Babam, dün gece eve gelmemişti. Arayıp haber vermemesine ve böyle günlerce -rekor iki gün,yirmi saatti- eve gelmemesine alışıktım. Sadece yemek yedim, kitap okudum ve uyudum.
Kısacası ortalama bir Sunya'nın yaşaması için gerekenleri yaptım da diyebilirim.
Ertesi günün sabahı, yardımcı teyzeyle kahvaltı masasında oturduğumuz sırada buzdolabının üzerindeki not gözüme çarptı. Masanın üzerindeki karalama defterinden son anda aceleyle kopartılmış gibiydi, sarıydı ve üzerinde -öz babam olmasa bu kargacık burgacık yazıyı asla okuyamazdım- şöyle yazıyordu :
"Cuma akşamı sana inanılmaz bir sürprizim var, Min Nari!Hazırlıklı ol da küçük dilini falan yutma!"
Babamın bu çok da komik olmayan ama etrafına bir sürü gülücük koyup buzdolabına uhuyla yapıştırdığı ve büyük ihtimalle sırıtarak yazdığı nota gülümeseyememiştim bile.
"Uhudan başka bir şey bulamamış mı?" diye söylendiğimde kırklı yaşlarındaki kadın bana baktı.
"O şeyi elbet çıkarırım ama dolabın üzerinde mutlaka iz kalır."
Kalan son kek parçasını da ağzıma attıktan sonra ayağa kalktım. Sandalyenin gerisindeki çantamı aldım, tek kolunu takarken "Kendini çok yorma." dedim.
Kapıya doğru yürüdüğüm sırada "Tamam, yormam!" diye seslendi.
"Dikkatli git kızım!"
Ayakkabı bağcıklarımı bağlarken salonun gerisinden yüzünü görebildiğim kadarıyla ona gülümsedim.
Bu kez, hayatımda inanılmaz bir değişiklik yaparak inmem gereken duraktan bir durak önce inip yürümeye karar verdim.
Hava oldukça sıcaktı. Kısa kollu okul gömleğimi giymiştim ama çantamda daima bir ceket bulundurmak mantıklıydı çünkü akşama doğru rüzgar eserse üşüdüğümde bana ceketini verebilecek tek erkek yoktu çevremde.
Parkın önünden geçtiğim sırada, solda kavga eden bir çifti tuhaf bakışlarla incelerken karşıdaki ağaçta Suga'nın oturduğunu gördüm. Kafasını yere eğmiş, ellerini dizlerinin üzerinde birleştirmişti. Onu sadece saçlarından tanıyor olmam tuhaf olsa da bunun üzerinde durmadım.
Biliyorum, biliyorum. Yanına gitmem mantıksız olurdu, büyük ihtimalle bana cevap bile vermezdi ama içime sinmeyen bir şeyler vardı.
Ona doğru yürüyüp tam karşısında durdum.
Kafasını kaldırdı. Dünkü haline göre toparlanmış görünüyordu.
"Aa, merhaba Sunya. Geldiğini görmedim."
Çok ama çok hafif dudaklarımı kıpırdatıp gülümsedim.
"İyi misin? Dün yorgun görünüyordun."
Başını salladı.
"Daha iyiyim. Sorduğun için sağ ol."
Ve işte bu kadar. Min Suga'yla kurduğum en uzun ve muhtemelen son sohbet buydu.
Ortamın giderek tuhaflaştığını hissederken yanağımın içini kemiriyordum.
"O halde, görüşürüz." dedim sonunda.
"Olur. Görüşürüz."
Aslında görüşmezdik, tüm bu laf formaliteydi. Başımı sallayıp arkamı döndüm.
Belki yine birirlerini bekliyordur, diye düşündüğüm sırada okul kapısına varmıştım.
Ya da aynı kişiyi bekliyor da olabilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunya
Fanfiction"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan