Korku ve cinayet dolu kamp macerasını da geride bırakmış eve dönüyorduk. Gördüğüm varlık ne kadar gerçekmiş gibi hissettirse de ben hala inanmakta zorlanıyordum.
Ben bu düşüncelerle saat geçirirken birden yarı yolda araba stop etti. Babam arabadan inip kaputu açtı ve içindeki motorla uğraştı.
Şule ise telefonu ile ilgileniyordu. Bir on dakika geçtikten sonra arabanın içinde sıkılıp dışarı çıktım. Babama arabanın ne halde olduğunu sordum ama babamdan bir cevap gelmedi çünkü tam dikkat arabayla uğraşıyordu. Bense ana yolun karşı caddesine doğru yürüdüm. Yoldan hiç araba geçmiyordu. Yolun bir köşesi yemyeşil çimenlerle dolu diğer köşesi ise Akdeniz'in o büyük deniziyle kaplıydı. Denizin yüzeyindeki o pırıl pırıl parıltılar çok cezbediciydi. Bu manzarayı daha ne zaman görebilirdim ki, hemen fotoğrafını çekmeyi istedim. Kol çantamın içini açıp telefonumu bulmaya çalıştım, tam o sırada telefonumla beraber Şule'yle aldığım kolye elime geldi. Güneşin o güzel yansımasıyla beraber kolyenin taşı parıl parıl parladı yüzüme. O anda onu takmak çok istedim fakat kamptaki Kadının söyledikleri geldi aklıma ne kolyesi olabilirdi ki bu? Şule de görünce absürt konuşmaya başlamıştı ama kolye "Tak beni ! Tak beni!" diyordu. Sonra kolyeyi takıp denizi arkama alıp güzel bir fotoğraf çekindim. Çok güzel çıkmıştım fotoğrafta ama hiçbir yerde paylaşmayacaktım. Kolye boynumda o kadar güzel durmuştu ki, çıkarmak istemiyordum. Babam arabayı tamir ettikten sonra beni çağırdı ben de hızlı adımlarla arabaya bindim. Yolda herkes sus pustu. Ben de gözlerimi kapatıp dinlenmeye çalıştım.
Birden araba durdu! Gözlerimi açtığımda babam ve Şule arabada değillerdi. Pencereden dışarı baktığımda her tarafı kaplayan bembeyaz sis ile kaplıydı. Arabadan inmek için tereddütte kaldım ama cesaretimi toplayarak arabadan indim.
Göz gözü görmüyordu, "Baba!" diye bağırdım kimse yoktu sonra "Şule!" dedim. Artık korkmak için en iyi andı, korkmaya başlamıştım. Arkadan yavaş yavaş sesler gelmeye başlamıştı o sisin içinde büyüyen bir ışık geliyordu. Bir an durup "Öldüğümü düşündüm!" . Işığa doğru gittim. Işığın tam ortasında biri görünmeye başladı, bana sesleniyordu. Olduğum yerde durup hiç kıpırdamadım ama bu seferde karşımdaki kişi bana doğru yürümeye başladı. Geldi, geldi tam karşımda durdu karşımdaki kişi beyaz tenli gri gözleri olan kırmızı dudaklı, uzun beyaz saçları olan bir kadındı.
Artık burun burunaydık. Ben direk "Kimsin!" dedim. Bana cevap olarak "Beni sen buldun" dedi. Biraz durdum ve "Ne saçmalıyorsun! Ne bulması?" dedim.
Bana gülerek eliyle boynumdaki kolyeye dokundu "İşte bu" dedi. Ben sinirli bir şekilde "Yeter artık Babam ve Şule nerede " deyip kolyeyi boynumdan kopardım işte o anda sanki zaman durmuşcasına bir şey yaşadım karşımdaki melek gibi görünen kız sırtından siyah renkte uçları kan renginde olan kanatlarını çıkardı. Dört bir yana dağılan kanatları ile bana saldırmaya başladı. Gözlerinin içi sapsarı oldu tırnakları uzayıp sivri bir hal aldı. Ben o anda koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmeden sadece koştum. Bir arayış içerisine girdim ayaklarımın altları ağrımaya başlamıştı arkamda hala o şeytan beni kovalıyordu en son yorgunluktan yere düştüm bana iyice yaklaştı iki kanadını açarak göğsünden bir kapak açıldı o kadar çok parlıyordu ki gözlerimin çıkacağını hatta yanacağını düşündüm. Sürekli bana anlamadığım bir dilde bir şeyler söylüyordu. O sapsarı gözlerini açtı ve bana doğru siper aldı korkumdan gözlerimi kapattım artık öldüğümü sanıyordum ki gözlerimi açtığımda hala babamın arabasında olduğumu gördüm önde Şule ve babam vardı. Bu yaşadıklarımın mantıklı bir açıklamsı olacak mıydı? Aklımı yitirmek üzereydim. Babamgile hiçbir şey anlatmadan yolumuza devam ettik. Bir iki saat içinde eve varmıştık. Eve girip direk odama gittim. Eşyalarımı yerleştirip odamdaki hiç oturamadığım kitap okuma koltuğuma oturdum ve internetten ruh, cin, şeytan gibi şeyler nasıl çağırılır onlara baktım. O kadar saçma sapan şeyler vardı ki hangisini yapacağımı bilemedim. Ama her çağırma seansının altına aynı notu düşmüşlerdi. "Bunu yaparsanız geri dönüşü olmayacak" diye. Bir an olsun düşünüp yaşadıklarımdan kendime pay çıkarmaya çalıştım ama yaşadıklarım beni çok yıpratmıştı. Kamptaki siyah varlığı çağırıp bana neden böyle şeyler olduğunu soracaktım ve o kadına zarar gelip gelmediğini. İnternetten bulduğum cin çağırma seansını yapmak için işe koyuldum.
Araç gereçlerde dört beyaz mum, bir şırınga, çakmak ve dolunay olan bir geceydi.
Hemen internetten Antalya'da ne zaman dolunay çıkacak yazdım ve şansıma yarın akşam olacağı yazıyordu. Artık yarını bekleyecek ve bu seansı yapacaktım. Yapmak için o kadar kendimi zorluyordum ki iç sesim dışa çıkıp bir kalıp alacak gibiydi ama kararlıydım. Bu hayatta bir şeyi başarmak için bir şey göze almam gerekiyor.
Hayat bile menfaatçi!
Direk uyumaya karar verdim ama kafamdan yarın gece neler olacağını düşünüp duruyordum.
Sabah gözümü çok güzel bir şekilde açtım güneş odamı aydınlatmış ve ferahlaştırmıştı
Uzun zamandır bu kadar güzel uyanmamıştım. Direk yatağımdan kalktım önce yatağımı toparladım sonra banyoya girip elimi yüzümü yıkadım aynadan kendime baktığımda boynumda hala o kolye vardı çıkarmayı unutmuştum ama hala çok güzel duruyordu. Acaba rüyamdaki gibi bu kolye de bir şey var mıydı ya da filmlerdeki gibi beni koruyacak mıydı? Belki bana özel yetenek de verirdi. Kendi kendime güldükten sonra salona geçtim ama evde kimse yoktu. "Şule" diye seslendim ama cevap yoktu. Babamın odasının kapısını çaldım ses vermeyince içeri girdim. Babamın yatağı dağınık bir haldeydi yerde ise iç çamaşırları vardı diğer tarafta da Şule'nin kırmızı kilotu vardı.
İçimden "Ben inle cinle uğraşayım bunlar da geceleri usanmadan sevişsinler !" dedim. Hiçbir şeyi ellemeden çıktım odadan. Mutfağa gidip kendime tost yapıp yedim. Evde canım sıkılmasın diye üstümü giyip dışarı çıktım.
Aşağı inip sitenin parkında yürümeye başladım. Uzın zamandır sitede yürümemiştim. Kızlarla karşılaşırım diye de tedirgindim açıkcası aynı zamanda içimde Demir'i göreceğime dair bir his vardı. Merak ettim Demirgilin evine doğru yürüdüm. Onların binasının önünden geçerken evlerin önünde "Satılıktır" ilanını gördüm. Hayatımda ilk defa bu kadar sert bir kalp çarpıntısı yaşamıştım. Hemen bahçelerine atladım büyük camdan olan bahçe kapısına doğru koştum içeri bakmak için. Camdan baktığımda evin içinin bomboş olduğu gördüm. Hayal kırıklarımın seslerini duydum diyebilirim. Hemen bahçeden çıktım. Yolda istemsizce duygusallaştım çünkü Benim yüzümden taşındıklarına emindim, mutlu bir ailenin huzurunu , mutluluğunu ellerinden almıştım. Kendimi sahile attım. İlk gördüğüm bank'a oturdum ve sakinleşmeye çalıştım. Bu sefer kesin o Cin'i çağıracak ve bunun hesabını soracaktım. Kendimi o kadar kinci bir kıza çevirdim ki gözlerimin içinden ateş çıkarcasınaydı. Zaman hızla akıp geçmişti akşam olmuştu bense hala bankta oturup akşam etmiştim sinirim geçmemişti. Eve koşar adımlarla gittim. Kapıyı çaldım Şule kapıyı açtı evi toparlamış, yemek kokusu holü kaplamıştı.
"Neredeydin bütün gün? Kaç kere aradım!" dedi. "Odamdayım yemek yemeyeceğim, rahatsız edilmek istemiyorum." dedim. Direk odama gittim. Kapımı kilitledim. Yatağımı pencereme doğru ittim kendime alan yaptım sonra yatağımın altından malzemeleri çıkarttım. Saçlarımı topladım. Elimdeki tebeşirle yuvarlak bir çember çizdim. Mumları Kuzey ve Güney , Doğu ve Batı yönünde koydum ve yaktım ışıkları kapatıp çizdiğim çemberin içine oturdum
Önce sağ elimin baş parmağımı iğne ile deldim ve kanattım şırınga ile içini az bir şekilde doldurdum. Birinci mumun üstüne kanımı damlatırken şu sözleri söyledim;
"Teslim ettim ruhumu sana, sattım ruhumu şeytana, gecenin dolunayında tek sana taparım ya AFARID" diyerek dört muma kanımı damlattım. Dördüncü mumda söndükten sonra çizdiğim çember ışık almaya başladı önce bir tırstım sonra etrafına bakmaya başladım. Sesler gelmeye başladı korkunç ve ürpertici seslerdi ve bir anda omzuma biri dokundu küçük çaplı bir çığlık attım. Tam arkamı dönecekken;
"Dönme!" dedi.
Kenetlendim ve titremeye başlamıştım.
Arkamdaki AFARID adlı olan varlık önüme gelip oturdu. Simsiyah bir pelerini vardı
Suratı gözükmüyor sadece üç tek göze sahipti. Korkudan bir şey soramıyordum.
Bana direk "Beni çağırdın, beni buldun!" dedi. Bende kekeleyerek "Benden ne istiyorsun!" dedim. Biraz bekledi ve "Benden korkma sana zarar vermeyeceğim" dedi. Böyle söylemesine rağmen korkuyordum. "Antalya'ya geldiğimden beri başıma açtığın o kadar şey var ki, senin yüzünden akıl hastası oldum. Serumlar yedim sevgilimden ayrıldım ve en önemlisi benim yüzümden bir kız öldü !" dedim.
O uzun siyah dört parmaklarıyla elimi tuttu "Bunların hepsi seni sevdiğim içindi Aden" dedi.
Beni bana germişti bu sözleri ama onu gördüğümden beri sanki küçüklüğümden beri tanıdığım biriymiş gibi hisler duyuyordum ve ona duyduğum büyük kin ve öfke bir anda elimi tuttuğu kolum onun rengini almaya başladı
Hızla ten rengim simsiyah oldu korkuyordum ama bir şey yapmıyordum ne bir bağırma ne bir kaçma çabası içine giriyordum tepkisizdim. Onun gibi olmak istemiyordum AFARID bana olanları görünce "Aden sen!!" dedi. Ben hala tepkisizdim onun gözlerine bakıyordum sadece ve o sırada babam ve Şule kapıyı çalmaya başladılar.
AFARID "Geri geleceğim" dedi ve ortalıktan kayboldu. Yerden kalkıp odamın lambasını açtım babam daha sert kapıya vurmaya başladı. Babama o şokta olmama rağmen " Yalnız kalmak istiyorum baba iyiyim ve çıplağım girmeyin" dedim. Babam inanmadı ama salona gittiler. Hemen çizdiğim daireyi sildim mumları kaldırdım yatağımı topladım ve elimi yüzümü ıslatıp babamların yanına gittim. Babam ayağa kalkıp bana sarıldı. "İyi misin kızım" dedi. "İyiyim baba büyütecek bir şey yok " dedim.
Babam "Sana anlatacağım bir şey var Aden" dedi.
Bense sadece soru işareti gibi bir bakış attım.
Babam sanki biri onu zorluyormuşcasına bana bakarak "Aden sen....?" dedi.
![](https://img.wattpad.com/cover/60165912-288-k858392.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BenimSevgilimCin #YeniMarvelKahramanı
Novela JuvenilSezonluk Dizi tadında Korku, Cinsellik ve Macera'nın hazzını doruklarda yaşatan bir hikaye, Bir insan ya normal doğar ya da cin.! Peki ya sen nesin? Cevaplarınızı bulabileceğiniz roman. Kurgunun en büyük seviyesi "Benim sevgilim cin"! Hikayenin iç...