Normal şartlarda Han Nehri'nin kenarında kendinize oturmak ve manzarayı izlemek için boş bir bank bulma ihtimaliniz oldukça düşüktür. Hele bir de günbatımı gibi bir zaman dilimini seçtiyseniz, buraya sabah beşte gelip yer kapmalıydınız. Televizyondaki gibi parklara, büfelere ya da şehir merkezindeki en büyük otoparka yakın yerler başrol kişiler için ayrıldığı için onlar rahatça oturabiliyorlardı, yoksa daima dolu olurdu.
Lakin burası, saydığım hiçbir özelliğe sahip değildi ve neredeyse nehrin tam olarak görünmediği bir yerdi. Çevresinde paslanmış oyuncaklar bulunan bir park vardı ve en yakın büfe de beş yüz metre uzaklıktaydı.
İleride oturan yaşlı bir çift, ağacın kenarında oynayan bir kedi, tam önümde benden habersizce köpeği seven Jungkook ve köpek dışında kimse yoktu.
Arkama birkaç defa baktığımda Taehyung'un çoktan gittiğini görmüş ve denemek zorunda olduğumu kendime bir kez daha hatırlatmıştım.
Gereksiz tedirginliğimi üzerimden atmaya çalışırken içimden sakinleş diyordum.
Sakinleş, her zamanki Jungkook işte, değişen bir şey yok.
Yavaş adımlarla ilerleyip yanına oturduğumda kafasını çevirip bana baktı. Gözlerindeki şaşkınlığın yerini iki saniye kadar sonra alan şey, öfkeydi.
Tereddütle gülümserken, "Merhaba." dedim.
Karşılık vermek yerine yüzüme anlamsızca baktı ve sonra kafasını köpeğe doğru çevirdi. Soluk renkteki mama kutusunu ve içindeki kahverengi mamayı ayağıyla yavaşça itti.
"Hadi, yesene oğlum... Sana verecek başka bir şeyim yok..."
Beni umursamaması sinirlenmeme sebep olurken, diğer yandan komik geliyordu çünkü kızgın bir surat ifadesi yaptığında küçük bir çocuğa benziyordu.
"Jungkook."
Adını seslenmemden sonra dönüp baktı, sessizliğini korudu. Büyük ihtimalle söyleyeceğim şeyi bekliyordu ve bu noktada söyleyeceğim şey, konuşmanın ve aramızdaki bu şeyin seyrini belirleyecekti.
"Seninle konuşmak için geldim." dedim.
Kaşlarını kaldırıp şaşırmış gibi yaptı.
"Yaa, gerçekten mi?Yani ukala tavırlarıma, iğrenç özgüvenime ve tembel tavırlarıma rağmen mi benimle konuşmak istiyorsun? İğrenç bir özgüvene sahip olduğumu söylemiş miydim?"
Son görüşmemizde ona söylediğim şeylerden bizzat alıntı yapması bana olan öfkesinin hala taze olduğunun bir kanıtı olsa da, diğer yandan söylediklerime kırılmış olduğunu da gösteriyordu. Söylediklerim, onu etkilemişti. Herhangi bir şekilde, herhangi bir sebepten dolayı.
"Aslında iğrenç özgüveni iki kez söyledin..." dediğimde hayal kırıklığına uğramış gibi yeniden köpeğe doğru döndü.
Kulaklarını ve kafasını okşadığı köpek, ayakkabısındaki bağcıklarla oynuyordu ve henüz küçüktü ve sevimliydi.
Çok azı görünen nehir manzarasına bakarken, birkaç saniye içinde yapmam gereken şeyi düşündüm. Bunun doğru olup olmadığını tartmadan konuştum.
"Peki sen benimle konuşmak ister misin? Sonuçta ben de tüm hayatını odasında kitap okuyarak geçirmiş ineğin tekiyim."
Yüzüme şaşkınlıkla ve tatlı bir tebessümle baktı.
"Belki de iyi anlaşırız ha?" derken, gelecek tepkinin ne olacağından emin değildim ama sonuçta yapmıştım ve geri dönüşü yoktu.
Sekiz saniye boyunca ifadesizce birbirimize baktık ve sonra aynı anda kalkanımız kırıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunya
Fanfiction"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan