36.BÖLÜM(***Part-3***)

1.7K 127 4
                                    

Cantuğ'un getirdiği çiçekleri vazoya koyarken mis gibi etrafa yaydığı kokuyu kendimden geçercesine içime çektim. Seviyordum çiçek kokularını bir de değer verdiğim insanlardan gelince bir başka oluyordu. Hediyeyi yemekten sonra açmam için bana rica etti. Her ne kadar deli gibi merak etsem de onun bu küçük ricasını kabul etmemenin kabalık olacağına kanaat getirip isteğini yerine getirdim. Of ama ya çok merak ediyordum ben... Evimin bulunduğu kat çatı katındaydı. Ah benim içinde huzuru dirhem dirhem tattığım çatı katım. Evimin en büyük avantajı olan terası akşam yemeği için hazırladım. Havanın ılık bir esinti ile tenimizi şefkatle okşuyor olması ise en büyük şansımdı.

Terasta oturmuş havadan sudan sohbet ederken bu güzel ortamın tadını çıkarıyorduk. Zır zır çalan bir adet kapı ise muhabbetimizin içine limon sıkarken minik bir tebessüm ile konuşmamızı yarıda kestim. Her ne kadar bozulmuş gibi yapsam da çalan kapı benim imdadıma yetişmişti ve ben bu sayede derin bir nefes almayı başardım.

"Birini mi bekliyordun?" Cantuğ kaşlarını çatarak bana sorgulayıcı bakışlarını göndermesi işimi hiç de kolaylaştırmıyordu. Heh şimdi ne diyecektim acaba ben?

"Şey, aslında evet, yani hayır," derken bocalayıp kendimi batırdığımın farkına vardım. Küçük suçlu bir çocuk gibi başımı nazlıca önüme eğdim. Ellerim ile elbisemin eteklerini tutmuş oynarken, sıkıntıdan dudağımın kenarını çoktan dişlemeye başlamıştım. Cantuğ benim bu sıkıntılı halimden yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu fark etmişti. Eli ile çenemden tutarak hafifçe yukarıya doğru kaldırdı. Hareketi o kadar nazikti ki bakışlarının gözlerim ile buluştuğu an gülen gözlerinde gördüğüm tek şey anlayıştı.

"Evet mi? Hayır mı?" Sesinin tonu cevap bekler gibi çıktı.

Tamam kızım Mira, an itibari ile yolun sonuna gelmiş bulunmaktasın. Her şey buraya kadarmış. Şimdi acı da olsa gerçeklerle yüzleşme zamanı. Bu ziller itiraf zamanımın geldiğini anlatıyor. Derin bir of çektim. Artık kaçış yoktu. Ellerimi havaya kaldırıp ayağa kalktım. "Tamam teslim oluyorum ve daha fazla vakit kaybetmeden itiraf ediyorum."

"İçimden bir ses çok güleceğimi söylüyor. Yanılıyor muyum yoksa?"

"Cantuğ..." Tamam haklı olabilirdi ama bu sesimin kızgın çıkmasına engel değildi.

"Hadi ama Mira kızma lütfen, şimdi söyle bakalım kapının zilini alacaklı gibi ısrarla çalan kişi kim?"

"Of, alacaklı da ondan." Sesim bıkkınca çıkarken gözlerimi devirmiştim.

"Nasıl yani?" Tek kaşını havaya kaldırıp ortada dönen dolabı anlamaya çalışıyordu.

Yüzüme takınmaya çalıştığım şirinlik ile "Kapıdaki kişi bize akşam yemeğimizi getiren pizzacı. Sen kapıdayken sipariş vermek zorunda kaldım," ne kadar samimi görünmeye çakışsam da yapmacıklıktan kaçışım olmadı.

"Pizzacı mı?" der demez o heybeti ile yeri göğü sarsan, karizması ile mekânı yerle bir eden adam bir de utanmadan karnını tuta tuta bastı kahkahayı... Onun şu anki hali sinirlerimi o kadar bozdu ki, anlatamam.

"Cantuğ lütfen gülmeyi keser misin? Tamam yemek yapamadım. Yani teorikte yaptım da pratik de pek yenecek durumda değil. Kısacası yaptım ama yapamadım. Of ya ne saçma bir konuşma oldu bu ya... En azından güzel tarafından bakmak lazım."

"Güzel tarafı derken?"

"En azından denedim. Denemem başarısız olsa da bu şahane bir pizza yiyeceğimiz gerçeğini değiştirmez."

"Sen de bir âlemsin Mira."

"Of ya itiraf edende kabahat," diyerek hırçınlaşıp koşar adım kapıyı açmak için hareket ettim. "Patladın mı be kardeşim geldik," dediğim an ben daha fazla uzaklaşamadan bir elin bileğimi nazikçe tutarken vücuduma yayılan sıcaklığı hissettim. Tutuşu ile kalbim hızla atmaya başladı. Nefesimi düzenleyip geriye dönerek baktığımda Cantuğ'un şefkat dolu bakışlarını üzerimde hissettim. Ne olduğunu bile anlayamadan beni yavaşça kendine çekip kolları arasına aldı. Sırtımı okşarken ben hala nerden nereye nasıl geldiğimi anlamaya çalışıyordum. O ise dudaklarının arasından benim aklımı sarsacak kelimeleri bir bir dilinden döküyordu.

Başımın Tatlı Belası# TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin