KAPANA KISILMAK

19 1 0
                                    


Polis memuru Sezgin'in sağlık durumu hakkında bilgi vermek amacıyla savcıyı aradı. Savcı Hanım'a Sezgin'in bugün gözetim amacıyla hastanede tutulacağını ve yarın taburcu edileceğini söyledi.Savcı Ezel: Yusuf Bey, Sezgin'in tahlilleri gönderildi mi?

Evet Sayın Savcım arkadaşımız Ankara'ya gitmek için yola çıktı. Abdullah'ın sonuçları da çıktıysa getirecek" dedi. Bu esnada Sezgin'in odasından çıkan İl Sağlık Müdürü telefon görüşmesi henüz bitmeyen polis memuruna dönerek:

''Memur Bey Sezgin bizim en çalışkan en merhametli personellerimizden biridir. Kesinlikle bu işte bir yanlış anlaşılma var'' dedi ve polisin kendisiyle ilgilenmediğini görünce oradan uzaklaştı. Savcı Ezel: "Yusuf Bey dikkat edin oradan kaçmasın" dedikten sonra telefonu kapattı.

Sezgin hastane odasında bir başına kalmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Müdürü kendisine moral vermeye çalışsa da son günlerde hükümetin cemaate yönelik yaptığı operasyonlar onu korkutuyordu. "Bunlarda tam kavga edecek zamanı buldular" içinden. "Bu olay bir yıl önce yaşansaydı ben şimdi burada mı olurdum?" diye düşündü. Çaresizce müdürden gelecek iyi haberleri beklemeye başladı.

İlçeye dönen şoför Abdullah ise gelişmelerden haberdar olmaları için Mustafa'nın ailesini aradı ve "şüphelinin" yakalandığının müjdesini verdi. Mustafa'nın babası; şoförün, oğulları Mustafa'nın evine giderek Mustafa'nın şans getirdiğine inandığı, yanından hiç ayırmadığı tespihini alarak kendilerine getirmesini rica etti. Lojmanın anahtarlarının bir örneğinin Sağlık Ocağı'nda olduğunu bilen şoför hem son gelişmelerden kurum amirini haberdar etmek hem de Mustafa'nın evinin anahtarını almak amacıyla Doktor Alper'i arayarak Sağlık Ocağı'na yürüyerek gitti.

Sağlık Ocağına vardığında doktorun kendisinden daha önce geldiğini gördü. Sekreter odasında oturmakta olan doktor eski mesai arkadaşını görünce koltuktan kalkarak dış kapının önünde bulunan banklara doğru meraklı adımlarla yürümeye başladı.

"Abdullah Abi, hoş geldin" dedi Doktor Alper

"Hosbulduk, Alper Bey. Haberiniz var mı Sezgin'in tutuklandığından" diye sordu. Genç doktorun gözleri biran yere düştü birkaç saniye hiçbir şey söylemedi. 'Demek boşa günahına girmişim Sıddık Abi'nin' diye geçirdi aklından. Başını kaldırıp şoförün gözlerine bakarak:

"Suçu varsa çeksin cezasını"

"Haklısınız Doktor Bey suçu olanlar muhakkak cezalarını çekmeli, çekeceklerde" dedi Abdullah keskin bakışlarla doktorun gözbebeklerine bakarak. Heyecanla doktorun kendisine vereceği yanıtı beklemeye başladı. Doktor Alper şoförün bu sözlerine bir mana veremiyordu.

"Açık konuş Abi, ne demek istiyorsun, bizim bilmediğimiz bir şey mi var?" diye sordu daha önce sürgününe sebep olduğu personeline.

"Yok Abi, benim gibi ortaokul mezunu bir cahil ne bilebilir ki" dedi ve doktordan Mustafa'nın ailesinin oğullarının bazı özel eşyalarını kendisinden getirmesini istediğini belirterek Mustafa'nın evinin anahtarını istedi.

"Abi sen gidince anahtarlar kaybolmasın diye tek bir anahtarlığa takmıştık hepsini. Geçtiğimiz günlerde Sıddık Abi almıştı anahtarlığı, bıraktı mı bilmiyorum. Birlikte bakalım" dedi ve anahtarların bulunduğu odaya şoförle birlikte geçtiler. Anahtarlık yerindeydi. Şoför anahtarlığın içinden Mustafa'nın evinin anahtarını alarak oradan ayrıldı.

Güneş batmak üzereydi. Biraz önce Savcı Deniz, meslektaşını arayarak yemeğe davet etmiş, Savcı Ezel de dışarı çıkmak için hazırlanmaya başlamıştı. Yarım saat kadar sonra birlikte bir lokantaya geçtiler. Savcı Deniz bayan meslektaşına yine her zaman ki gibi daha önceki çözülmez denilen olayları nasıl çözdüğünü örnekleriyle anlatmaya başlamıştı. Yemekten sonra ilçede bulunan bir pastaneye geçtiler. İlçe nüfus olarak kalabalık olmadığından ilçede restoran, kafe gibi yerler bulunmamaktaydı.

Savcı Deniz yirmili yaşlarındaki pastane çalışanına dönerek " Cemal bize güzel bir çay yap, içeride kimseyi alma" diyerek seslendi. Deniz Hanım arkadaşının 'içeri kimse alma' sözlerinden pek hoşnut olmadı ve "Olur mu öyle şey Deniz Bey, zaten ilçede oturacak başka bir yer yok, bir de biz mi mağdur edelim insanları" diye serzenişte bulundu. Savcı Hanım her ne kadar itiraz etse de zaten o saatlerde pastaneye gelen giden olmazdı.

Deniz Bey asıl meseleye geçecekti ki Ezel Hanım'ın telefonu çalmaya başladı. "af edersin savcım" diye müsaade isteyen bayan savcı polis memuru Yusuf'un kendisini aradığını görünce rahat konuşabilmek için dışarı çıktı

Buyurun Yusuf Bey

Savcı Hanım az önce hastane Başhekimi gelerek Sezgin'i taburcu edeceklerini bildirdi.

"Bunlar da ne yaptıklarını bilmiyorlar galiba" diyerek tepki gösterdi savcı. "Yusuf Bey az kalsın sormayı unutuyordum. Benimle görüştüğünüz esnada Sezgin masumdur" diyen kimdi size. Sezgin'in durumu hakkında kim bilgi verdi hemen" diye azarlamaya başladı polis memurunu.

"Sayın Savcım inanın ben kimseye bir şey söylemedim. İl Sağlık Müdürüydü efendim bunu söyleyen. Biz hastaneye vardığımızda Sezgin'i ziyarete geldi." dedi. Polis memurunun sözlerine inanmıştı savcı. Birden aklına şoför Abdullah'ın idareciler hakkında söylemiş oldukları sözler geldi. 'İşin içinde muhtemelen bu müdür de var' diye düşündü. "Tamam, Yusuf Bey. Sezgin Beyimiz bugünü nezarette geçirsin. Yarın tutuklanması istemiyle mahkemeye çıkacak" dedi ve telefonu kapattıktan sonra içeri girdi.

Savcı Hanım henüz krem renkli sandalyesine oturmadan Deniz Bey:

"Hayırdır, Ezel Hanım kötü bir şey yoktur inşallah" dedi.

Yok dedi bayan savcı ve sözlerini " hani diğer ilçede intihar eden sağlık personeli vardı" diye sürdürüyordu ki Savcı Deniz araya girdi:

"Evet, evet daha taze bir olay, henüz bunamadım Ezel Hanım" dedi.

"Estağfirullah, öyle demek istemedim."

"Eee, ne oldu son durum?"

"Ne olacak tabi ki de tüm varsayımlarınız doğru çıktı ve intihar etti diye düşündüğünüz Mustafa öldürülmek istendi" dedi ve gülümsedi. Deniz Bey şakayla karışık söylenilen bu söz karşısında kızarmaya başlayan çehresini gizlemek istedi. Hala kendisine gülümseyen arkadaşının dudakları arasından göz kırpan inci dişleri bayan savcıyı daha da güzelleştiriyordu. Deniz Savcı da bu güzellik karşısında az önce işittiklerini çoktan unutmuştu. "O da bekar, bende bekarım, hem benim gibi zeki tecrübeli, yakışıklı birini nereden bulacak?' diye düşünmeye başladı. Savcı Ezel sanki arkadaşının bu düşüncelerini okumuş gibiydi. Arkadaşının bu bakışları kendisini rahatsız etmişti. Savcı Hanımın bir sevgilisi yoktu ama Ezel Bey'i düşünme ihtimali bile yoktu. Her şeyden önce çok ukala buluyordu Deniz Bey'i. Bu huyu bile Deniz Bey'le sevgili olmamak için yeterli bir sebepti.

"Ezel Hanım, bakın tecrübeli bir meslektaşınız olarak sizi uyarıyorum ki bence büyük bir hata yapıyorsunuz. Ben hakkında şüphelendiğiniz kişiyi çok iyi tanıyorum. Bir kere her şeyden önce kendisi çok merhametlidir. Herkes tarafından sevilen takdir edilen bir insandır." Ezel Hanım bu sözlerin nereye gideceğini çok merak ediyordu. Pürdikkat bir yandan arkadaşının anlattıklarını dinliyor bir yandan da sessizce 'sanki bana kendi kardeşini anlatıyor' diye Sezgin'i ısrarla korumaya çalışan Deniz Bey'in bunu neden yaptığına bir anlam vermeye çalışıyordu. Savcı Deniz: " Sezgin'i tutuklamakla kalp hastası masum bir insana zulüm ediyorsunuz" dedi.

"Sayın Savcım bu bahsettiğiniz tutuklama olayı bugün yaşanmışken ve bugün de nöbetçi savcı ben olmama rağmen haftanın son günü olduğunu da düşünecek olursak tüm bu yaşananları siz nereden biliyorsunuz" diye sordu. Savcı Bey İl Sağlık Müdürü'nden öğrendiği bu bilgiyi ağzından kaçırmıştı bir kere. Nasıl toparlayacağını bilemedi. "Ah salak kafam, zaten havadan nem kapmakta üzerine yok. Nasıl böyle bir hata ederim" diye hayıflanmaktan başka elinden bir şey gelmiyordu. Birden aklına müdürden öğrendiği başka bir bilgi geldi. Gözlerinin içi parladı.

" Geceden sabaha kadar şiddetli bir baş ağrısı peyda oldu. Geçmeyince hastaneye gitmiştim, orada öğrendim" dedi. Deniz Savcı'nın saniyeler sonra verdiği bu cevap Ezel Hanım'ı ikna etmeye yetmemişti ama buna rağmen güzel savcı inanmış gibi göründü. 

Aşk Ve CellatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin