Bizimki'nin krem rengi tüyleri Jungkook'un eli tarafından okşanılırken onları izleyerek tek kelime etmeden durdum.
Neden susuyorsun, Sunya?
Artık konuşmalısın.
Buraya neden geldiğini unutma.
Ciddi bir ses tonu kullanmak için araladığım dudaklarım bana dönen Jungkook'la kapandı.
"En son saat kaçta yemek yedin?" diye sordu birden.
"Ah... Bizimki'ni doyurduk ama şu an benim karnım gurulduyor... Aç mısın?"
"Hayır."
Konuya girememiş olmakla beraber konuşmayı istediğim yere çekecek bir cevap vermem gerektiğinin de farkındaydım.
"Hayır aç değilim. Aslında-"
"Buralarda çok güzel kimbap yapan bir yer var ama harçlıklarımız yetmez... Aslında Jin Hyung bugün bize yeni bir yemek deneyeceğini söylemişti. GARAJ'a mı gitsek?"
Cümlemi gayet rahat bir tavırla ve bilinçli bir şekilde keserken, bence söyleyeceklerimi sezmişti. Kesinlikle zekiydi demiyorum ama bir şeyler sezebilmiş olması muhtemeldi. Sonuçta hayvanlar bile düşman yaklaşınca ya da yavruları tehlikedeyken falan bir şeyler sezebiliyordu. On sekizlik bir Jungkook neden sezemeyecekti?
Ayrıca ona kötü bir şey söylemeyecektim, sadece belli başlı kurallar eşliğinde çalışma işini düşünmeliyiz gibi şeyleri içeren basit bir konuşma olacaktı. Anı bozmamak istemesinin sebebi belki de benimle bu şeyi ilk defa yaşıyor olmasıydı... Yani... Adına arkadaşla geçirilen güzel zaman gibi bir şey diyorlar sanırım, ya da normal arkadaşların yaptığı bir şeyler işte. Yalan yok, ben de hemen bitmesini istemezdim ama eğer daha fazla susarsam söyleyemeyecekmişim hissine kapılıyordum.
Düşüncelerimin arasına dalan şey mantığımdı ve bana konuşmamı emrediyordu.
"Jungkook, ben aç değilim. Buraya gelme sebebimse-"
"Belki de şuradaki tezgahtarlardan bir şeyler yemeliyiz. Ne bileyim, hem sıcaklar hem de ucuz."
Beklentiyle yüzüme baktığında pes ettim. Belli ki sözümü bilerek kesmesinin bir nedeni vardı. Bir değişiklik yapıp bu kez takımın beyniymişim gibi davranmayacaktım.
"Tamam. Sen karnını doyurduktan sonra konuşuruz o halde."
"Harika! Hadi gidelim."
Yürümeye başladık. Bizimki'nin tasması yoktu ama hiçbir yere sapmadan daima Jungkook'un arkasından geliyordu. Arada sırada dikkatini çeken diğer köpekleri ve oyuncakları saymazsak.
Yürüyüş yolunda ilerlerken Bizimki'nin kısa bacakları nedeniyle çok yavaş yürüyorduk. Sonunda dayanamayıp onu kucağıma aldım. Kollarımla göğsüm arasındaki boşluğa kurulurken, kıravatımdaki bir şeyler ona hala ilginç geliyordu ve bu yüzden ucuyla oynamaya devam etti.
"Seni gerçekten sevdi," dedi elleri cebindeki Jungkook.
"Öyle mi?"
Başını okşadığım Bizimki oynamaya devam ederken güldüm. Belki beni değil ama kıravatımı gerçekten sevmişti.
"Öyle tabii. Yooseul'la ilk tanışmalarında pek yanaşmamıştı, Yooseul zaten köpekleri çok sevmez. Genelde kedilere ilgi duyuyor."
"Biliyorum."
Onun neşeli anlatımına karşın verdiğim soğuk ve sert tepki belki gereksizdi ama yine de kendime engel olamamıştım. Yani, belki dostum değil ama arkadaşım diyebileceğim tek insan Yooseul olduğundan belki de onu kıskanmışımdır, diye kendimi teselli ediyordum. Ki bir bakımdan bu mantıklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunya
Fanfiction"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan