetli bir tempoya dönüştürmüştü.

Ares çoğunluğu kızlardan oluşan coşkulu hayranlarını artistik hareketlerle havaya sokarken, Enes kendisini destekleyen olmamasını umursamıyor gibiydi. Hatta tezahüratları ters motivasyona dönüştürüp üst üste attığı basketlerle oyunda öne geçti.

20 -18 öndeydi ve top ondaydı. Tek bir atış onu yarışın galibi yapacaktı. Yüzünü rakibinden ayırmadan topu dikkatlice sektiriyor, potaya koşacağı uygun anı bekliyordu.

Ares ise gri gözlerini ona dikmiş ve geçit vermeyeceğini belli eden çelik gibi bir ifadeyle rakibini yıldırmaya çalışıyordu. Bir ara, çok kısa bir an gözlerinde endişe gördüm. Aynı şeyi Enes de görmüş olmalı ki o anda sağa adım atıp kimsenin ondan beklemeyeceği bir zarafetle sola koşup Ares'i yanılttı ve potaya ilerledi. Ares şaşkınlıkla arkasından bakarken, o turnike yapıp havaya zıpladı.

Her şey bir anda oldu. İşte havalı çocuğun hezimeti diye keyiflendiğim ve coşkulu kalabalığın hep bir ağızdan sözleşmişler gibi ağzını açtığı anda Enes elindeki topu potaya attı ve gürültüyle yere kapaklanması bir oldu.

Ayağıma kadar sıçrayan demir yığınından, onun son atışını tıpkı oyunun başından beri Ares'in yaptığı gibi çembere asılarak bitirmeye çalıştığını, ama paslı potanın kurabiye gibi ufalanarak kırıldığını anlamıştım. Enes üstü başı yırtılmış, yüzünde mutlu sona bir adım kala yaşamış olduğu düşüşün utancıyla yerde yatıyordu.

Ares yavaş adımlarla onun yanına yürüdü ve tepesinde bir kaç saniye bekledikten sonra bir şeyler mırıldandı. Ne söylediğini duyamamıştım ama Enes'in seğiren yüzünden çok hoş bir cümle olmadığını çıkardım. Elini, yerde ona düşmanca gözlerle bakan oyun gazisine uzatıp, o bildik iğrenç gülümsemesiyle kalkması için yardım etti.

Kalabalık heyecanını yitirip yavaş yavaş dağılırken Enes kazınırken bile kaybeden olmanın ağırlığıyla orada duruyordu. Ares, gizlemeye gerek görmediği bir kibirle rakibinin omzuna hafifçe vurdu ve sadık hayranlarından birinin uzattığı su şişesini kafaya dikti. Bu kendini beğenmiş züppeyi daha fazla izleyemedim ve sınıfa döndüm.

Kısa bir süre sonra önemli bir anın parçası olamayacak kadar korkak olduğu için o anı yaşayan kişiye yakın olmaya uğraşan bir kaç zavallıyla birlikte gülüşerek sınıfa girdiler ve resim öğretmenimiz Nilgün Hanım gelene kadar Enes'in düşüşünü farklı versiyonlarla anlatıp kahkahalar attılar. Onları dinlemek o anda işkenceden farksızdı.

Galip bile gelmemişti ama son anda yaşanan olay insanlara bunu unutturmuştu. O anda ''Acaba pota Ares'in smaçlarından birinde kırılsa ne olurdu?'' diye düşünmekten kendimi alamadım. Öğretmen sınıfa girince kabak tadı veren saçma esprilerde son buldu. Zaman ilerledikçe kendimi masanın üzerindeki gaz lambasını çizmeye kaptırdım.

Nilgün Hanım sıraları dolaşarak resimleri yorumlarken aklıma Enes geldi. Hala sınıfa girmemişti. Üzerini değiştirmek ve elini yüzünü temizlemek için biraz geç kalacağını tahmin etmiştim ama neredeyse dersin sonundaydık. Tam kafamı pencereye uzatıp onu son gördüğüm yere bakmayı planlıyordum ki kapı çalındı ve nöbetçi öğrenci Nilgün Hanım'a bir kağıt uzattı.

Nilgün Hanım sanki beni duymuş gibi kağıdı yüksek sesle okuyup korktuğum şeyi söyledi. Enes yaralanmıştı ve ailesi okula gelip onun için izin almıştı.

Gayriihtiyari Ares'in yüzüne bakıp bir duygu kırıntısı aradım. Yoktu. İfadesiz yüzünde tek bir üzüntü ya da endişe yoktu. Kazanmıştı ve onu ilgilendiren buydu.

O gün okul bitene kadar ellerim sımsıkı gaz lambasının fitilini, yarıya kadar dolu yağını ve duvara asmak için yapılmış desenli demiri karalayıp durdum.

Ares şahdı. Enes ise onun galibiyetine giden yolda alelade bir piyon...

ŞAHIN ZAFERİ İÇİN PİYON YOK OLMUŞTU.

yENİ GELENLER... HOŞGELDİNİZ.SİZ SERSERİYİ OKURKEN BEN YENİ BİR KİTAP DAHA YAZDIM BİLE. AŞK BULUTLARIN ÜZERİNDE DELİDOLU,SIRADIŞI ,SANATLA AŞKI HARMANLAYAN BİR KİTAP. BÜYÜK BÖLÜMÜ DE TAMAMLANDI. PROFİLİMDEN BAKABİLİRSİNİZ.BEKLERİZ.

BEKLERİZ

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
SERSERi(Kitap Oldu) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin