Kafamın içinde birbirini iterek sıralanmış olan soruların hiçbirinin cevabı değildi bu görüntü. Lee Min Jae, Bangtan'a ait GARAJ'ın dekorasyonunu değiştiriyordu. Koltukla kenardaki kitaplık yer değiştirmişti. Gözlüğünü alnının gerisine itip, kafasında durmasını sağlamıştı, adım seslerini duyup bana doğru döndüğünde yüzünü kaplayan gülümsemesi karanlıkta parladı.
"Ah, geldin mi?"
Hayır.
Sesli söylemediğim ama ihtimaller gözümün önünden geçerken bağırmak istediğim ilk kelime buydu.
Min Jae ellerini silkelerken bana doğru yürüdü.
"Hoş geldin."
Gülümsemesi bir an olsun azalmadan bakıyordu yüzüme. Soru işaretleri kulağımdan bile fışkırabilirdi. Düzenli nefes almaya çalışarak çoğalan cümleyi sesli söylemeyi becerdim.
"Ne işin var burada?"
Min Jae gözlüklerini taktı, muhtemelen yeni getirilen sandalyelerin üzerindeki şeffaf paketi açtı, birini kendisi oturmak için ayırırken diğerini de bana doğru uzattı.
Ahşap sandalyeyi tutup karşısına bıraktım, oturdum.
"Beklenmedik bir şekilde bu civardaki tüm liselilerin dilinde olan GARAJ'ı çok merak ettim. Araziye bakmaya geldiğimde de bu bölgenin ilerisindeki evin büyükbabama ait olduğunu keşfettim. Aslında arazinin tamamı bizimmiş ama onlar pek ilgilenmiyormuş ve sanırım burayı bazı liseliler kullanıyormuş."
"Hayır."
Fısıltı kadar duyulmayacak şekilde seslendirdiğim ikinci hayır haykırışım da buydu.
Min Jae aynı heyecanla devam etti.
"Kore'ye döndükten sonra evde olmak tuhaf hissettirdi. Hem, odam artık küçük geliyor. Eskiden belgesel izlediğimiz odayı hatırlıyor musun? Duvarlarda bilim dergilerinden çıkan posterler olurdu, birlikte takvim işaretlerdik."
"Hayır."
Giderek şiddetlenen hayırlar beynimde çoğalırken bunu daha sesli söylemiştim.
"Hatırlamadın mı? Matematik ve fizik tartıştığımız oda..." Min Jae konuşmaya devam ederken kafamı olumsuz anlamda salladım. Yutkunma isteğimi bastıramıyordum, güçlü bir suçluluk duydum içimde.
"Burayı alamazsın."
"Neden?" Kalkıp masadaki eşyaları kenara iterken "Yoksa beğenmedin mi?" diye sordu.
"Buradaki liseliler beğeniyormuş. Herkes gelemiyor diye duydum."
Kalkıp dağıttığı eşyaları eski haline getirmek için masanın üzerindekileri yerlerine koydum.
"Na Ri...?"
Söyleyecek bir şey bulamıyordum ama Bangtan'a bunu yapamazdım. Bunun olmasına izin veremezdim. Geçmişimden fırlayıp gelen bir arkadaşım, bugünümü karmaşaya sürüklese de mutluluklarını izlemekten zevk aldığım bu insanların düzenini berbat edemezdi.
"Burayı alamazsın. Burası sana ait değil..."
Hipnotize olmuş gibi eşyaları yerleştirmeye devam ettim. Min Jae bir şey anlamamıştı, beni izliyor ve soru sormaya devam ediyordu.
"Na Ri. Ne olduğunu söyler misin? Büyükbabam araziyi alabileceğimi söyledi... Na Ri, ne yapıyorsun?"
Cevap vermeden masadaki H.E.R albümünü (muhtemelen Tae Hyung'a aitti) kitapların üstüne yerleştirdim. Diğer kitaplara uzandığımda küçük bir karton hediye kutusu yere düştü. Eğilip kutuyu masaya bıraktım. Calvin Klein marka bir parfüm kutusuydu, çıkan son seri olmalıydı. Masadakilerle ilgilenmeye devam ettim. Sanki buraya hiç gelmemişiz gibi her şeyi düzeltmeye çalışıyordum, bu sırada Min Jae'ye cevap vermedim. O da merakına dayanamayınca kolumdan hafifçe tutarak bedenimi kendisine doğru çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunya
Fanfiction"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan