"Merhaba kendimi tanıtmadan önce sana ne diye hitap edeceğimi bulmam gerekiyor. Ben de herkes gibi "Sevgili Günlük" diye mi yoksa alışılagelmişliğin dışında "Değerli Günlük" diye mi başlasam satırlarıma?
Hayır, hayır daha farklı bir ifade bulmam lazım. Böyle daha şatafatlı daha heybetli bir şey olması gerekiyor ama henüz buna karar vermeden önce sana anlatacaklarımı kimseye anlatmayacağına, iyi günde kötü günde sırrımıza mutlak sahip çıkacağına dair bana bir söz vermen gerekiyor. Biliyorsun Mesnevi'de peygamberimizin " Her kim sırrını saklarsa muradına çabuk erişir" dediği yazmaktadır. O sebeple sen de yazdıklarımı en azından bir yirmi yıl sakla ki ben de muradıma erişeyim."
Savcı Hanım saçma sapanca yazıldığına inandığı birkaç cümle okumuştu ki yazılan her bir günlüğün uzunluğunu da görünce "Bu nasıl bir şey? adam günlük yazmamış resmen günlükle konuşmuş" diyerek şaşkınlığını dile getirdi ve bıraktığı yerden okumaya devam etti.
"Bana "tamam" dediğine göre ben de yaşanmışlıkları ve yaşanacakları tüm çıplaklığıyla sana anlatmaya artık başlayabilirim.
Anlaştık mı Sayın Günlük?
Neden şaşırdın ki sana"Sayın" ifadesini kullanmama
Benim sendeki sırrım hürmetine ben de sana 'Sayın' hitabıyla seslenerek seni yüceltmeyi bu biçare kalemime onur borcu olarak görüyorum."
Hem senin kendilerine 'sayın' diye hitap edilen dilekçe hakkını engelleyen bir savcıdan neyin eksik ki?"
Mustafa sanki günlükle değil savcı hanımla konuşuyor gibiydi.
Ezel Hanım " okuduğu son cümle karşısında " Anlaşılan beyimiz söylenildiği gibi yalnız aklı kaçık biri değil aynı zaman da çokbilmişte" dedi ve öfkeyle paketinden çıkardığı sigarasını yaktı. "Sen böyle ukalaca dilekçe yazarsan elbette kimse işleme almaz, hem senin günlük verdiği sözü çabuk unutmuşa benziyor, bak aradan daha yedi yıl geçmeden deşifre etti seni" dedi.
Aklına sabah Deniz Bey'in söyledikleri düştü. Mustafa düşündüğünün aksine gerçekten de intihar mı etmişti? Yoksa bayan savcı Mustafa'nın örneği karşısında alınganlık yaparak biraz fazla mı önyargılı olmuştu? Ezel Hanım yazılanları kesmeden okuyacağına dair kendi kendine söz verdikten sonra kaldığı yerden okumaya devam etti.
"Ah be günlük yalan dünya işte!
Bazısını Kenan haklı çıkarır
Bazısını da zaman.
Sen Yakup'a karşı Kenan'ı şahit tutmuş Kabillerden değil kendisine zamanı şahit edinmiş Yusuflardan ol."
Mustafa'nın günlüğe yazmış olduğu bu nasihat biraz önce yorum yapmayacağına dair kendisine söz veren savcının sözünü yemesine neden oldu. Ezel Hanım Mustafa'nın ne söylemek istediğini anlamaya çalışıyordu. Yusuf'un güzel yüzlü bir peygamber olduğunu duymuştu ama hayatı hakkında fazla bilgi sahibi değildi.Yıllardır bir günlük tutmayı çok istiyordum, demek ki kısmet bu zamanaymış. Sana nereden yazdığımı söylemeden önce müsaadenle kısaca kendimden bahsedeyim.
Karşında gördüğün gibi kumral, yeşil gözlüyüm ve yirmi beş yaşındayım. Boyumu görmen için ayağa kalkacağımı bekleme, 1.67 boyunda 56 kiloda anladığın üzere biraz üşengeç biriyim. Her konuda mı?" diye soracak olursan, yazmak hariç hemen hemen her konuda diyebilirim.Sevgili Günlük
Ilık bir bahar günüydü. 10 günlük rapor sürem bugün itibariyle dolmuş yeni atandığım ilçeye gitmek üzere şehir merkezindeki terminale varmıştım. Çeşmebaşı'na gidecek minibüse bindiğimde saat 16.25 sularıydı. Şoförden edindiğim bilgiye göre yolculuğum ortalama bir saat kırk beş dakika kadar sürecekti. Birkaç dakika sonra minibüs hareket etti.
Burada tanıdığım kimse yoktu. İşin garip tarafı bu vakte kadar kiralamak için ne bir ev araştırmış ne de kalacak bir otel bulmuştum, gerçi 1500 nüfuslu bu ilçede bir otelin olduğunu da düşünmüyordum. Yol boyunca beni burada nelerin beklediğini, kimlerle çalışacağımı ve idare tarafından buraya gönderilme sebebimi defalarca kez sorgulamıştım. Yoksa bu ilçeye sürülmüş müydüm?...
Minübüs ilçe merkezinde durmuş, bagajdan bavulumu aldıktan sonra ilçe meydanında yapayalnız kalmıştım.Nereye gideceğini bilmiyordum.İşte tam bu esnada "mustafa" diye bir ses işittim.Burada beni tanıyan hiç kimse olmadığı aklıma gelince başımı sesin geldiği yöne doğru çevirmekten vazgeçtim. Tam bu esnada bir elin omzuma dokunduğunu hissettim.Arkasıma dönüp baktığımda doktor Ufuk'u görmüştüm.Doktor Ufuk 1.80 boylarında 80 kilo ağırlığında yeşil gözlü, sarı saçlı biriydi.Kendisiyle Yeşilyurt ilçesinde bir arkadaş ortamında geçtiğimiz yıl tanışmıştım.Şaşkın bir halde elimi uzatıp tokalaştıktan sonra "hayırdır Doktor Bey senin ne işin var burada" diye sordum.Ufuk Bey vurdumduymaz bir tavır sergilemeye çalışarak "boşver sürüldük abi buraya" demekle yetindi. Yüzündeki zoraki tebessüm gözbebeklerindeki öfke ateşini perdelemeye yetmemişti. Ben de daha fazla üzerine gitmek istemedim. Doktor Bey'in yanı sıra bilmediğim bir yere doğru yürümeye başladım. Burada İlçe Toplum Sağlığı Merkezi'nde Grup Başkanı olarak çalışıyorum. .Senin tayin yazın bize geldiğinde şaşırmıştım. Numaran olmadığı için seni arayamadım" dedi..Sağ elimde taşıdığım siyah valizini uzatarak "Nerede kalacağım hocam" diye sordum."Senin karnın açtır önce bir karnımızı doyuralım" diyen doktor eliyle karşı taraftaki iki katlı lokantayı göstererek o yöne doğru yürümeye başladı. Bana ev tutasıya kadar Sağlık Ocağı'nda kalabileceğimi kendisinin de halen orada kaldığını anlattı. Artık geçici bir süreliğine de olsa kalacak yerim vardı.
"Bak abi, bizim burada çalışan personel biraz cinstir. Sakın onlara ayak uydurmaya çalışma. Ben sana haklarında kısaca bilgi vermek isterim ama benim yüzümden onlara karşı önyargılı olmanı da istemiyorum. Kendin tanımaya çalış, tanıdıkça zaten bana hak verirsin" dedi ve anlatmaya başladı.
Duygu Hemşire Sağlık Ocağı'nın hem en yaşlı hem de en eski sağlık personeli olarak demirbaş listesinde adını görmeyi hak etmiş bir personelimizdir. 8 yıldır burada görev yapan bu personelimizin bu süre zarfında enjeksiyon yapmadığı tek bir kalça bile kalmamış artık herkesi kalçalarından tanıyacak hale gelmiştir. Dedikoducunun en önde gidenidir.
Laborant Sedat; bekar personellerimizdendir. Etliye sütlüye karışmaz. Buranın en dürüst çalışanıdır. Gerçi onun da kötü huyları yok değildir" dedi ve lokantanın karşısından geçmekte olan kapalı bir bayanı göstererek "Şunu tanıyor musun" diye sordu?
"Nereden tanıyabilirim ki henüz buraya geleli 10 dakika bile olmamış" diye cevap vermeyi çok istememe rağmen başımı olumsuz anlamında iki tarafa salladım. Doktor Bey" bak işte tanımıyorsun, Sedat olsa tanırdı dedi ve tekrardan yolun karşısına bakmamı istedi. Bu sefer iki bayan kol kola girmiş bir dükkana giriyorlardı.
"Peki bunları tanıyor musun" dedi ve cevap vermemi beklemeden "Sedat olsa tanırdı" diyerek sözlerine "ilçede bekar ne kadar kız varsa bizim Sedat hepsini tanır" diye devam etti."Anlaşılan bu Sedat çok çapkın biri Hocam" dedim. Doktor o tok sesiyle ha ha ha diye kahkaha attı. "Yok be abi, Sedat kim çapkınlık kim? Bir cam tabak içindeki şekerleri kızlara dağıtmaktan başka bir şey yaptığı yok, o şekilde yaparak kendisine bir kısmet bulabileceğini düşünüyor. Ama sen yine de onu sakın kızdırıp küstürme.
Neden, ne yapıyor o zaman?
"O'nun yaptığını Çorum'lu yapmaz, gerçi o da Çorumlu ama neyse abi bazı şeyler anlatılmaz yaşanır" diyen doktor Ufuk bu konuyu daha fazla konuşmadı. Ben de üzerine gitmedim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Ve Cellat
Mystery / ThrillerMustafa 'lanet' olarak nitelendirdiği işsizlikten nihayet 2007 yılında atanarak kurtulmuştu. Daha doğrusu kurtulduğunu sanmıştı. Asıl lanet Mustafa'yı memuriyet hayatında yakalayacak, dürüstlüğün vefanın bedelini ağır bir şekilde taksit taksit ödeye...