"Sıçayım böyle işin içine."Tae Hyung, kenardaki dolaba gelişigüzel tekme attıktan sonra öfkeyle saçlarını karıştırdı. Kederli gözlerle yere çöktü.
"Tüm bunlardan haberiniz yok muydu yani?" diye sordum, gözlerim kocaman açılmış halde.
Seul'e geç vakitte döndüğümde Jin beni tren garından alıp GARAJ'a, diğerlerinin yanına getirmişti. Kızlar çoktan gitmişti, Yooseul ve Yoo Geun'ın evi uzakta olduğu için ayrılmışlardı, diğerlerinin ailesi de sıcak havaların gelmesiyle gevşeyen kuralları sıkı tutmaya çalışıyordu muhtemelen.
Jungkook'la birlikte dönmemi bekleyen Bangtan'a gördüklerimi anlattıktan sonra yüzlerindeki ifade üzerimde başka bir şok etkisi yarattı.
"Ne halde olduğunu bildiğimizi sanıyorduk," dedi Namjoon.
"Jimin geçen hafta Busan'a gidip ailesiyle konuşmuştu."
Tüm gözler ona çevrilince Jimin yüzündeki ağlamaklı ifadeyle konuştu.
"Teyzesi iyi olduğunu söyledi, kendisini görmedim ama iyi olduğunu söylediler. Sanırım kimsenin ona yaklaşmasına izin vermediğinden böyle söylemesini istemiş..."
Kafamdaki soru işaretleri beynimi kemirmeye, kalbimi de yavaştan parçalamaya başladı, ona sarılamadığımı hatırladıkça içimde alevlenen suçluluk hissini bastıramıyordum.
"Peki... Ona tam olarak ne oldu?" Sesimdeki çaresizlik yüzünden ağlıyorum sandılar, Yoongi birden kafasını kaldırıp yüzüme baktı.
Miskin bir tavırla dudaklarını büzdü.
"Pek bir şey olduğu söylenemez aslında..."
"Yapma..." Tae Hyung, küçümseyici tavrına karşılık Yoongi'yle tartışmaya hazır şekilde beklerken Hoseok, elini omzuna bastırarak onu sakinleştirmeye çalıştı.
Jungkook her ne yaşadıysa ya da her ne yaşıyorsa, senelerdir annesini ölümün pençesinden almakla uğraşan Yoongi için bu devede pire gibi görünüyor olmalıydı. Ne olursa olsun, acı yarıştırılamaz. Onun kalbindeki kocaman yara geçip giderken, diğerleri arasında kaybolurken ben, küçücük bir sızı yüzünden kendimi perişan ediyor olabilirim. Yine de bazılarımızın omuzları diğerlerinden daha az yük taşıyabildiğinden, insanlık olarak kendi yaramızı en büyük zannederiz.
"Kaza yaptığınız günü hatırlıyorsun değil mi?"
Söze giren Namjoon, içeride volta atmayı bırakıp karşımdaki koltuğa oturarak dikkati kendine çekti.
"O gün Jung Hyun ağır yaralandı, ölecek sanıyorduk. Tedavinin ortasında babası onu alıp Amerika'ya gitti, Jungkook'u da götürmek istediler ama bizimki burayı bırakamadığından kalmayı seçti. Babası bunu pek umursamadı çünkü... Öyle araları iyi değildi."
"Hiç olmadı." diye tısladı Tae Hyung.
"O şerefsiz adam bir gün bile Jungkook'a gerçek oğlu gibi davranmadı."
Bana veda ettiği videoda söylediği sözler, Jungkook'un yorgun sesiyle kafamda yankılandı.
"Sana nasıl acınası bir çocukluk geçirdiğimi anlatmayacağım."
Keşke anlatmış olsaydı, diye düşündüm. Belki bir şeylerin farkında olsaydım, bilseydim belki...
"Her neyse." Jin konuşmayı ayrıntılara boğmamak adına bana doğru dönerek devam etti.
"Durum böyle olunca Busan'daki akrabalarının yanına gitti Jungkook. Teyzesi, şu tekerlekli sandalyede gördüğün onun kızı Ha Young, bir de büyükbabasıyla birlikte yaşamaya karar verdi. Çok fazla seçenek yoktu önünde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunya
Fanfiction"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan