26.BÖLÜM(***Kayıp Prens***)

1.8K 131 1
                                    

"Zannetmek değil, sadece emin olmak istedim."

"Yemin ediyorum değme dedektiflere taş çıkarırsın Mira." Siyah gözlüklerimi gözümden aheste aheste çıkardım. Soğukkanlı bir katil edasında sert bakışlarım ile bir adım daha atıp onun oturduğu sandalyenin önüne ulaşarak onun gözleri hizasına eğildim. Oturduğu sandalyenin kolçaklarından iki elim ile tutup bana bakan şaşkın ve bir o kadar korku dolu bakışlarına odaklandım. Tehditkar bir bakış daha fırlatarak, "Konuş Merve, Arda nerede?" dedim.

"Ben, ben bilmiyorum," dedi.

"Yalan söyleme, onun yerini bugüne kadar hep senden öğrendim. Benim dışımda o serserinin nerede olduğunu bilecek tek kişi sensin."

"Üç gündür resmen ömrümü yedin Mira. Bilmiyorum diyorum neden anlamak istemiyorsun. Sana yaşan söylemek ile elime ne geçecek söyler misin bana?"

"Merve," diye konuşmasını hiddetli sesimle kesip attım. "O güzel nefesini bana yardımcı olacak, işime yarayacak kelimeleri kullanmak için sarf et." Kan beynime doğru yürürken sinir kat sayım giderek artıyor bu da sesimin yükselmesini sağlıyordu.

"Of ya telefonla tacizlerin yetmedi şimdi de işi şirket basmaya sekreter tehdit etmeye kadar getirdin. Cidden son zamanlarda çok yol kat ettin. Büyük başarı tebrik ediyorum. Söylesene bana bu başarının sırrı ne?"

"Mervee..." diye hiddet ile bağırdığımda artık tahammül sınırlarımın aşmasına sebep olan kelimeleri kullanmıştı. Üç gündür İstanbul'daydım. Herkesten habersiz bir otel odasına kendimi atmıştım. Umut ortalarda yoktu. Anneme geldiğimi bile haber ermedim. Arda yüzünden tartıştığımız günden bu yana onunla görüşmelerimiz telefonlar ile soğuk seanslar halinde geçmişti. Şimdi karşısına haberinin bile olmadığı, asla onaylamam dediği sevgilimin ihaneti ile karşısına çıkamazdım. O kadar zaman eve gitmemiş biri olarak seni özledim diye de karşısına çıkamazdım. Çünkü o benim annemdi, konuşmadan nefesimden ne olduğunu anlar, benim ciğerimi tanırdı. O yüzden annemi tüm bu olayların dışında tutmak adına sessiz sedasız İstanbul'a giriş yapmış ve bir otelde kalmaya başlamıştım. Kayıp Prensim Arda'yı bulmaya gelmiştim. Arda o geceden sonra kayıplara adını altın harfler ile yazdırmıştı. Kahretsin ki bu defa yerini Merve bile bilmiyordu.

"Bak Mira, cidden üç gündür iflahımı kestin. İnan işim gücüm var. Umut Bey günlerdir ortalarda yok. Üstüne şimdi Arda Bey'de de haber alamıyoruz. Toplantılar, görüşmeler her şey birbirine girmiş durumda. Onu idare et, onu iptal et, görüşmelere işten anlayan yetkilileri görevlendir günlerdir canım çıktı. Bu da yetmedi üç gündür bu kadar işim gücüm arasında senin sorgu ve suallerine maruz kalıyorum. Kızım nerede olduğunu bilsem sırf senin şu Çin işkencelerine maruz kalmamak için dile gelirim. Hem her bilgi istediğinde kovulma pahasına sana yardım etmedim mi? Niye üstüme gelip duruyorsun? Arda Bey'in nerede olduğunu bilmiyorum. Magazinde çıkan o haberlerden sonra adam sıra kadem bastı. Yok işte yok neden anlamıyorsun?" dediğinde gözlerimin alışkanlık haline getirdiği yaşlar pınarlarına çoktan akın etmişti. Ellerimde sıktığım sandalyenin kolçaklarını serbest bırakırken gözlerimde oluşan hava muhalefetini Merve'ye belli etmemek adına devirdim ve bir adım geri çekildim.

"Haklısın, ben özür dilerim. Biraz fazla ileri gittim galiba," diyerek yavaşça geri çekilmeye başladım. Merve söylediklerini haklı olabilirdi. Ne olabilirdi be, kız söylediği her bir kelimede sonuna kadar haklıydı. Bugüne kadar işten atılma ihtimalini hep göz ardı edip istediğim her bilgiyi bana vermişti. Belki gönüllü değil benim mecburi ajanım olmuştu ama asla benden yardım elini esirgememişti. Şimdi böyle bir durumda hem de resmen sorularım ile terlettiğim bir noktada Arda'nın nerede olduğunu benden neden gizlesin?

Başımın Tatlı Belası# TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin