Liseye geç başladığım için on altı yaşındaydım ve bir hafta sonra on yedi oluyordum. Her yıl doğum günüm ne kadar güzel kutlanırdı oysaki şimdi bu adamın yanında haberi bile olmadan on yedi olacağım evet ailem beni tam olarak bir buçuk yıl geç başlatmıştı nedeni ise benim anasınıfı ağlayarak bırakmayıp iki sene okumamdı. Böyle boş düşünceler içerisinde banyoda duş alırken artık çıkmam gerektiğini düşündüm. Siyah ve bir o kadar yumuşak resmen ben para kokuyorum diyen bornoza sarılıp odaya geçiş yaptım. Üstümü giydikten sonra makyaj masası olarak tahmin ettiğim masaya yönelip çekmecesine açtım ve oha resmen kozmetik dükkanı gibiydi masanın üstündeki parfümleri saymıyorum bile. Okul kıyafetlerimi giydikten sonra hafif bir makyaj yapıp uzun kumral saçlarımı açık bıraktım. Doğuştan düz olan saçlarımı sadece taradım. Kapıyı açmamla iki koruma kafasını indirip "Hazal hanım size mutfağı gösterelim" dedikten sonra ikisi arkamda mutfak denilen yere girdik. Yağız kahvaltı masasının bir köşesine oturup elindeki gazeteden haber okuyordu. Benim gelmemle gazeteyi bırakıp "yemeğe başla geç kalacağız" demişti işte yine emir veren sesi ve kendisi. "Yemeğim bitti" diyip ayağa kalkmam ile kendisi de yemeğini bırakıp tek bir hamle ile yanıma gelerek "bu eteğin boyu ne lan!" Diye bağırıp sabahın köründe beni korkutmuştu hayvan adam. "B-ben seçmedim siz koymuşsunuz" demem ile daha çok sinirlenip "bu eteğin bayisini de sikeceğim bu ne lan böyle etek mi yapılır her yerin ortada!" Kolumu daha çok sıkarken bırakması için çekmeye çalışıyordum ama nafile. "Demir!" Korumasının adını öğrenirken "Demir Hazal hanım okula gitmeyecek evden dışarı çıkmayacak Hazal hanımın da benim de kaydım o okuldan silinip diplomalar bugün elimde olacak Hazal hanım bir hafta sonra on yedi olacakken kimliğini düzelttip onun yaşını on sekiz yapacaksınız bunları yapman için akşam altıya kadar vaktin var!" Ben ağzım bir karış açık bakarken yere diz çöküp ağlamaya başladım "sen sen daha on sekizsin ben neden on sekiz olup okulu bırakıyorum" ağlamam ve hıçkırıklarım arasında sonunda zorda olsa konuşmuştum. "Hayır güzelim sen beni on sekiz ve dışarıdaki beni henüz tanımayan ergen kısmı on sekiz olarak biliyor. Yer altında yirmi iki olarak geçiyorum ve yakında yirmi üç olacağım şirkette de herkes yirmi üç olarak bilecek seni de on sekiz" ağzım bir karış açık ona bakarken "ağlamayı kes!" Diye bağırması ile daha çok ağlıyordum. Biri bu kadar vicdansız olabilir miydi? Tuttuğu bileğimden destek alarak son nefeslerim ile "senden ve pis işlerinden nefret ediyorum ailem gelip senden alacak beni" demem ile yüzü kasılıp takım elbisesinin içindeki kasları belirginleşirken "kimse hiç kimse benim olan şeyi alamaz ve sen ister sev ister sevme benimsin" yüzüme bunu sessiz bir nefret olarak verirken kolumu iterek bırakıp tekrar yere düşmemi sağladı arkasında bıraktığı depreme bakmadan yanımdan hızla geçti. Evet onca yıl okuduğum okulum aileme verdiğim onca zahmet bu adam yüzünden gitmişti. Ne vardı sanki o devlet okuluna gidip buna çarpmasaydım? Ahh ama doğru tüm kötülükler Hazal hanımı bulmak zorunda korumlardan biri kafası eğik "Hazal hanım odanıza çıkın lütfen" demesi ile zorda olsa toparlanıp odama çıkmaya başladım. Odanın penceresini hava almak için açacakken aşağıda Yağız'ın korumalara emir verdiği her harikulade belliydi. Korumalardan birinden bir şey alırken kaşlarım çatılmıştı evet bu siyah parlayan şey bir silahtı ve aldığı şeyi beline yerleştirdi. Siyah range rover arabasına binerken kafasını kaldırdığı için göz göze gelmemizle perdeyi son sürat çekip ona nefretimi bir nebze de olsa belli etmek istemiştim. O ise son gaz arabayı bağırtarak siyah demir kapılardan çıkmıştı. Kaç saat bu kıyafetlerle uyudum bilmiyordum ama açlıktan ölecektim. Bu adamın evinde yemeyecektim. Bugün buradan kaçacaktım. Aşağıdan sesler gelirken yataktan kalkacak halim olmadığı için sadece dinliyordum. Bir kadın sesi "efendim Hazal hanım odasından hiç çıkmadı yemek dahi yemedi arada dediğiniz gibi kontrol ettim sadece ağlıyordu ve bir ara uyudu." Kadının cümlesinin bitmesi ile o erkeksi ses "yemeği hazırlayın biz geliyoruz" demesi ile merdivenleri çıkmaya başladığını anlamıştım. Kapım sertçe açılırken gözlerimi kapatmıştım belki uyuyor diyip dokunmazdı. Sert bir el yine sertçe saçımı kavrayarak beni odanın banyosuna sürüklemeye başladı ağzımdan büyük bir inleme kaçtı. Artık ağlamıyordum daha doğrusu ağlayamıyordum hıçkırıklarım kendisini iç çekişlerine bırakırken okuldan ayrılmamı anlayamıyordum. "Sen beni zorluyorsun sen beni ciddi anlamda sınıyorsun!" Noluyordu bu adama böyle "s-senden nefret ediyorum" bunu demem ile beni küvete fırlatırken "çıkar üstündekileri" demesi ile kendime gelip kollarımı kendime bağladım tekrar şiddetle ağlamaya başlarken "ağlamayı kes" dedi ve üzerime doğru gelip okul tişörtünü tek hamlede yırtarak beni içimdeki çamaşırla koydu "ö-özür dilerim bırak ben halledeyim sonra yemek yiyelim l-lütfen" diye ağlamam ile yeni çıkmaya başlamış kirli sakallarına dokunup "sadece yarım saatin var" demesi ile kafamı hızla salladım. Banyodan çıkıp odadan da çıktığını anlayınca ağlayarak duşumu aldım odadaki yapılmış boy aynasına bakarken çökmüş olduğumu anladım. İlk defa böyle görüyordum kendimi bugün buradan gideceğimi düşünüp üstüme siyah bir kot üstüne salaş bel üstü bir gömlek giydim. O kadar zayıf bir insan değilim ama kilolu da değildim. Çantamı da hazırlayıp köşeye sakladıktan sonra yüzüme sahte bir gülümseme yapıp aşağı indim korumalar bahçedeydi. "Yemek bahçeye hazırlandı efendim" diyen gülümseyen kadına "teşekkür ederim" diyerek bende gülümsedim. Bahçeye çıktığım da evin dışarıdan gerçekten büyük olduğunu ve buranın Yağız'ın başka bir evi olduğunu ormanlık alandan anlamıştım. Burdan kaçsam bile gidecek yer bulamazdım ormanda o yüzden aklıma gelen fikir ile tebessüm edip masaya tam karşısına oturdum. Yağız bir şey olduğunu anlamış gibi kaşlarını çatmış gözlerini kısarak bana bakıyordu. Omuz silkip gelen yemekleri kurt gibi yerken bile Yağız benden önce bitirmişti. Tam bir ayı sahte gülümsememi tekrar takınıp "alışverişe çıkmak istiyorum" demem ile Yağız hayırdır der gibi bakınca "stresimi sadece alışveriş yaparak atıyorum istediğin kadar koruma ver oraya giderken emin ol bir şey olmayacak" demem ile yüz hatlarını inceleme fırsatı bulmuştum kahverengi gözleri ve sert yüz hatları onu cidden çekici, yakışıklı ve karizmatik kılıyordu. "En ufak bir hatada bedelini o bembeyaz tenin ile ödersin" demesi beni kasarken sadece kafamı tamam anlamında salladım ve odama çıktım.
####
Gözlerimi açtığımda belimdeki kollarla neye uğradığımı şaşırdım. Hızla arkama dönerken Yağız üstü olmadan altta eşofmanı ile bana sarılarak yatıyordu. Hemen kendimi çekme girişiminde bulunca kolları daha bir sıkıca kavrarken kafamı göğsüne bastırdı tanrı aşkına benim hiç mi kuvvetim yoktu da bu adam gitmiyordu. "Rahat dur" demesi ile kolundaki ve kaslarındaki dövmeleri incelemeye başladım gerçekten çok güzeldi. Tekrar kendimi çekmeme rağmen bırakmayınca bende o kaslı vücuduna bırakması için eğilip ısırmaya başladım üzerimde hareketlenme olurken ağzından bir inleme kaçtı ve ben ne olduğunu anlamadan ellerim yukarıda tutulmuş onu üzerimde buldum. "Bu yaptığın ne anlama geliyor bilmiyorsun öyle değil mi?" Gözleri kahvenin en koyu halini alırken ağzında çarpık bir gülümseme vardı. Direk konuyu değiştirmek için "vampirler uyuyabiliyor mu?" Hâlâ üzerimdeyken yüzüme doğru eğilip "dediğim gibi ayrıyız tek farkımız sizin bir üst modeliniz olmamız" demesi ile dudakları dudaklarımı teğet geçip burnuma ve ardından çenemle dudağımın birleştiği yere bir öpücük bıraktı. Üzerimdeki etkisi takdire şayandı. "Hazırlan sen alışverişe gideceksin korumalara" demesiyle direk kafamı sallayıp yataktan kalktım. İkimiz de kahvaltı yaptıktan sonra "unutma hata bedeli olan bir şeydir" diye tehdit dolu uyarısını yaptı. Onun gitmesi ile üzerimi giyip direk aşağı indim anında otuza yakın koruma altı arabayla bizi takip edip büyük bir alışveriş merkezinin önüne getirdi. On koruma benle gelirken yirmisi dışarı da dağılmış yerlerini almıştı. Korumalar içeri girerken silahlarından dolayı dahi ötse bile kimse bir şey diyemiyordu ve insanlar bana bakıyordu. Tabi kim bakmazdı ki bu kadar korumayla. Hemen büyük bir mağazaya sokarken kendimi "siz burada kapıda bekleyin zaten çok dikkat çekiyorum" demem ile birbirlerine bakıp duraksasalarda "tamam efendim" demeleri ile kalabalık olan mağazaya girdim. Yağız limitsiz kartını verirken hiç şüphe etmemişti. Anında bir peruk, bir mont, bir çizme ve bir de kıyafet almam ile kılık değiştirip içeride ödediklerimi üstümde alarmlarını almalarını istedim görevlilerden. Bir saate yakın içeride durduğum için korumalardan ikisi içeri girmişti. Dikkat çekmemek için hâlâ kıyafetlere bakıyormuş gibi yapıp yavaş adımlarla çıkarken korumalardan ikisi gelip "abi Hazal hanım yok abiye haber vermemiz lazım" demesi ile direk arkamı dönüp tekrar vitrinlere bakmaya başladım. Korumalar dağılırken ikisi kapıda kalmıştı. Yavaşça dışarı çıkıp temkinli adımlarla ilerlerken sert bir gövdeye çarpmam ile durdum. Kafamdaki peruk ve gözlük yere düşerken çarptığım kişi deliliğin en sert halini yaşıyan Yağız'dı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Züppe
Novela JuvenilHer halinden belliydi ağır abi olduğu böyle tiplerin lisede ne işi olmuştu ki? Ahh tabi acı gerçekler bir şeye ışık tutuyordu. O züppe liseli değildi ama henüz liseli birine takmıştı kafayı. Ve bu kız ağır merakının cezasını henüz tanımadığı biri yü...