Sezgin kapıdan içeri girdi ve içerideki boş sandalyelerden birine oturdu. Gece boyu hiç uyumadığı gözlerine çöken kandan belliydi. Dalgınlıktan saçlarını bile taramayı unutmuştu. Sezgin'in perişan halini izleyen Doktor Alper'in telefonu çalmaya başladı. Yakışıklı hekim masanın üstünde duran telefonu alarak cevapladı. Arayan Sıddık'tı.
- Günaydın Doktor Bey, uyuyor muydunuz yoksa?
- Yok, Sıddık Bey, arkadaşlarla Sağlık Ocağı'nda oturuyorduk.
- "Az önce kahvede konuşurlarken duydum. Polis Mustafa'nın evinde uyuşturucu bulmuş." Doktor Alper şaşırmıştı. Bir yanlış anlaşılma olacağını düşünerek:
- "Emin misin Sıddık Bey?" Diye sordu. Şoför duyduklarından emin bir şekilde
- Evet, eminim. Polis olayı telefonda bir arkadaşına anlatırken vatandaşlardan biri duymuş
- "Tamam Sıddık Bey, sonra bir araya geldiğimizde konuşuruz bunları" dedi ve telefonlarının dinlenebileceği endişesiyle görüşmeyi sonlandırdı.
Olayın en büyük şüphelisi olarak görülen Sezgin doktara dönerek merakla sordu.
"Ne olmuş Hocam?" Alper Bey:
"Mustafa'nın evinde uyuşturucu bulmuşlar ve muhtemelen Mustafa'da yüksek dozda uyuşturucu alarak intihar etmiş" dedi. Sezgin duydukları karşısında sevinip sevinmeyeceğini bilemedi. Mustafa'nın uyuşturucu kullandığına daha önce hiç şahit olmamıştı.
" Artık benden şüphelenmelerine gerek kalmadı". Duygu Hemşire araya girerek:
"Bu Mustafa'dan her şey beklenir" dedi gözlerinin içi gülerken...
Çalan telefonunun sesine uyanmıştı Savcı Ezel. Arayan ilçenin diğer savcısıydı. Ezel Hanım'ı kahvaltıya davet etmişti. Savcı Hanım telefonu kapattıktan sonra yatağından kalkarak perdeyi açıp manzarayı izlemeye başladı.
Lojman bahçesinin ön tarafından yol geçiyordu. Yolun öte yakasında ise dört beş katlı apartmanlar yan yana sıralanıyordu. Az önce dinen yağmur sebebiyle; apartmanların çatılarında kümelenen yağmur taneciklerinden güçsüz olanları daha fazla dayanamayarak ellerini bırakıyor ,yerdeki beton zemine doğru hızla çakılıyordu. Bu binaların arka tarafında ise uzun ve heybetli bir dağ bulunuyor ,eteği uzun çam ağaçlarıyla kaplı bu dağ başına çöken sis bulutlarından dert yanıyordu sanki. Savcı Hanım tabiat ananın insanlığa ücretsiz olarak sunduğu, toprağın yağmur zerrecikleriyle harmanlanmış parfümünü koklamak için pencereyi açarak kafasını dışarı doğru uzattı. Akciğerlerini temiz yağmur havasıyla doldurmak üzere derin bir nefes çekti. Burnuna gelen sadece ıslak toprağın kokusu değildi. Bir süre önce esmeye başlayan rüzgar yalnız yağmur bulutlarını dağıtmakla kalmamış bölgedeki çam ormanlarından aldığı kokuyu önüne katarak, ilçe halkına kokusal bir şölen hazırlamıştı.
Ezel Savcı hazırlandıktan sonra meslektaşının tarif ettiği kafeye gitti. Deniz isimli erkek savcı, arkadaşını kapıda karşıladı. Kahvaltı yapmak üzere daha önce hazırlanmış masaya oturdular. Deniz Savcı ilçeyi anlatmaya başladı.
"Savcı Hanım size daha önce de bahsettiğim gibi Akçataş ilçemiz kendi halinde ufak bir kasaba. Buraya atanan savcılar bu ilçede rahat ederler. Hafta da bir ikiden fazla adli olay olmaz burada. Bunlar da genelde ufak tefek toprak kavgalarıdır. Aslında Çeşmebaşı ilçesinde daha önce adliye varmış. Nüfuz hızla azaldığı için adliyeyi kapatmışlar. Şimdi o ilçeye de biz bakıyoruz." Savcı Hanım:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Ve Cellat
Mistério / SuspenseMustafa 'lanet' olarak nitelendirdiği işsizlikten nihayet 2007 yılında atanarak kurtulmuştu. Daha doğrusu kurtulduğunu sanmıştı. Asıl lanet Mustafa'yı memuriyet hayatında yakalayacak, dürüstlüğün vefanın bedelini ağır bir şekilde taksit taksit ödeye...