Cevapsız Sorular

23 1 0
                                    


Akşam saat 22.30 sularıydı. İl merkezinden Mustafa'nın evine gelen ekipler anahtarlığı özel muhafaza altına alarak incelemek üzere araca koydular. Polis memuru Yusuf gelen ekiple bir süre aralarında konuştuktan sonra bilgi vermek amacıyla Savcı Hanım'ı aradı ve şoförün kendisiyle özel olarak konuşma talebini de bildirdi.

Yeni yaşanan bu gelişme genç savcının kafasının daha fazla karışmasına sebep oldu. Zihninde olayın nasıl geliştiğine dair yeni teoriler üretmeye çalışsa da başarısız oluyordu. Daha önce bu intihar vakasında yalnızca Sezgin'in parmağının olup olmadığını düşünürken şimdi bir de şoför Sıddık'ı düşünmek zorunda kalmıştı. "Yoksa birlikte mi plandılar? Deniz Bey'in söylediği gibi Sezgin gerçektende masum muydu?" Ezel Hanım'ın zihninden geçen sorular yalnız bu ikisiyle de sınırlı değildi. "Sezgin evden çıktıktan sonra şoför Sıddık eve girerek bu cinayet planını gerçekleştirmiş olabilir miydi? Ah bölgede şu evi gösteren bir güvenlik kamerası olsaydı" diye mırıldandı. Soruların biri yanıtını bulmadan bir diğeri ekleniyordu. "Belki de Sezgin bıraktı bu anahtarlığı oraya"...

Ertesi gün haftanın ilk günü olmasına rağmen Savcı Hanım olayı düşünmekten hala uyuyamamıştı.' Bir şey nasıl başlarsa öyle devam eder' inancı kendisinde hakim olduğundan bu ilk vakasını biran evvel çözmek istiyordu. Düşünmekten kafasının sol şakağından giren ağrı yarım saat sonra tüm başını kaplamıştı. Her iki göz kapağının üst tarafından sanki gözlerine acımadan bir şey sokuyorlardı. Ezel Hanım ne zaman bir şeye kafasını taksa beraberinde gelen bu ağrı yakasını bırakmazdı. Hastaneye gitmeye karar verdi.

Dışarı çıkıp başını gökyüzüne çevirdi. Kendisine gülümseyen dolunayı gördü. Ezel Hanım'ın aya bakan gözleri biranda büyümeye başladı. Ay da masmavi gözlere selvi simin imzası atmak için adeta küçülüyordu. Yeryüzü sanki birbirinden ayrı iki sevgilinin kavuşmasına tanıklık ediyordu. Bayan savcı göz kapaklarını yavaşça kapatarak burnundan ciğerlerine derin bir oksijen çekti. Yeşil çam ağaçlarının kokusu en uçtaki hücrelerine kadar işlemişti.

O gece yatağında uyuyamayan yalnız Savcı Ezel değildi. Doktor'dan, Sezgin'in tutuklandığının haberini alan şoför Sıddık da sevinçten uykusu kaçanlar arasındaydı. Şoför, Sezgin'i kuruma başladığı ilk günden bu yana hiç sevmemiş sürekli kuyusunu kazmak için fırsat kollamıştı. Sezgin'den yediği yumrukların acısı ise hala yüreğinde tazeliğini koruyordu. Sezgin'in eşi yıllar önce oğluna hamile kaldığında Sıddık ve Sezgin basit bir sebep yüzünden aralarında tartışmaya başlamışlar, Sezgin'in karısının karnındaki doğmamış oğluna Sıddık'ın ettiği beddualar yediği dayağın sebebi olmuştu.

Savcı Hanım İlçe Devlet Hastanesi'nin Acil Servis'ine geldi. O gün ki nöbetçi hekim ise Savcı Hanım'ı görür görmez tanıdı. Savcı doktora;

"Doktor Hanım çok şiddetli bir baş ağrısı müptela oldu. Sanırım baş ağrısı bizde meslek hastalığı oldu. Dün gece de Deniz Savcım gelmişti" dedi. Bayan doktor "Geçmiş olsun Savcı Hanım hekim yetersizliği sebebiyle dün gece de ben nöbetçiydim ama Savcı Bey'in geldiğini hatırlayamadım" dedi. Ezel Savcı Acil Muayene Odası'nda bulunan sedyeye oturdu ve "Kusura Bakmayın Doktor Hanım, ben dün gece de Deniz Bey geldi derken rüyamda onu o şekilde gördüm demek istedim." diye yanıt verdi. Oysa akşam Deniz Bey'in kendisine Hastane'ye gittim dediğinden emindi. Kendisine ağrı kesici iğne yaptıran Savcı Ezel Hastaneden ayrılarak eve geçti.

Kapıdan içeri girdiğinde 'bugün artık bu konuyu düşünmeyeceğim, yoksa sabah adliyede koltuğumda uyumak zorunda kalacağım' diyerek beynine olayı düşünmemesi hakkında komutlar veriyordu. Yatağına tekrardan uzanıp gözlerini kapattığında aklına Deniz Bey geldi. "Hayır Deniz hayır bugün ne bu olayı ne de seni düşüneceğim" diye mırıldandı. 15 dakika kadar önce yaptırmış olduğu iğne tesirini göstermiş ağrısı her geçen sürede biraz daha hafiflemeye başlamıştı. Sabah uyandığında ise gece nasıl uyuyakaldığını hatırlayamadı...

Sabah Adliye'ye giren Savcı Ezel önce Deniz Bey'in odasına yöneldi. Kapıda gönlünü kaptırdığı meslektaşını gören ela gözlü erkek savcının gözlerinin içi gülmüştü. Makam koltuğundan kalkarak;

"Günaydın Ezel, hoş geldin, yorgun bir halin var " dedi. Savcı Hanım'ın nasıl açsam diye dakikalardır düşündüğü konuyu Deniz Bey açmıştı. Savcı Hanım'ın ayaklarındaki siyah süet bilekten bağlamalı topuklu ayakkabılarının çıkarmış olduğu ses erkek savcının dikkatini çekmişti. Deniz Bey savcı hanımın oturmasını bekledikten sonra "Ne içersin Ezel" diye sordu.

"Teşekkür ederim, henüz kahvaltı yapmadım Deniz. Gece başım çok ağrıdı. Dayanamayınca senin gibi hastaneye giderek iğne yaptırdım" dedi ve bir şey olmamışçasına gözlerini Deniz Bey'in gözlerine dikerek ondan alacağı cevabı beklemeye başladı.

"Geçmiş olsun. Haber verseydin birlikte geçerdik. Allahtan iğne yaptırınca rahatlıyor insan dedi."

"Evet haklısın" diye cevap verse de Ezel Hanım aslında Deniz Bey'in hastaneye gidip gitmeyeceğinden emin olmak istiyordu. Şu ana kadar aldığı cevap kendisini tatmin etmemişti. Biraz daha üzerine gitse Deniz Bey'in kendisi hakkında kuşkulanmasına sebep olabilirdi. İçinden " Hadi bakalım Denizciğim daha ne kadar bu soruyu ayrıntısıyla yanıtlamaktan kaçacaksın" dedi ve gülümseyerek

"Denizciğim dün ki nöbetçi doktor da çok yakışıklıydı. Tam istediğim tip, bir de bana bakışları vardı görmeliydin" dedi. Deniz Bey duydukları karşısında içten içe sinir olsa da Ezel Hanım'a belli etmemeye çalışıyordu. Savcı Deniz:

"Ezel o doktor bir kere senin söylediğin gibi hiçte yakışıklı biri değil. Eğer birine yakışıklı demek istiyorsan bir defa benimki gibi güzel gözleri olacak, bakışlarıyla bile etkilemeye yetecek karşı cinsini. Yine benim gibi Allah vergisi asil bir suratı ve duruşu olacak. Senin bahsettiğin doktorla bir iki kez görüşmüştüm. Her şeyden önce çok cıvık biri" dedi. Deniz Bey'in kendisini öven bu cevabı Ezel Hanım'ı n gamzelerinin belirmesine yetmişti. "Aman bir kere de övmesen kendini olmaz" diye düşündü. Cevapla:

Deniz geçtiğimiz günlerde Hakim Bey söylemişti. Hastaneye çok güzel bayan bir doktor başlamış" dedi ve sözlerini " Hoşlandıysan, istersen tanışıp aranızı bulayım" sorusuyla sürdürdü. Deniz Bey "Aklın sıra çapkın olup olmadığımı öğrenmeye çalışıyorsun. Yılların savcısı yer mi bu numarayı" diye düşündü ve bu oyuna gelmeyeceğini belli etmek adına

" Sağol Denizciğim ben almayayım" Bayan Savcı:

"Pardon ben almayayım derken, belki kız seni beğenmeyecek" dedi.

" Niçin beğenmeyecekmiş beni. Beni bugüne değin reddeden hiçbir kız çıkmadı. Böyle yakışıklı, zeki bir insanı kim beğenmeyecekmiş" dedi. Ezel hanım içten içe sürekli gülüyordu. "Bu nasıl bir özgüven arkadaş" diye geçirdi zihninden. Aslında istediği cevabı Deniz Bey'in damarına basıp dikkatini dağıtarak almıştı. Bayan doktoru görmediğinden emin olmuştu. Olayları Deniz Bey'e haber veren köstebeği biran evvel bulmak istiyordu. İki savcı arasında geçen samimi sohbet kapının çalmasıyla yarım kaldı. Kapıya vuran savcılık kalemiydi.

Bende size bakınıyordum Ezel Savcım, Çeşmebaşı ilçesinden bir şoför geldi. Sanırım ifadesine başvuracakmışsınız" dedi.

" Aaa, evet unutmuştum ben onu, beklesin biraz" dedi ve koltuktan kalkarak Deniz Bey'in masasının önüne geçti ve iki elini masanın üzerine koydu. Karşısında duran erkek savcıya başını yaklaştırarak;

"Üzülmeyin Sayın Savcım, ben onun sizi beğenmesini sağlayacağım" dedi ve Deniz Bey'in cevabını beklemeden hızla odadan dışarı çıktı.

���z!L&

Aşk Ve CellatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin