Han Nehri'nin kenarındaki büyük parkta gülerek el ele yürüyen çiftlerin, parkta oynayan küçük çocukların, basketbol sahasında top sektiren gençlerin gürültüsü birbirine karışıyordu ama hepsini ezip geçen bir ses vardı ki, durdurulması imkansıza yakındı.
Düşüncelerim... Her biri acımasızca canımı yakarken, gözlerim yanıyordu ve ben her zamanki gibi susuyordum.
Hıhı.
Zaten bir kez olsun dürüst ve cesur birisi olup düşündüklerini öylece söyledin mi ki?
Artık kendimi yiyip bitirmemem gerekirdi. Durmam gerekirdi ama henüz benim gibiler için "düşünce dondurucu" herhangi bir ilaç üretilmemişti.
Çaresiz zavallının tekiydim.
Adımlarımı yavaşça atarken, bir nebze olsun susturabildiğim canavar düşüncelerim beni hiç konuşmayan kalbimle ve güzel bir manzarayla baş başa bırakmıştı.
Ah...
Bir de Taehyung'la.
Kafamı ona çevirdiğimde hala beni izliyor olduğunu fark edip konuşma ihtiyacı duydum.
"Bu yolu ikinci kez turluyoruz. Artık konuşmaya ne dersin?"
Böylece düşüncelerim de beni terk eder?
"Pekala. Konuşmak istediğim konu şu,"
Batmak üzere olan güneşin yaramaz ışıkları yüzünün yarısını aydınlatıyorken, sol gözü daha açık bir renge bürünmüştü ve bu onda cidden iyi duruyordu.
"Jungkook üç gündür GARAJ'a gelmiyor." dedi.
Pekala. Az önce üzerimde bıraktığı hoş etki bu cümleyle birden uçup gitti, esen rüzgarla havaya karıştı.
Yani, bu söylediği beni neden ilgilendiriyordu? Artık Jungkook'la görüşmek zorunda değildim. Neden onunla ilgili şeylerle alakalı olacaktım ki?
Sessizliğimi koruduğum sırada "Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu.
Birkaç adım sonra, ellerini kot ceketinin ceplerine yerleştirmesini izlerken konuştum.
"Ne gibi mesela?"
"Ne bileyim. Jungkook hakkında herhangi bir şey falan?"
Konuşmak istemiyordum ama düşünmeden de edemiyordum. Jungkook, beynimin içindeki bunca düşüncenin arasından fırlayıp, diğerlerini iteleye iteleye gelmiş ve yine en önde benimle savaşmaya başlamıştı. Her zaman, sorun olmayı başarıyordu. Bir düşünce halindeyken bile.
Taehyung biraz eğilerek gülümsedi.
"Yapma ya. Hiç mi bir şey düşünmüyorsun yani? O camların ardında fena bir beyin var gibi."
Zoraki bir tebessüm sunarken, burnumun ucuna doğru yol alan ve ardında fena bir beyin olan gözlüğümü geriye doğru ittim.
"Aslında Jungkook'un kokuşmuş bir sersem olduğunu düşünüyordum ama bunu söylersem kaba olacağını bildiğimden sustum."
Dudaklarını uzatıp bıkkın bir surat ifadesi yaptı.
"Tamam. Cidden konuşmasan daha iyiymiş."
İlerleyip sola döndük. Sekiz adım boyunca sessizce yürüdük.
Dokuzuncu adımı attıktan sonra konuşmaya başladı.
"Öncelikle bu söyleyeceklerimi kimseye anlatmaman gerek. Yapabilir misin?"
Esen rüzgardan dolayı, okul gömleğimin içine azıcık hava girdi ve bu azıcık üşümeme sebep oldu. Bu sırada kaşlarımı kaldırıp ukalâ bir yüz ifadesi takındım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunya
Fanfiction"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan