•57•

3.1K 293 321
                                    

Jungkook

Benim kaderim, doğmadan önce yıldızlara yazılmıştı. Büyükanne Do'nun söylediğine göre, herkesin kader yıldızı aynı hizada asılı olmazmış. Benimki öyle yüksekteydi ki, ulaşıp da değiştirme şansım hiç olmadı.

Ünlü bir iş adamının oğlu babam, aşık olduğu sıradan bir taşra kızı olan annemle evlenmiş, abimin doğumuyla da kusursuz bir aile tablosu elde etmişti. Fakat mutlu insanların düşünmediği, aklından dahi geçirmediği hastalık denilen o illet kapılarını çaldığında, her şey yerle bir olmuştu. Annem kansere yakalanmıştı. Bu sırada bana hamileydi, önünde iki seçenek vardı; ya bebeği seçecekti ya da kendi hayatını.

Hastalık ilerlediği için fetüsün annenin hücrelerini yenilemeye yardım etmesi zorlaşıyordu, bu yüzden ona yardım edememişim. Oldukça riskli görülen doğumu kabul etmiş annem. Babam aşık olduğu kadını kaybetme pahasına savaşmış annemin bu isteğiyle. Hiç görmedikleri bir bebeğin annemden daha değerli olmayacağını söylemiş, beni aldırmasını istemiş.

Annem kabul etmemiş. Aramızda bir bağ olduğunu, beni terk etse bile iyileşemeyeceğini düşünüyormuş. Tüm bunları o evde büyürken etrafımdakilerden duydum.

Ben doğduktan sonra babam, hatırladığım tüm çocukluk anılarımda benden nefret etti. Ona göre annemin doğumdan birkaç hafta sonra ölmesi, tamamen benim suçumdu. Varlığım korkunç bir şanssızlıkla gelmişti.

Babam, annemin ölümünün acısıyla yanıp tutuşurken, beni hiç sevmedi. Daha birkaç aylıkken beni büyükbabamın yanına bırakıp gitmiş. Söylediğine göre, ilk aşkını elinden alan bir şeytanın onun evinde yeri yokmuş.

Teyzem, büyükbabama beni almamalarını söylemiş. Babam ardında bırakacak biri olmazsa annemin yokluğuyla girdiği bunalımda intihar edebilirmiş. Büyükbabam, onun abimi çok sevdiğini biliyordu. Babamın tutunacak dalı abimdi, bense kimsesiz kalmıştım. Bu yüzden büyükbabam ölene kadar bana bakmayı kabul etmişti.

Hayatımın çoğunu Busan'daki o çiftlik evinde, yaşlı büyükbabam ve büyükannemle, kocası eve pek uğramayan depresif teyzem ve benden on yaş büyük kızıyla geçirdim.

Teyzemin kızı çok güzeldi. Çevremdeki en güzel şeydi belki de. Benimle çok ilgilenmezdi açıkçası. Ama benden nefret etmediği ve ara sıra bana gülümsediği için bile ona minnettardım.

Okuldaki çocuklar, tatilde yanımıza gelen zorba abim (önüne gelen herkesi döver, oyunları bozar, çocuklarla dalga geçerdi) yüzünden benimle oynamazdı, köydeki çocuklar, teyzemin kocası eve gelmiyor, geldiğinde de sarhoş olup ortalığı birbirine katıyor diye (bu bizi köyde "sorunlu" bir aile konumuna getiriyordu) aileleri izin vermediğinden benimle oynamazdı, abim daima başımda bir akbaba gibiydi ve teyzemin kızı, gün içinde bana nadir de olsa gülümseyen tek kişiydi.

Yaz aylarını hep Seul'e gidip babamın ailesinin beni sevmesi için çabalayarak geçirdim. Abimse herkesin gözdesiydi. Başarılı olduğu tek bir konu bile yokken, hep takdir edilirdi. Bense her şeyde en iyi olmak uğruna kendimle yarışır, elimi attığım tüm işlerde birinci olmaya çabalardım. Büyüdükçe bu üstelemenin faydasız olduğunu fark ettim. Babamın ailesine göre, annemin ölümünden değil belki ama babamın şirketteki başarısının sekteye uğramasından ben sorumluydum. Şimdi düşünüyorum da, küçücük bir çocuğu o kadar fazla şeyden sorumlu tutan tüm bu yetişkin insanlar, vicdan denen şeyden yoksunlarmış.

Ben yedi yaşındayken, teyzemin kocası eve bir kereliğine sarhoş olmadan geldi ve sonra teyzem Ha Young'a hamile kaldı. Adamın teyzeme de zorla alkol kullandırması, onu sürekli dövmesi gibi etkenler Ha Young'un anne karnında çoktan hasta bir bebek haline gelmesine neden olmuştu.

sunya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin