29.BÖLÜM(***Değer mi?***)Part-2-

1.8K 139 2
                                    

Gözlerinde dehşeti yakaladığım, öfkenin her bir tonunu ayrı ayrı hissettiğim Cemre'nin pek de normal görünmediğini anlamak için ona şöyle tepeden tırnağa bakmak yeterli oluyordu. Sonuçta anormalliğin havada yarattığı sert esintiyi görmek için medyum olmaya gerek yoktu. Kaşlarımı çatıp elimdeki çiçeği ağzıma tıkıştırırken, "Ne oluyorsun kızım bu ne hiddet bu ne celal?" durumdan hiç hoşnut olmadığımı göstermeye çalışıyordum. Cemre, tepkime ve söylediklerime aldırış etmediğini gösterir gibi ellerini beline dayadı. Hesap sorarcasına kaşlarını kaldırdı, "Şu kapıyı kafanda paralamadığıma dua et, bu ne hal söyler misin?"

Üzerime şöyle üstün körü bir baktım. "Ne varmış ki halimde, ben gayet depresyonum ile mutluyum. Bir rahat bıraksana sen beni ya. İçinde kaybolmam gereken bir mutsuzluğum ve terkedilişim var. Ha bir de aldatılışım. Ah, görüyor musun bak yine aklıma geldi. Ben aldatılmıştım değil mi?" dedim ve başladım yine kapanmak bilmeyen gözyaşı çeşmelerimi son raddesine kadar açmaya, elime geçirdiğim kullanılmış peçetelerden biri ile tekrar sesli bir şekilde burnumu sildim.

"Mira sen zavallısın." Ney, ney, ney... Ne demişti o? Bana zavallı mı demişti? Ama bu da insanın yüzüne yüzüne de çemkirir gibi söylenmezdi ki... Of, haksız da sayılmazdı ki şu halime bak. Ama insan en azından alıştırarak söylerdi. Sonuçta ben onun dostuyum yahu...

"Cemre, tamam duymak istediğin buysa evet ben tam bir zavallıyım oldu mu? İstediğini duydun. Şimdi izin verirsen depresyonuma kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Çıkarken kapıyı arkandan kapat." Kollarımdan sıkıcı tutup beni nazikliğin kırıntılarını bile hissettirmeden canımı yakmayı önemsemeden kaldırdı. Dolabın kapağında bulunan boy aynasının önüne beni sürüklercesine götürdü.

"Kızım ne yapıyorsun? Canım acıyor, bıraksana, kafayı mı yedin ya?"

"Bırakmıyorum. Sen kendine gelene kadar gerekirse şu beyin olmayan kafatasını duvarlara sürteceğim."

"Kızım bana beyinsiz diyorsun ama senin de pek akıllı olduğun söylenemez. Cemre bıraksana, ah..."

"Bak," diye haykırdı. " Bak şu aynada gördüğün kıza, bu zavallı kızı tanıyor musun? Söyle tanıyor musun?"

"...." Ne diyebilirdim ki? Hiçbir şey... Öyle de yaptım. Sustum. Bakmaya cesaret edemedim. Sadece başımı öne eğip sustum.

"Niye sustun. Konuşmadan yapamayan çenesi düşük kıza ne oldu? Tamam sen sus ben konuşurum o halde senin yerine... Ben bu düşmüş kızı tanımıyorum. Bir adam yüzünden kendini odaya kapatan, aldatılmanın acısını kendinden çıkaran bu kız benim arkadaşım, can dostum olamaz."

"Cemre, sen, sen neler söylüyorsun?" diyen sesim fısıltı haline dönüşmüştü. Başım önümde eğik vücudum titrer bir halde kafamı yavaşça kaldırdım. Ayna da gördüğüm kızı, Cemre'nin de bahsettiği gibi bende tanımıyordum. Bu, bu kız, tükenmişliğin son hali, insanlıktan çıkmış olan şahıs ben olamazdım. Ne olmuştu bana böyle? Bu kadar mı aciz, bu kadar mı çaresiz kalmıştım? Ben bu güne kadar ne darbeler almıştım da yere yıkılmamış, boyun eğmeyi bırak gözyaşı bile dökmemiştim. Ta ki o ismi lazım değil AZDER evladına kadar...

"Ne dediğimi duydun? Şu haline, şu yaptıklarına bak. Geldiğin günden bu yana tek bir kelime etmedim. Ama yeter, bu kadarı da fazla Mira."

"Cemre..." diye inlerken gözlerimden dökülen yaşlara engel olamıyordum. Ben bu güne kadar onu hiç böyle canımı yakan hali ile karşı karşıya gelmemiştim. Bu kadar öfkeli, bu denli ortalığı ateşe verecek bir halde görmemiştim. Ben cümlenin devamını getirmek için ağzımı tekrar açtığım sırada, " Kes sesini Mira..." diye haykıran Cemre ile başımı tekrar öne eğdim.

"Sana en başında vazgeç bu adamdan dedim. Bu adamın ne olduğu belliydi. Vazgeç dedim. Vazgeçmedin. Uslanmaz dedim. Gittin sevgili oldun. Adamın tüm söylediklerine kayıtsız şartsız inandın. Yetmedi evlilik planları kurmaya başladın. Neymiş efendim okul bitecekmiş de yılların arsız uslanmaz çapkını Arda beyimiz ile evleneceklermiş. Annesini de el birliği ile ikna edeceklermiş. Hayal dünyasında yaşaya yaşaya gözlerinde toz pembe gözlüklerden gözlerin kör oldu senin. Görmedin, yetmedi inandığın ile beni de inandırmaya kalktın. Peki ne oldu? Söylesene ne oldu? Adam seni aldattı. Ama yok o kadar aptal, o kadar körsün ki beni dinlemedin, gördüğümün ötesi var dedin gıkımı çıkarmadım çekip gitmene sessiz kaldım. Gördün mü? Ötesini berisini gördün de için rahatladı mı?" Cemre dur durak bilmez bir şekilde beni kollarımdan tutarak geriye doğru ittirdi. "İstanbul'dan geriye dönüyorsun bilin bakalım kiminle? Vural'la... Nasıl dönüyor hatun? Adamın kucağında kendini bilmez bir halde geliyorsun. Söylesene bana sen ne yapıyorsun? Ne istiyorsun Mira? Oyun oynadığın senin hayatın farkında mısın? Yaptığın hatalar hayatını kaydıracak görmüyor musun? Yaşayacak bir hayatın kalmayacak. Canın yanıyor anlıyorum ama yeter? Beş para etmez bir adam için çektiğin de çektirdiğin yeter. İllallah ettirdin bana? İflahımı kestin, kuruttun beni. Bana çektirdiğine mi yanayım, çektiğin acı karşısında elimden bir şey gelmemesine ve çaresiz kalmama yanayım bilmiyorum. Neye, nasıl üzüleceğimi şaşırdım."

"Cemre, ben, be..." Sesim kesilmişti. Çünkü söylediği her kelimede sonuna kadar haklıydı. En başından annem gibi bu ilişkiye onay vermemiş, sıcak bakmamıştı. Sırf ben inanıyorum diye inanmış gibi yapmış, mutluyum diye sessiz kalmıştı. O ne kadar uyarı yapmaya çalışsa da ben gerçeklere o denli kulaklarımı tıkamıştım.

"Mira sen ne? Sen ne?" dedi ve tabak içinden yerlere saçılmış olan depresyon arkadaşlarım çileklerime yöneldi. " Bir de şunlar var tabi," dedi. Bir tabak çileği bir hışım ile yerden alıp döke saça cama yöneldi. Ben ne yapmaya çalıştığını anladığım anda "Yooo..." diye haykırarak ellerimi kaldırıp yapmaması için abuk sabuk hareketler yapmaya, kuşlar gibi yerimde çırpınmaya başlamıştım ki ama neye yarar. Çilekleri alıp camı açarak canım çilekçiklerime hiç acımadan beşinci kattan aşağıya doğru savurdu gitti. "Yapma," diye bağırıp arkasından ardılsam da artık zavallı çileklerim için her şey için çok geçti. Beni geriye doğru ittirip bu defada yatağın üzerinde olan bilgisayarıma yöneldi hain cadı. Günlerdir aralıksız dinleyerek kulaklara zarar sesim ile böğürerek eşlik ettiğim şarkıların masumca çaldığı bilgisayarıma ışık hızı ile giderek izin bile almadan şak diye kapattı.

"Delirdin mi sen? Çileklerimden, bilgisayarımdan ne istiyorsun?" öfke ile bağırdım. Hatuna bak resmen özel alanıma girip izin almaksızın elimdekileri gasp etmişti.

"Bana bak Mira," bir elinde bilgisayarımı koltuğunun altına sıkıştırmış, işaret parmağını gözüme sokar gibi bana doğru sallıyordu. "Bir daha bu evde ne çilek göreceğim ne de gürültü kirliliği yapan sesine duyacağım. Anlaşıldı mı?"

"Cemre delirdin mi kızım sen? Ne saçmalıyorsun?"

"Evet, sayende delirdim. Akıl sağlığımı yitirmemi sana borçluyum." Bir yandan çemkiriyor bir yandan üzerime soğukkanlı bir katil gibi yürüyordu üzerime emin adımlar ile gelirken bende korkudan bir yerlerim yusuflayarak geri gidiyordum. Sırtım soğuk duvarın zeminine sertçe çarptığında şükürler olsun ki hatun durmuştu. Adım atmayı bıraktığında derin bir soluk verirken içli bir "Oh," çekmeyi de ihmal etmemiştim. Yemin ediyorum şu son beş saniye içinde ecel terleri dökmüştüm. Gözlerimin içine baktı, "Değer mi be Mira, tüm bu yaşadığın acılara, ciğeri beş para etmez bir adam için değer mi?" dedi ve odada duvarın dibinde soluğunu vermeyi unutmuş beni bırakarak hızlıca çıkıp gitti.

Cemre'nin üzerime yürümesi benim bambaşka bir boyuta geçmemi sağladı. Bir aydınlanmaydı belki de yaşadığım. Ruhumda kararan tüm lambalar bir bir yanmaya başladı. Cemre'nin dediği gibi bu adam benim verdiğim değere değer miydi?

Not:Hikayeyi en başından bu yana oyları ile yalnız bırakmayan ve yayınladığım ilk anlarda oy veren @burcu-gndz' e teşekkür ederim. Bu bölümü ona ithaf ettim. Desteğin için çok teşekkür ederim. 

Başımın Tatlı Belası# TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin