FISILTI GAZETESİ

41 1 0
                                    



Acil Servis Polisi Mustafa'nın cep telefonunu ve üzerinden çıkarılan giysileri Olay Yeri İnceleme Ekibi Şef'ine teslim etti. Akçataş Savcılığına gönderilmek üzere Mustafa'nın geçici adli sağlık raporu da biraz önce hazırlanmıştı.

Sabah şafak sökmesine yakın ambulans Ankara Numune Hastanesi'ne varmış, tedavisi yapılmak üzere Yoğun Bakım Servisi'ne alınmıştı.Ailesi, Mustafa'nın kalp krizi geçirmediğini şoför Abdullah'dan öğrenmişti.

Çeşmebaşı ilçesi fısıltı gazetesi gece yaşanan olayı ertesi sabah manşetten verdi. İlçe meydanındaki kahvelerde oturan herkes bu olayı konuşuyor, yeni çiselemeye başlayan yağmur ise halkı adeta kahvelere yönlendiriyordu.

O gün şoför Sıddık 112 nöbetçisiydi. Sabah saat 09.00 sularında nöbeti teslim aldıktan sonra ilçe merkezindeki fısıltı gazetesinin basıldığı matbaalardan birine geçti. Kapıdan girer girmez:

"Kahveciii, tavşan kanı bir çay ver bana" dedi ve boş bir sandalye alarak  kapının sol yanındaki dikdörtgen şeklindeki masalardan birine oturdu. Kahveci önündeki boş bardaklardan birine demlikten çay doldururken Sıddık'a da laf yetiştirmeyi ihmal etmiyordu.

"Ulan Sıddık, bu dünyada işin işte öbür tarafta halin nice olur bilemem" dedi. Şoför başını kahvecinin olduğu yöne doğru çevirip:

" Ne varmış halimde, sen boş boş konuşmayı bırak da çayımı getir, beğenmezsem bir kuruş para vermem" dedi.

Kahveci eline aldığı bardağı Sıddık'a vermek üzere masaya doğru ilerlerken kaldığı yerden:

"Senin yerinde başka bir memur olsa hem nöbet yerini terk ettiği için hem de 112 formasıyla kahvede oyun oynadığı için ceza alır sürerlerdi. Lan Sıddık, belli ki anan seni kadir gecesi doğurmuş, sendeki rahat bey de yok" diye söylendi. Bu sözleri işiten şoförün omuzları kabarıyor, gururu okşanıyordu. Kahveci böyle söylemekle Sıddık'a laf soktuğunu düşünürken aslında onun dokunulmazlığını kahve halkına ilan ettiğinin farkında değildi.

Masanın karşısında oturan şoföre çayı uzatmak üzere eğildiği esnada, Sıddık kahvecinin yüzüne doğru uzattığı elinin işaret ve orta parmağıyla kahvecinin sol yanağından makas alırken "Sağ ol şekerim" demeyi de ihmal etmedi. Kahveci kızaran yanağına dokunarak "Lan oğlum zaten yavşaktın. Şimdi bir de ibne olmuşsun" diyerek yaptığı hareketten dolayı tepki gösterdi.

Az önce dışarıdaki dükkanlardan birine çay bırakmak için kahveden çıkan kahvecinin büyük oğlu döndüğü zaman Sıddık şoförü görünce:

"Sıddık Abi, Mustafa Abi yüksek dozda uyuşturucu aldığı için hastaneye kaldırılmış, doğru mu?" diye sordu. Şoför duyduklarına inanamadı.

"Lan oğlum oturduğunuz yerden senaryo yazıp uyduruyorsunuz, o da nereden çıktı" dedi. Kahveci söze girip işaret parmağıyla şoförün karşısında oturan yetmişli yaşlarındaki adamı göstererek:

"Ali emmi, niye susuyorsun az önce gelininin sana söylediklerini anlatsana" dedi. İhtiyar delikanlı konuşmaya başladı:

"Sıddık, bizim gelin dün para çekmek için bankamatiğe gidince polislerden birini görmüş. Polis telefonda biriyle konuşurken anlatmış. Sağlıkçının evinde uyuşturucu bulmuşlar. Uyuşturucu alıp intihar etmiş" dedi. Şoför önce bu sözlere inanmayıp:

"Yahu Ali Dayı, senin gelin duyduysa kesin yanlış duymuştur. Geçen senede komşusunun kendisine tecavüz etmeye çalıştığını söylemişti. Adam boştan yere 2 ay hapiste yattığı gibi az kalsın karısından da olacaktı. Sen artık bu gelinini evlendir o da biz de rahat edelim" dedi. Kayınbabası gelinini savunmaya başladı:

"Rapor karışmıştır, savcıya, hakime para yedirmişler, çıkarmışlardır içerden, yoksa biliyonuz benim gelin kimseye iftira atmaz" dedi mahcup olmuş bir şekilde. O esnada ihtiyarın komşularından biri kahvede bulunuyordu. Ayağa kalkarak:

"Bilmez miyiz Hacı Amca bilmezmiyiz. Senin gelin geçen senede benim karıya 'altın kolyemi çaldı' diyerek iftira atmıştı. Meğer aynı gün kuyumcuya bozdurmuş. Sıddık ilk defa doğru bir şey söyledi. Senin gelinin ipiyle kuyuya inilmez. Kesin yanlış duymuştur" dedi. Araya kahvecinin büyük oğlu girerek:

"Ben inanıyorum Safiye Ablanın söylediklerine. Mustafa Abi'nin gözlerinin altı uyuşturucudan mosmor olmuş. Dikkat etmediniz mi?" dedi. Bu sözler Sıddık'ın kafasının karışmasına sebep olmuştu. Mustafa gözlerinin altında oluşan morlukları her ne kadar çok sigara içmesine bağlasa da belki de gerçekten uyuşturucu kullanıyordu ve bunu gizliyordu. Aklına daha önce birkaç kişinin Mustafa'ya bu soruyu sorduğu gün aklına geldi, "İlk defa Ali Dayı'nın gelini doğru söylüyor galiba, demek ki bu yüzden yalnız yaşıyor yanına ev arkadaşı almak istemiyor" diye düşündü.

3 saat süresince belli aralıklarla yağan yağmur öğle saatlerinde durmuştu. Şoför Abdullah Mustafa yoğun bakıma yatırıldıktan sonra otobüsle eski çalıştığı ile geri dönmüştü. Hastane bahçesine bıraktığı aracının yanına vardığında öğle ezanı okunmaktaydı. Çeşmebaşı ilçesinde son bulacak yolculuğu 2 saate yakın sürecekti.

Doktor Alper Sağlık Ocağı personelini tek tek arayarak Sağlık Ocağı'na gelmelerini istedi. Sağlık Ocağı ilçe merkezinden dışarıda tenha bir yerdeydi. Yarım saat içerisinde hemen hemen tüm personel gelmişti. Alper Bey gece boyunca uyumamış, kendisini olayın intihar değil de cinayet teşebbüsü olduğuna inandırmıştı. Personeli uygun bir dille uyarmak için çağırmıştı. Binadaki toplantı odasına geçtiler. Kurumun hizmetlisi çay yapmak için mutfağa geçti. Henüz Sezgin gelmemişti. Alper doktor:

"Arkadaşlar Mustafa şuanda Ankara'da yoğun bakım ünitesinde yatıyor ve kimse yaşayıp yaşamayacağını bilmiyor. Dün de sizlere söylediğim gibi bizler şüpheli durumdayız. Aramızda yabancı yok, sizce bu işin arkasında Sezgin olabilir mi?" diye sordu. Gülnur Hemşire Alper doktorun gözlerinin içine bakarak:

" Ben de sizinle aynı kanıdayım Doktor Bey, Sezgin önce Mustafa'ya alkol içirip sarhoş ettikten sonra serumuna ilaç katarak onu öldürdü" dedi. Gönlünü kaptırdığı doktorun kendi düşüncesine katılıp katılmadığını merak ediyordu. Elini uzun karamel renkli saçlarına götürerek işaret parmağına saçlarının ucunu dolamaya başladı. Yaptığı bu hareketin farkında bile değildi. Biran kulağını " Sen, benim sana olan aşkıma karşılık vermezsen; yakında bende kendi canıma kıyacağım Mustafa gibi" diyen gönlüne kulak verdi. Oysa biraz önce dili Mustafa'nın intihar etmediğini söylüyordu. Gülnur Hemşire yüreğini her geçen gün daha fazla yakan bu aşk ateşinin etkisiyle "Mustafa Abi de tam intihar edecek vakti buldu" dedi. Hemşire Hanım'ın bu sözüyle kimse ne demek istediğini anlamamıştı. Hep birlikte Gülnur'a " O ne demek" dercesine bakmaya başladılar. Hemşire Hanım kızaran yüzünü saçlarıyla gizlemeye çalıştı. Bir açıklama yapması gerektiğini anladı.

"Şey, şey, yani onun yüzünden hepimiz birer katil adayı yerine konuluyoruz" dedi ve cümlesini " memleketine izine gittiğinde böyle bir şey gerçekleşmiş olsaydı bugün kimse bizden şüphelenmezdi" diyerek toparlamaya çalıştı.

Aslında mesleğinde yeni olan bu Hemşire'nin Alper Doktora olan ilgisi Mustafa'nın gözünden kaçmamış, yaklaşık bir ay önce Gülnur'a "senin için Doktor Alper'in ağzını arayayım" demişti. Tam da o günden sonra patlak veren olaylar nedeniyle Mustafa; Alper'le muhabbetini kesmiş, mecbur kalmadıkça iş haricinde tek kelime etmemişti."

Mutfakta ocağa çayı koyan hizmetli de toplantı odasına gelerek konuşulanları dinlemeye başlamıştı.

Hemşire Duygu'nun düşüncesi de hemen hemen Gülnur hemşirenin söyledikleriyle örtüşüyordu.

Alper Doktor, hizmetli'ye dönerek;

"Abi Mustafa'yla Sezgin neden hafta başında kavga ettiler, sen biliyor musun?" diye sordu. Hizmetli:

"Hayır Hocam, ben bilmiyorum" dedi kafasını ümitsizce sağa ve sola sallayarak.

O esnada koridorda ayak sesleri işitildi. Sezgin'in geldiğini düşündüler...

FY

Aşk Ve CellatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin