Deniz Bey ise Savcı Hanım'ı inandırdığını sanmıştı. Konu üzerinde aralarında konuşmaya devam ediyorlardı. Pastane çalışanı çayın yanında getirdiği kurabiyeyi masanın üzerine bırakarak sigara içmek üzere dışarı çıktı. Bayan savcı fincanındaki açık çayını yudumladıktan sonra meslektaşına bakarak:
"Yani Deniz Bey kısaca 'Sezgin suçsuz, arkadaşı kesinlikle intihar etti' öyle mi? "
"Savcı Hanım bu sorunuzu yanıtlamadan önce izniniz olursa sizden minicik bir şey rica etmek istiyorum" Deniz Bey'in bu sözü bayan savcıda merak uyandırmıştı.'Allah Allah, benden ne isteyecek ki" diye düşündü. "Buyurun Savcım, merak ettim doğrusu ne isteyeceğinizi, umarım Sezgin'i serbest bırakmamı istemezsiniz" dedi. Deniz Bey gülümseyerek;
"Şimdi Ezel Hanım engin bilgi, tecrübe ve öngörülerime göre sizin masum bir insanı hapse atarak kul hakkı yiyeceğinize zaten gönlüm razı olmayacağından ve sizin de bu konuda daha fazla ısrarcı olmayacağınızı bildiğimden böyle bir talepte bulunmayacağım.. Bu yüzden böyle bir talepte asla bulunmayacağım" dedi ve sözlerine devam etmek üzereyken "Sayın Savcım beni bu kadar düşündüğünüzü bilmiyordum" diyen bayan savcı tarafından sözleri yarım bırakıldı. Ezel Hanım, Deniz Bey'in kendinden emin bu düşüncesi karşısında gülmemek için kendini tutamamıştı. O güldükçe yanaklarında gamze güller açıyordu. Kendisinden beş yaş kadar büyük meslektaşı da kalbinden aldığı emir doğrultusunda hayranlıkla Ezel Hanım'ın yanaklarında açılan gülleri izliyordu.
Deniz Bey'in meslektaşını gördüğü ilk günden sonra kalbinde yanmayan başlayan aşk ateşi ela gözlerine öyle bir vurmuştu ki o anda Ezel Hanım'ın okyanuslarla çevrili gözlerinden sönmeden kalbine ulaşmayı başarmıştı.
Savcı Hanım o ana kadar Deniz Bey'i aklından bile geçirmemişti. Deniz Bey'in tebessümle kıstığı göz kapakları geriye hızla çekilmiş bir yayı anımsatıyor bu yaydan çıkan ela renkli oklar Ezel Hanım'ı savunmasız bırakıyordu. Biran " Bana ne oluyor böyle" demekten kendini alamadı savcı hanım. Yaklaşık 20 saniye kadar süren bakışma anı savcı hanıma asırlar gibi gelmişti. Aklından "Ne de güzel bakıyor" dedi. Kendisini toparlamaya çalıştı. Gözlerini masa üzerinde duran yarım kalmış fincanına çevirdi. "Deniz Bey, nedir isteğiniz hala söylemediniz?" diye sordu. Deniz Bey; " Ezel Hanım lütfen artık bu sizli bizli konuşmaları bırakalım. Bana sadece 'Deniz' demenizi istiyorum. Deniz. Tıpkı yıldız kaymış gözbebeklerinizi çevreleyen masmavi deniz gibi.". Güzel savcı ne cevap vereceğini bilemedi. Yanakları al al olmuştu. Bu sözleri pastanede çalışan işçinin duymasından çekinmişti. Biran gözleri pastanedeki zayıf 1.70 boylarındaki bu delikanlıyı aramaya başladı. Delikanlının dükkanın dış kapısının önünde bulunan masalardan birinde oturduğunu görünce rahatlamıştı. Hala ne cevap vereceğine karar verememişti. Bir süre daha duraksadıktan sonra;
"Peki Deniz Bey, pardon Deniz" dedi. Savcı Deniz aldığı bu cevap karşısında oldukça memnun olmuştu. Gözlerini yüreğini kaptırdığı bu güzelin cemalinden alamıyordu...
Sezgin ise hastaneden taburcu edilmişti. Elleri kelepçeli olarak bindirildiği polis aracı ilçeye dönmek için hızla yolda ilerlerken derin bir pişmanlık içerisinde bileklerine geçirilen metal renkli bileziklere bakıyordu.
Şoför Abdullah kendisinden istenilen emanetleri almak için Mustafa'nın evine gittiği esnada onu gören kahve ahalisi tarafından son gelişmeleri vermesi niyetiyle 1 saat kadar kahvede esir edilmişti. Akşam olduğundan yemeğini yedikten sonra Mustafa'nın evine geçmeyi düşündü. İlçe merkezindeki lokantada karnın doyurduktan sonra evin önüne doğru uzanan yokuşu çıkmaya başladı.
Eve girerek kendisine tarif edilen yerde tespihi aramaya başladı. Mustafa bu tespihi yalnız kendince özel dediği günlerde kullanır sonrasında elbise dolabının alt çekmecesinin içerisinde bulunan müzik kutusunun içinde saklardı. Şoför Abdullah çekmeceyi açtığında cam kapaklı koyu kestane renkli bu kutuyu açtığında içinde tespihi bulamadı. Mustafa'nın kardeşini arayarak bu durumu bildirdi. Telefonu kapattıktan sonra evin tüm odalarını aramaya başladı.
İki savcı muhabbetle sohbetlerine devam ediyorlardı. Deniz Bey bir süre sonra konuyu tekrar Sezgin'e getirdi.
"Ezel inan bana Sezgin masum. Herkes herkesle kavga ediyor. Her kavga eden bir diğerini öldürmeye kalsaydı memlekette insan kalmazdı" dedi. Ezel Hanım;
"Tamam doğru söylüyorsun Deniz de 'Sezgin neden birlikte alkol aldık' dedi o zaman. Oysa öğrendiğime göre Mustafa'nın kanında alkol yokmuş" dedi.
"Bunda şaşıracak ne var" dedi ve sözlerini "O zaten ölümü göze almıştı, öldükten sonra da Sezgin'in biraz başının ağrımasını istedi ve onun yanında içiyormuş gibi yaptı bana kalırsa" dedi. Deniz Bey'in bu sözleri Ezel Hanım'ın kafasını karıştırmaya yetmişti. "Neden bu daha önce benim aklıma gelmedi" diye düşündü. Oysa Deniz Bey'e 'çok bilmiş, ukala' gibi tanımlar yakıştırdığı için kendisinden utanmaya başladı. "Tecrübe dedikleri bu olsa gerek" diye geçirdi aklından.
"Haklısın Galiba Deniz. Bu daha önce hiç aklıma gelmemişti. Sayende büyük bir günaha girmekten kurtuldum." dedi.
"Üzülme Ezel, tahlil sonuçları ve olay yeri inceleme ekibinin raporu gelsin, durumu yeniden değerlendiririz" dedi Savcı Deniz. Bayan savcı ise " her ihtimale karşı yine de şimdi serbest bırakmayım." dedi kendinden emin bir ses tonuyla.
Sezgin'in içinde bulunduğu araç ilçeye gelmiş, Savcı Hanım'ın aklının karıştığından bihaber olan Sezgin İlçe Emniyet Binasının alt katında olan nezarethaneye atılmıştı. Polis memuru Yusuf dinlenmek üzere emniyetten çıkmak üzereydi ki şoför Abdullah'ın emniyet binasına gelerek söyledikleri onunda kafasının karışmasına neden oldu. Yanına başka bir polis memurunu da alarak şoför Abdullah'la birlikte Mustafa'nın evine gittiler.
Evin dış kapısından içeri girmek üzereyken Polis Yusuf, şoföre dönerek;
"Dokunmadın değil mi Abdullah" dedi .
"Hayır Abi, dokunmadım. Görünce hemen size haber verdim"
Hep birlikte içeri girerek şoförün kendilerine bahsettikleri odaya doğru yöneldiler. Odanın girişinde sağ tarafta bulunan turuncu renkli kanepenin altında serili olan halı üzerinde tuzdan yapılmış üzerinde siyah renkli 'Hallederiz Adamlarımız Var" yazısı bulunan ufak bir anahtarlık ve bu anahtarlığa takılı bir anahtar bulunuyordu. Polis Yusuf dizlerinin üzerine çökerek sağ elinin işaret parmağıyla gösterdiği anahtarlığa bakarak " Ona ait, eminsin değil mi" diye sordu şoföre.
"Evet, eminim" dedi Abdullah ve devamla "Mustafa bunu 2 yıl önce Sıddık Abi'ye hediye etmişti. Size daha öncede söylediğim gibi. Bu iş Sezgin'in boyunu aşar, bunu yalnız yapmaya cesaret edemez" dedi ve yeni bir bilgi edindiğini ve bu bilgiyi yalnızca Savcı Hanımla paylaşacağını söyleyerek polisten kendisini savcıyla görüştürmesini istedi.
Ezel Hanım on dakika kadar önce pastaneden ayrılmış, evden içeri yenice girmişti. Polis memuru Yusuf önce olay yeri inceleme ekibindeki amiri arayarak konu hakkında bilgi verdi ekibin hemen yola çıkacağını öğrendikten sonra telefonu kapattı. Polis hemen Savcı Hanım'a bilgi vermek istemiyordu. Ekibin gelmesini bekleyip onlarla istişare ettikten sonra haber vermeyi daha uygun gördü. Savcı Hanım'ın kızmasından çekininiyordu.
Ezel Hanım elbiselerini değiştirmeden yatağına uzandı. Tavana doğru diktiği gözleriyle Deniz Bey'i düşünüyordu. 'Aslında yakışıklı da sayılmazdı ama neden bu kadar etkiledi beni' diye zihninde kendisine yönelttiği sorunun cevabını arıyordu . Sevmekten, aşık olmaktan çok korkuyordu. Hukuk Fakültesi'nin ilk senesinde tanıştığı İlker isimli arkadaşıyla 4 yıllık bir birliktelik yaşamış kız isteme aşamasına gelindiği anda aldatıldığını öğrenmişti. Aynı acıyı tekrardan yaşamak istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Ve Cellat
Mystery / ThrillerMustafa 'lanet' olarak nitelendirdiği işsizlikten nihayet 2007 yılında atanarak kurtulmuştu. Daha doğrusu kurtulduğunu sanmıştı. Asıl lanet Mustafa'yı memuriyet hayatında yakalayacak, dürüstlüğün vefanın bedelini ağır bir şekilde taksit taksit ödeye...