Başımın Tatlı Belası -Umut Serisi 3-
Aşkın adresi-Umut serisi -
Aşk hiç bu kadar iki arada kalmamıştı.
Geçmişimi düşündüğümde zihnimde beliren bir suret ve yüzüme tokat gibi çarpan acı gerçekler...
Geleceğimi düşündüğümde ise huzur ile kulağıma dola...
"Gönlüm seni hissettiği an, dilim dönmez aklımdakilere...
Aklım başka, gönlüm bir başka der...
Suskunları oynar bu beden yeryüzünde...
Herkese aynı, bir sana farklı bu gözler...
Bir sana susar bu yürek, bir sana susar, lal olur bu dil..."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
(Mira AKTUNA)
"Benim adım Mira, namı diyar dilli düdük... Hani şu maydanoz dili yüzünden salataya doğranmak ile tehdit edilen, Toprak'ın süpürgeli çirkef baldızı... Cemre'nin can dostu, kardeşi, püsküllü belası... Arda'nın gözlerine karargâh kurup, ruhunu içmekten vazgeçmeyen değil, vazgeçemeyen deli kız... Onun attığı kazıklar ile hala akıllanıp uslanmayan küçük aptalcık... Cantuğ'un büyülü karizmasından etkilenip, geleceğini onun ile mühürlemeye karar verirken, kararsızlıkların dibini sıyıran saf kız... Ve en önemlisi şu an en çok yemek yemeyi sevdiği restorantta, bir masa da Cantuğ ,diğer masada Arda, ortadaki masanın altında kalan ben safcık Mira... İki adama da aynı zaman ve aynı yerde nasıl randevu verdiğim ise tamamen muamma... Ah ah, bu cehennemden nasıl kurtulacağım bir bilsem..." diye masanın altında içli içli kendi kendine konuşurken bu duruma nasıl düştüğünü hatırlamaya çalışıyordu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
(Cantuğ BEYTER)
"Her şey güzeldi, normaldi Cantuğ arayıp akşam yemeğinde önemli bir şey konuşacağını söylemişti. Bende buluşmak için en sevdiğim yerin ismini söylemiştim. Her şey buraya kadar normal de ya sonra olanların neyin nesiydi? Arda, şirkette odama gelmiş farklı bir bakış ile adım adım üzerime yürürken ben refleks ile geri geri gitmiş ve sırtım duvarın sert zeminine çarptığında yaşadığımı anlayıp, sırtımı vurduğum duvarın tenimde yarattığı acıyı hissetmiştim. Dibime kadar girip, onun hasret kaldığım ve beni benden alan kokusunu burun deliklerime hücum ederken kokusu özlemim ile katmerlenip içim sızlamıştı. Onun yanağımı okşayıp da bu gece benim ile yemek yemek istediğini söylediğinde, aklımda kalan tek yer ve zaman, dilimden istemsizce kurtulup gitmiş ve onun kulaklarına ulaşmıştı. Lanet olsun onun etkisi altına girip, Cantuğ'u tamamen unutup onunla buluşacağım yerin adresini vermiştim. Utanmadan bir de Arda'nın benimle ne konuşacağını hayal edip duruyordum taki Cantuğ restorandan içeriye giriş yapana kadar ... Onu görmem ile aklıma dank eden gerçek ile yüzleşirken onun beni görmesine bile fırsat vermeden kendimi masanın altına hunharca atmıştım. Lanet olsun nasıl bir işin içine kendimi sokmuştum böyle ben... Bu da yetmezmiş gibi bir de başımda bir garson belası vardı. Gelip gidip benim masanın altından çıkmam için dürtüp duruyordu..."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
(Arda Mert AZDER)
***
"Ah ulan zalim felek bana biçtiğin kader de bu mudur yani? Heh söylesene bu mudur yani?" diye içten içe hayıflanırken bir yandan da kökünü kemirmeye başladığım tırnaklarımı yemeye devam ediyordum. Tam bu sırada masanın altına eğilmiş bir çift öfkeli göz ile karşılaşmam pek tesadüf değildi doğrusu...
"Hanımefendi ne yapıyorsunuz orada?"
" Hiçbir de buranın havasına bakayım dedim, aşağılar daha mı çekici diye kontrol ediyordum?" Alaycı sesim ile iyiden iyiye öfkelenip "Deli bu kadın," bakışlarını fark etsem de o an için çıkarabileceğim vukuat sınırları belliydi.
"Hanımefendi saçmalamayı kesin lütfen çıkar mısınız masanın altından?"
"Allah'ım sabır ver bana ya, sanki çok memnunum ben bu durumdan, bir git Allah aşkına ya...." Çıkacaktı, çıkacaktı ama hangi cesaret ile...
"Hanımefendi beni zor duruma kullanmak zorunda bırakmayın lütfen," diyen garsonun gözlerinden tehdit bariz okunuyordu.
"Oğlum garson, bir git başımdan ya," dediği an masanın altından elini masadaki çatalı kafasını uzatmadan çekip almıştı. " Şimdi uza yoksa senin o çok konuşan dilin ile birlikte dalağına da deşeceğim,"
"Hanımefendi saçmalamayın çıkın şu masanın altından herkes rahatsız oluyor,"
"Ya sabır, kardeşim müşteri her zaman haklı değil midir? Ben yemeğimi masanın üstünde değil altında yemek istiyorum git bana başlangıç için bir şeyler getir, masanın üstü kadar altına da biraz hürmet lütfen..." diye tehdit ederken hiç şakacı olmadığını göstermek adına gözlerini pörtlemiş, çatalı adamın gözlerini bir kabak dolması edasında hayali bir oyma işlemini ona gösterirken içinde bastıramadığı bir öfkenin kurbanı olmak üzereydi. Garson derin bir "Offfff...." Çekişin ardından pes etmiş bir halde bıkkın gözler ile masanın altında Mira'yı bırakıp gitmişti. Gidişi ve hareketlerinin anlattığını, "Ne halin varsa gör deli kadın, seninle mi uğraşacağım," diyen alt yazı tabelasından gayet net okuyordum.
"Oğlum garson seni bir tenhada sıkıştırıp o ağzın ile gözünün yerinin değiştirmezsem bana da Mira demesinler, ayaküstü ayarsız garson yüzünden resmen yakalanıyordum," diyerek derin bir "Oh," çekse de restorandın içine göz attığında bu erken rahatlamanın zamansız olduğuna kanaat getirdi. Bir masa da gönlünün sevdiği, diğer masa da aklımın sevdiği... Arada cehennem çukurunda kalan ben... Offf offff...
"Lanet olsun," diye iç geçirirken ayaküstü nasıl böyle büyük bir aptallık yaptığıma inanamıyordum. Cantuğ ile randevum varken nasıl olurda Arda'nın yemek teklifine "Evet," derdim. Aklım, mantığım kendimi düşürdüğüm şu durumu bir türlü almıyordu. Kendime inanmıyordum. Bu cehennem çukurundan yanmadan, yakmadan nasıl kurtulacaktım... Derin düşünceler içinde kaybolmuşken bu duruma nasıl geldiğimi geriye dönüp baktığımda hatırlamaya çalışıyordum...
"Tabi ya her şey o zaman başlamıştı, "dediği an elini şıklatmış, aklına gelen anılar ile geçmişin puslu sayfalarında her şeyin başladığı o ana geri dönmeye başlamıştı...
Herkesin söküğünü dikmek için dörtnala giden Mira, kendi aşk söküğünü dikmeyi başarabilecek mi?
Kalbi deli gibi Arda diye atarken, aklı Cantuğ'a çılgınlar gibi sarılıyordu. Geçmişin korkuları gelecekte yanlış kararlar mı aldıracaktı? Sırlar, kıskançlıklar, pişmanlıklar... Bilinmezlikler içinde yakıcı kıskançlığını yüreği ile hissedip delici bakışların oklarını fırlatan bir adam Arda... Sert, sağlam duruşlu ve olağanüstü sağduyulu bir adam Cantuğ... Ne yapacağını bilmeden iki deli fişeğin arasında sıkışıp kalan Mira... Peki bu hale nasıl geldiler? Aylar öncesinde yaşananları ve bu hikâyenin buralara kadar nasıl geldiğini merak ediyor musunuz?
Karakter, bölüm ve hikaye hakkında yorumlarınızı bekliyorum...