Savcı Ezel böyle bir teklife açık değildi. Deniz Bey'le ilgili kafasını tırmalayan sorular hala cevap bulmayı bekliyordu. Gönlü ise beyninin aksine 'evet demek için hala neyi bekliyorsun, 'sen değil miydin bir ömür baksam bu gözlere yine de bıkkınlık gelmez diyen'" diyerek bayan savcıyı zor durumda bırakıyordu. Ezel Hanım; ' İçeri gel Deniz" dedi. Bu cevabı işiten savcının üzerinde toplanan endişe bulutları dağılmaya başladı.
Deniz Bey salona girdi ve kendisine gösterilen yere oturdu. Henüz heyecanı yatışmamıştı. Arada bir derin derin nefes alarak kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Ev sahibinin kapısına gelen misafiri içeri davet etmesinin, kendisine 'evet cevabı' verildiği manasını taşımadığını biliyordu. Konuya nasıl gireceğini düşünmeye başladı.
Bayan Savcı ise elindeki gül demetini vazoya bırakmak için mutfağa geçmişti. Bedeninin içinde aniden yanmaya başlayan hararet ateşini bir bardak su ile söndürmek istiyordu. Buzdolabından çıkardığı cam sürahinin ağzını bardağa doğru eğerek su doldurmaya başladı. Hala büyük bir ikilemdeydi. Deniz Bey'i cemaatin elinden kurtarabileceğini düşünüyor ve böylece mutlu olacağına inanıyordu. Bu düşünceler içinde bardaktan taşan suyu fark edemedi. 'Ya kurtaramazsam o zaman ne yapacağım' diye mırıldandı. Bardaktan taşan soğuk su tezgahı yalayarak aşağı doğru akmaya başladı. Tüm bunlar birkaç saniye içerisinde gerçekleşiyordu. Savcının tezgahtan ayağına akan ilk su damlası boş bulunan savcının korkarak cam sürahiyi elinden düşürmesine sebep oldu. Savcı Ezel 'Allah kahretsin' diye bağırdığının farkına varamadı.
Deniz Bey ise az önce işittiği gürültünün ardına Güzel Savcının bedduasını duyunca koşarak mutfağa gitti. Kapıdan içeri girdiğinde Ezel Hanım'ın dama desenli krem renkli mermer tezgahta alelacele cam parçalarını topladığını gördü. Kapı eşiğinde kendisini izleyen Deniz Bey'le göz göze gelen bayan savcının kalbi savcı beyin gözlerine baktıkça yanıyor yandıkça mum gibi eriyordu. Deniz Bey "Geçmiş olsun Ezel, bir şey olmadı değil mi?" diye sordu.
" İnan Deniz sakar biri değilim, ama şey ama şimdi çok utandım ben" dedi. Ezel Hanım bu cevabıyla adeta içindeki çocuğu serbest bırakmıştı.
"Sakar olacağını düşünmedim bile, kazara olduğundan eminim." Diyen Savcı Bey Ezel Hanım'ı rahatlatmaya çalıştı. Bayan Savcı Deniz Bey'in gözlerini daha güzel görebilmek için tezgaha sırtını dönerek belini mermerin ayak ucuna doğru yasladı. Aralarında üç metre kadar mesafe vardı.
Ambulansla il merkezindeki Devlet Hastanesi'ne yetiştirilen Talat Bey ise tıkalı damarlarının açılması için ameliyata alınmıştı.
Sağlık Ocağı Personeli Talat Bey'in sağlık durumu hakkında bilgi almak için her yarım saatte bir hastaneyi arıyor, sekreterlerine bir şey olmaması için dua ediyorlardı. Aradan geçen üç saate rağmen kimse Sağlık Ocağı'ndan ayrılamamıştı. Bir ara Duygu Hemşire Doktor Alper'e güvenlik kamera kayıtlarını silmeyi bile teklif etmişti. Mustafa'nın ölüm haberine bile sevinememişlerdi.
Şoför Abdullah ise Ankara'ya varmak üzereydi. Mustafa'nın otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu'na gönderildiğinin haberini almıştı.
Aynı dakikalarda Polis memuru Yusuf silinen günlüklerin kurtarıldığını öğrenmiş bir örneğini alarak Savcı Hanım'a teslim etmek üzere il merkezine doğru yola çıkmıştı.
Mustafa'nın ölüm haberi kısa süre içinde her tarafa yayılmış, Sağlık Müdürü de cenaze için resmi bir tören düzenlemeyi düşünmüştü. Bunun için ilk iş olarak Mustafa'nın ailesine ulaşmaya çalıştı.
Mustafa'nın babası ,oğlunun öldüğünü bildirmek için Zeynep'in babasını aradı. Haberi alan Zeynep'in annesi ise 'Yavruuum, Mustafaam! sende mi bırakıp gittin bizleri' diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Zeynep'in ailesi Mustafa'yı oğulları gibi görmekteydi. Kızlarının hasretini zaman zaman kendilerini ziyarete gelen Mustafa'ya sarılarak gideriyorlardı. Cemile Hanım ayıldıktan sonra eşine "Bey, Mustafa'nın babasıyla konuş, kızımızın yanına gömelim onu, toprağın üzerinde kavuşmalarını yazmayan kalem bari altında buluşmalarına izin versin" dedi yutkunarak. Eşi bu konuyu Ankara'ya gittiklerinde konuşmayı uygun gördü. Yolculukları ortalama 10 saat kadar sürecekti...
Ezel Hanım önce kollarını boşluğa doğru bıraktı. Kalbi hızla çarpıyordu. Tutunmak için elini tezgahın üzerine doğru uzattığı esnada işaret parmağını kesen cam parçasının acısıyla irkilerek " ahh!"dedi. Deniz Bey savcı hanımın kanayan parmağını görmek için Ezel Hanım'ın yanına koştu. İlk defa birbirlerine bu kadar yakın olmuşlardı. Deniz Bey sağ elini bayan savcının sağ eline doğru uzattı ve 'Acıdı mı?" diye sordu. Akan kanı durdurmak için göz ucuyla tezgahı taramaya başladı. Eline geçen peçeteyi savcı hanımın kanayan işaret parmağı üzerine koyarak bastırmaya başladı. Savcı Ezel;
"Galiba sakarım Deniz, kimse almayacak beni, evde kalacağım" dedi. Deniz Bey bu sözden sonra savcı hanımın da kendisine karşı boş olmadığını anladı ve içinden "Allah'ım sana şükürler olsun" dedi.
Deniz Bey savcı hanıma bir adım daha yaklaştı. Ezel Hanım'dan sadece birkaç cm uzun olan Deniz Bey göz ucuyla savcı hanımı baştan aşağı süzmeye başladı.
Akan kanın durduğunu düşünerek sağ avucu arasına sıkıştırdığı parmağı önce serbest bıraktı. Peçete yara üzerinde yapışmıştı. Ezel Hanım ise parmağının sızlamasını çoktan unutmuştu. Deniz Bey'e sarılmamak için kendisini tutuyordu. Hızla çarpan kalbi sanki göğüs kafesini delerek bedenini çoktan terk etmişti. Gözleri ise Deniz Bey'in kalın dudaklarında duraksamıştı. Deniz Bey kanamanın durduğunu gördüğü halde savcı hanımın elini bırakmadığı gibi diğer eliyle de savcı hanımın sol elinden tuttu. Göz gözeydiler. Her ikisi de derin derin nefes alıp vermeye başlamışlardı...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Ve Cellat
Mystery / ThrillerMustafa 'lanet' olarak nitelendirdiği işsizlikten nihayet 2007 yılında atanarak kurtulmuştu. Daha doğrusu kurtulduğunu sanmıştı. Asıl lanet Mustafa'yı memuriyet hayatında yakalayacak, dürüstlüğün vefanın bedelini ağır bir şekilde taksit taksit ödeye...