Dünyada kaldığınız süre boyunca birçok şey yaşarsınız ama sadece on bir kez, nirvanaya ulaşırsınız derler.
Kimin dediğini sormayın, cidden çok uyduruk bir kitapta buna denk gelmiştim ama bir şekilde yine de böyle düşünmek hoşuma gidiyordu.
On sekizinci yaşımın ilk yarısında bahsedilen bu Nirvana 11'inin hiçbirini yaşadığımı sanmıyordum. Bu anlar, acı ya da mutsuzlukla ilgili olsaydı belki de sınırı aşmış olurdum ama iş mutluluğa ya da güzel şeyler hissetmeye geldiğinde, en az yirmi adım geriye atıyor ve sessizce ortamdan uzaklaşıyordum.
Dokuz yaşımdayken babamın psikolog arkadaşı, ailevi sorunlardan dolayı yaşadığım travmanın etkilerinin azaldığını söylemişti ve tam bu dönemde Minjae'yle tanışmıştım.
O yaştayken kaybettiğim herkesten ve her şeyden geriye kalan tek kişi Yoo Seul olmuştu.
Yooseul'la yaşadığımız sorunları kapsayan arkadaşlığımız, Minjae'yle aynı servise yazılmam ve onların komşumuz olması sebebiyle sekteye uğramıştı.
O yıllara dair hatırladığım şeyler oldukça azdı ama yine de aklımda kalanların çoğu Minjae ve... Minjae'ydi.
Onunla serviste sadece susardık, odamda belgesel izlerken susardık, onun odasında bilimsel kitaplar okurken susardık, yemek yerken, aynı matematik kursundayken... Yani biz genelde birlikteyken konuşmazdık ama Minjae bir yerden sonra, kendi kalıplarını kırmıştı. Bir ara benimle dans etmeye falan da çalışmıştı ama onda tuhaf duruyordu çünkü normal olan her şey Minjae'de tuhaf dururdu.
Anılardan kopup, odamın günümüzdeki haline baktığımda bana el sallayan Minhyuk'u fark ettim.
"Nuna! Bunu yiyebilir miyim?" diye sordu nereden aldığını anlamadığım çikolatayı göstererek.
"Tabii,"
Yatağa oturduğumda o da çikolatasını yerken, diğer yandan konuşmaya başladı.
"Hala neyi düşünüyorum, biliyor musun nuna?"
"Neyi?"
"Abimin... Sunya Nuna'dan hoşlanıyor olma ihtimalini."
Kafamda bunun imkansızlığıyla ilgili matematiksel bir şema çizerken alayla güldüm.
"Öyle bir şey olması mümkün değil, Minhyuk."
"Neden olmasın? Nuna çok güzel ve çok zeki. Her erkek senden kolayca etkilenebilir."
Muhtemelen bu dünyadaki erkekler değil, diye düşünürken arkama yaslandım.
"Hem... Eğer Minjae Hyung ya da şu dün gelen serseriden hoşlanmıyorsan seninle ben evleneceğim, nuna."
Bahsettiği şu dün gelen serseri Jungkook'tu. Ama bunu görmezden geldim. Gülerken ona benden küçük olduğunu ve bunun doğru olmayacağını birkaç defa daha anlattım. Her defasında farklı bir sebep gösterip, beni mutlu edeceğini falan söylüyordu.
Saat dokuza gelirken, -bunu yapmam için o kadar ısrar etmişti ki, kıramamıştım- vahşi hayvanlarla alakalı bir hikaye anlatıyordum.
O soru sormayı bırakıp burnundan tuhaf bir ses çıkarmaya başlayana kadar fark etmemiştim ama kafamı karşımdaki duvardan ona doğru çevirdiğimde, uyuduğunu gördüm.
Kalkıp üzerine battaniyemi örttüğümde "Ayy," gibi bir ses duyuldu.
"Ne tatlı~"
Bay ve Bayan Lee, arkalarındaki babamla birlikte kapının önünde duruyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunya
Fanfiction"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan