37.BÖLÜM(***Duygu Karmaşası***)

1.6K 118 1
                                    

"Duygu fakiri yüreğim her an seni yaşıyor.

Gözlerim umarsızca seni aşka davet ediyor.

Aklımı muhafaza et Allah'ım, muhatap etme vazgeçtiğim sevda ile beni,

Mahrum et vicdandan nasibini almamış o adamın yüreğini benden."

"Sessizlik, kalbimin sensiz kıyılarına acımasızca çarpıyor. Her gecenin sabahında gözlerim yokluğunun yasını tutarken, acı yanaklarımdan apansızca akıp gidiyor. Hatalar... Kimini yardan, kimini sözden, kimini işten, kimini de güçten eder. Peki ya ben yapmadığım bir hatanın bedelini neden ödüyorum. Hatayı yapan sen iken cezayı çeken neden benim? Ben yıllardır bir cevap bulamadım. Senin bana verecek bir cevabın var mı? Susarsın tabi, susarsın. Ne zaman konuştun ki. Ben sorduğumda vermen gereken cevabı ne zaman verdin ki şimdi vereceksin? Ne gariptir şu hayat, ömür dediğin bir kitap. Kiminin önsözü kiminin ise son sözü olup çıkıveriyorsun. Kimine de olabildiğin tek şey koca bir hiç oluyor. Sözü bile geçmeyecek değersiz bir şey olup çıkıyorsun. Tıpkı benim sana olduğum gibi... Sen gülümsediğinde gözlerimden yüreğine köprüler kuruluyordu. Hatırladın mı o günleri? Yıllar önceydi... Gelişigüzel bir sevda mıydın? Gelişi güzel bir aşk mı? Bilemedim. Hiçbir zaman kavrayamadım. Gerçi dur bakayım, sen bana hiç gelmemiştin değil mi? Sende haklısın tabi bana hiç gelmemiş birinin gittiğini söyleyemezdim. Söyleyebildiğim tek şey BİTTİ. Tek bir kelime ruhumda kıvılcım olup alev aldı. Amansız bir yazgı içine ansızın düşürdü beni. Sevmeyi tattıysa insanın ruhu ve o tat damağında kaldıysa insanoğlunun, ardından vazgeçmek zorunda kaldıysan. Bir ömür o tat damağında, ömrünü sessizliğe sürgün geçirirsin. Ömründen alacaklıyım ismi lazım değil AZDER evladı. Duydun mu beni ömründen alacaklıyım, iki cihanda da ellerim yakanda olacak bilesin. Bu borç kolay kolay ödenmez, bu hesap asla kapanmaz. Duy, anla beni... Feryadım yarının habercisi... Bir bak bana, yıllar önce kozasına çekilmiş bir tırtıldım ben, kelebeğim derdin bana, önce bir unvan verdin yüreğinin en güzel köşesinde cam bir fanus içine yerleştirdin beni. Yüzüm gülmüştü o zamanlar gözlerimle kabul etmiştim bana sunduğun her şeyi... Yolculuğum sana doğru ise aklımın bir karış havaya firar etmesi gayet doğaldı tabi ki... İçimi ısıtmıştı kıymet bildiğini gösteren tavırların. Ele avuca sığmadı saklımda tuttuğum dillendirmeye korktuğum duygularım. Kabulümdü, senden gelen her şey kabulümdü ayrılık dışında. Ama bilmeliydim ömrümün ömründe bir günlük heves olduğunu, ölümümü izlerken yok oluşumdan keyif alacağını beni bir gün sonsuza dek bitireceğini anlamalıydım. Hak, bana müstahak ben göz yumdum yalanlarına, madalyonun öteki yüzünü bir an olsun görmek istemedim. Sevdaya müptela yüreğime şimdi teselliler çaresiz. Şimdi eksik kalan canım, yarım kalan ruhum suskun çığlıklar ile ıstırap çekiyor. Şimdi huysuz kaçık yüreğim, kan ağlıyor gözlerim. Sen düğümlenen boğazımdaki kelimeleri insafsızca kör kuyulara attın. Acımasızdın ve soğukkanlı... Yüreğimi üşüttün ruhumu incittin. Tek kelimen ile beni tek kelime ile bitirdin. Şimdi hiçe sayıyorum itaat ettiğim hislerimi, şimdi hüzün yağmurları mesken tuttu gecelerimi, emsali görülmemiş, yaşanmamış bir sevdaydı bizimkisi. Gönül dileğimdin sen benim, adı batasıca adını ağzıma aldığım güne lanet olsun. Başka bir izahı yok bunun, tek cümle ile gözlerim sayıklasa da adını. Sen gönlüme atılan yaratanın en özel imzası olsan da fark etmez. Muhatabım sen değil anlaşılmayan geçmişin. Canımı yakan yıllar önceki vurdumduymazlığın. Keyif alamıyorum aldığım tek bir nefesten dahi. Kiminle dans ettiğini bilmiyor, sınırlarını fena halde zorluyorsun. Sen püsküllü bela mısın benim başıma AZDER evladı? Seninle başlayan kelimenin ardından sensizlik can yakan bir sessizliğe dönüşüyor. Nefes aldırmıyor? Her bir saniye biraz daha ölüyorum. Fark etmiyor musun? Yıllar önce âşıklar mezarlığında yüreğimden uğurlamadım mı ben seni? Defnettim sonsuza kadar adını, anılarımızı, ellerim ile toprak attım bitmeyecek sandığım sevdamızın üzerine... Şimdi yüzüne bakarken mezar taşında yazılı olan bir isimden farksızsın aslında. Doğum yeri Mira'nın gözleri ölüm yeri Mira'nın yüreği... Başımız sağ olsun, sevdamızı defnedeli yıllar oldu ama acısı hala yüreğimde dün gibi saklı, dün gibi sıcak..." Elimde tuttuğum Arda'nın resmini paramparça ederken bağıra bağıra haykırıyordum. Gözlerimden akan yaşlara artık engel olamıyordum. Gözlerim ağlamaktan ağrımış, şişmiş burnum akmaktan kızarmıştı. Ellerim ile yüzümü kapayıp hıçkırıklarıma teslim olurken parmaklarımın arasında parçaladığım adamın gülen yüzünün resmi kayıp gitmişti. Canım acıyor, ruhum üşüyordu. Ayaklarım vücudumun ağırlığını daha fazla taşıyamadı. Kendimi daha fazla tutamamış ansızın dizlerimin üzerine sertçe düşmüştüm. Cantuğ'un zamansız yaptığı teklif beni hazırlıksız yakalamıştı. Nasıl olduğunu bile anlayamadan yıllar önce dolabın üzerine bir sır gibi sakladığım, atmaya bile kıyamadığım adamın resmini elime almış bir halde buldum kendimi. Gülen yüzü, alaycı bakışları ile bana bakarken hesaplaşıyor, yaşadığım duygu karmaşası ile adeta geçmişim ile an be an yüzleşiyordum. Gece sabaha kavuşurken ben yeni günü gözyaşlarım ile karşılıyordum. Yüreğimin ihaneti ile ağır darbe almıştım. Söküp atamamıştım hala onu içimden, bitirememiştim ona olan sevdamı, doldurmamıştım hala onun ile ilgili çilemi, sürgünüm hala ömründe bitmemişti. Bu bana reva mıydı? Neyin suçu, neyin cezasıydı bu? Beni seven, bana değer veren bir adam var iken neden hala hak etmeyen dilimde, yüreğimde ruhumda can buluyor. Dayanamıyorum artık, bu acı beni tüketiyor. Her geçen gün azalmak yerine AZDER evladı içimde artıyordu. Bu durdurulamaz gidişat beni korkutuyordu.

"Korkuyordum. Gelecek olan gelecekten gerçekten korkuyordum."

Başımın Tatlı Belası# TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin