13.BÖLÜM(***Part2***)

2.5K 185 1
                                    

Annemin kaşları çatık bir halde önünde bulunan tabaktaki yemekleri yemek ile meşguldü. Ben ise gergin bir havada sinir bozucu bir sessizliğin içinde boğulup gitmek üzereydim. Annemin sessizliği beni iyiden iyiye sindirmeye başlamıştı.

Annem ve babam ayrıldıklarından bu yana annemi tanıyamaz olmuştum. Bildiğin pamuk gibi yumuşak hep gülen kadın gitmiş yerine sert, otoriter ve her şeyin onun isteği doğrultusunda olmasını isteyen bir kadın haline gelmişti. Babamın zamansız ayrılığı ve gidişi annemde kaybetme korkusunu canlandırmamış adeta hortlatmıştı. Bundan en zararlı çıkan, ayrılıklarında olduğu gibi yine ben oldum. Ben ne kadar yıkılmadım ayaktayım pozlarına binine bin para versem de annem de bir o kadar üstüme titrer ve sürekli elinden her an kayıp onu bırakıp gidecekmişim, beni kanatlanıp uçup gidecek bir kuş gibi görmeye başladı. Onu hep anlamaya, elimden geldiğince yanında olmaya çalıştım. Ama anneme bu yetmedi ve asla da yetmeyecekti. O gün bugündür hayatımı eline alıp istediği gibi eğip büküp, şekil vermeye başladı. Beni duymadı, isteklerimi görmezden geldi. Kimdim? Neydim? Unutalı, bana unutturalı çok oldu. Onunla uzun süredir bir şeyleri paylaşmayı bıraktım ve ben artık pes ettim. Annem ile savaşamayacak, ona kendimi anlatamayacak kadar bu mücadele içinde yorgun düştüm. Artık ne isterse onu yapar hale geldim ki zaten benim bu hallerim onu memnun etmeye yetmişti. Şimdi annem ile bu masada, bu gergin bir hava içinde oturuyorsam çok fena bir şey yapmış olmam lazımdı. Beyin devrelerim tutuşmayı bırak, yandı bitti kül oldu. Evet, evet o duyduğunuz koku benim olmayan beynimin işe yaramayan devrelerinin yanmasından ortaya çıkan kokuydu. Of ne diyorum ben ya? Hala dün gece dışarıda ne halt yemiş olabileceğimi düşünüyor ama bravo bana ki bir gram bir şey hatırlamıyorum. O kafamda beyin diye taşıdığım şeyi cidden boşuna yük ediyorum vücuduma ya. Saman taşısam daha faydalı olur. En azından daha hafif değil mi?

Korkunun ecele faydası yok elbet bir yerde patlak verecektim. "Ya Bismillah," diyerek konuşmaya başladım.

"Annelerin en güzeli..."

"Mira kes sesini..." Oooo bu çok ağır oldu. Konu sandığımdan daha ağır ve derindi galiba. Of beyinsiz Mira, ah o her kurnazlığa tilki gibi kafası çalışan Mira, bir insanın bir insana yaptığını kırk kişi gelse yapamazmış ya aynı o hesapsın yani, gerginlik çukurunda debelen dur, müstahak sana...Oh olsun.

Pes etmek yok yola devam, "Ama anne..." dedim demesine ama demeyeydim daha iyiydi yani. Annemin cümlemi bitirmeden cevabı kesin ve netti.

"Kapa çeneni Mira." Oha, çüş... Yok artık canım, bu benim annem olamaz. Bu kadının içine ne kaçmış böyle? Nezaket abidesi, heykeli yapılası benim asilzade anneme ne olmuş böyle? Tebrikler yine bana, annemi kibarlık çizgisinden çıkarmayı başarmak her yiğidin harcı değildir. Tebrikler bana gelsin, hatunu zıvanadan çıkartmayı sonunda başardım.

"Of anne ya, ne yaptım yine ben söyle de bari içim rahatlasın. Bileyim suçumu da kırayım dizimi oturayım kıçımın üstüne," ellerimi göğsümün altında birleştirirken, yüzüme memnuniyetsiz ifademi çoktan yerleştirmiştim. Gözlerim artık annemi takip etmeyi bırakmıştı. Annemin çatal bıçak sesinin kesilmesi ile yemek yemeyi bıraktığını anladım. Yandan göz ucuyla ona baktım. Hay bakmaz olaydım. Kadının gözlerinde gördüğüm öfke nerdeyse beni yakıp küle çevirecekti. Bir yerlerim üç buçuk atmaya başlasa da, yiğitliği elden bırakmayacaktım, bırakmadım da...

Kaşlarını çatıp çoktan "Dalga mı geçiyorsun benimle?" diyen bakışını fırlatmıştı ki işte o an benden yiğitlikten zerrecik dahi kalmamıştı. Aklını başına topla Kızım Mira sen anneni daha önce hiç böyle görmedin, ayağını denk al yoksa sonun fenalarda...

Annem,"Hatırlamıyorsun değil mi?" dedi. Hay ben neyi hatırlamadığımı bile bilmeyen o saman beynime... Of ya biri bana neyi hatırlayamadığımı anlatsın. Cidden devre mevre, kablo namına hiçbir şey kalmadı artık bende.

"Cık..." diyerek kaşlarımı havaya kaldırıp ağzımdan çıkardığım hatırlamadığımı belirten ses ile doğru bir ses çıkardığımı anlamış bulunmaktaydım.

"Düzgün konuş benimle, abuk sabuk sesler çıkarma." Cidden annem solundan kalkmış. Bu hiddet ne ya alt tarafı "cık," dedim. Ne var yani bunda?

"Hatırlamıyorum. Oldu mu? Ne halt yedim de bu muameleye maruz kalıyorum bilmiyorum. Ne yaptım da seni bu hale getirdim? Hangi çiğnenilmemesi gereken kuralı ihlal ettim de siz asilzade hatunun delirmesine sebep oldum. İnan ki anne bilmiyorum, hatırlamıyorum ama çok merak ediyorum."

"Mira, gece Arda'nın kollarında ne işin vardı?

"Heh?"

"Arda'nın kollarında zil zurna sarhoş olmuş bir halde eve gelmen benim bu halde olmam için yeterli bir sebep mi acaba?" dedi.

"Ne? Ne? Ne?" Nasıl yani ya? Annem neden bahsediyordu? Ben, Arda'nın kollarında zil zurna sarhoş eve mi geldim? Yok canım olur mu öyle şey?

"Hesap ver Mira o halin neydi? Rezil rüsva ettin beni, umarım mantıklı bir açıklaman vardır." Mantık, kimde, bende mi? Ne açıklaması be anne, sen bana en sağlamından bir çimdik at da yaşadığımı hatırlayayım. Kulaklarım duydukları ile firarda...

"O, o rüya değil miydi?" Benim sabah kalktığımda devam etmek istediğim rüya değil de gerçek miydi? Allah'ım sana geliyorum. Dün gece ne olmuştu? Beynimi ne kadar zorlasam da kahretsin ki hiçbir şey hatırlamıyorum. Görüntüler zihnimde parça parça canlanıyor ama bir türlü birleşmiyordu. Of ne demiştim? Ne yapmıştım ben ya? "Umarım fazla saçmalamamışımdır," diye iç çekişlerim içinde dolanıp giderken annemin sesi ile gerçek dünyaya düşüşüm sert ama acısız oldu. İki dakika huzur ver be anne, rüyalarıma dalarsın, hayallerimi bölersin, of ki ne of ya!

"Rüya mı? Rüya mı? Dün gece yaşattıkların olsa olsa kâbus olurdu Mira."

"Anne biraz abartmıyor musun acaba?" Diye konuşurken artık yavaş yavaş sinirlenmeye başlamıştım. Her şeye özellikle annemin isteklerine her daim boyun eğen ben, söz konusu Arda olunca dişi bir kaplana dönüşüyordum. Ve bu dişi kaplanın duymaya başladıkları canının sıkılmasına sebep oluyordu.

"Abartmak mı? Mira benimle dalga geçiyor olmalısın."

"Anne ne var bunda? Arkadaşlar ile çıkmıştık. Biraz fazla kaçırmış olabilirim ama çocuk değilim artık."

"Çocuksun Mira, hala küçük bir çocuksun. Arkadaşlarım ile çıkıyorum diyerek yalan söylüyorsun, gecenin bir körü Arda ile kolları arasında geri dönüyorsun. Söylediğin yalanların ayağına dolaşacağını tahmin edemedin değil mi?"

"Anne inan ki saçmalıyorsun şu anda, Umut ile gittiğimizde de Arda ile dönüyordum. Neden büyüttün ki bu kadar anlamadım."

"Ama o zaman ben bu adama aşığım diye bağırmıyordun. Onu bana Allah'ın emri ile iste, ben onu istiyorum anne diye haykırmıyordun." Dediği an beynimden aşağıya kaynar sular döküldü. Kahretsin ya! Ben aşığım diye mi bağırmıştım? Annemin hem de Arda'nın yanında, hem de utanmadan... Hem de Allah'ın emri ile iste mi demiştim? Allah'ım al beni yanına, ben bu utançla nasıl yaşarım? Dilin kopsun Mira, tutulasıca çenen düşsün de bir daha o boş boğaz ağzını açamayasın. Of ya şimdi ben ne yapacağım? Anneme, hele ki Arda'ya ne diyeceğim şimdi? Yer yarıl, yarıl da al içine hapset beni. Bu nedir arkadaş? Ayarım yok ya benim, kapatın beni bir yere, oh siz huzurlu ben huzurlu... Ne gerek var böyle adrenaline falan, çık çıkabilirsin yarattığın girdabın içinden.

"Hih hih hih! Sen yanlış anlamışsındır hatunum ya, ben hiç öyle şey eder miyim hiç?" desem de şebekliğim ve kıvırmaya çalışmamın kar etmediğini anlamam çok zaman almadı. Of Mira, Of varlığın kendi bünyene zarar...

Başımın Tatlı Belası# TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin