Biz ise sessizce onları izliyorduk. Durumumuzu hiç düşünmeden. Sağa sola gidiyorduk müziğin ritmiyle. Kafamı ona doğru kaldırıp huzurlu sessizliğimi bozdum.
"Ne güzeller değil mi?" başını salladı.
"Evet çok güzel. Çok iyi düşünmüş, kesinlikle." dedi.
Sonraki dakikalar kar hızlandığı için arabanın yolunu tuttuk. Tabii trafiği düşünememiştik. Ara sokaklara daldık ama durum ana caddeden farksızdı. Annemi aramak için çok erkendi. Kaza varmış beş yüz metre ileride. Biz de yol açılana kadar gidip bir tatlı yiyelim diye düşündük. Yeniden çıktık buz gibi havaya. Ellerim ceplerimdeydi yine. Hemen yine çok güzel bir pastaneye girdik. Oradaki ustayla Adem tanışıyormuş. Selamlaştılar. Tabii ben de meslektaşıma samimi davrandım. Muhabbeti iyice koyulttuk. Bize yeni yaptığı pastayı önerdi. Önerisine uyarak, enfes gözüken pastayı şeklinin bozulamamasına özen göstererek yedik, daha doğrusu yemeye çalıştık. İnsan kıyamıyordu onu bozmaya ama tadına daha fazla dayanamayarak hepsini insanlıktan çıkarcasına yedik. Bir yarım saat kadar daha oturup kalkma kararı aldığımızda trafik açılmışa benziyordu. Yeniden arabaya bindik. Bir yarım saat sonra annemi aradım ve yola çıkmasını söyledim. Artık boş yolda hız yapma zamanıydı. Son ses müzik açarak, bomboş yolda 140ı zorluyorduk. Konyak yüzünden mi bilmiyordum, midem bulanmaya başlamıştı. Ama fark ettirmedim. Ta ki dayanamayacak duruma geldiğimde arabayı durdurmasını söyledim. İlk başta anlamadı ama sonra durdu. Kapıyı açtığım gibi dışarı fırladım. Kusmaya başladım. Hemen su ve mendille yanıma geldi ama ona bakacak halim yoktu.
"Konyak beni mahvetti "diye söyleniyordum mendili elinde alırken. Doğruldum. Bana suyu uzattı içtim ama hala midem bulanıyordu. Biraz dışarıda kalmamızı teklif ettim, yoksa yeniden kusacaktım. Kısa bir süre sonra arabaya bindik. Beni hastaneye götüreceğini söyledi, bu saçma teklifi tabi ki de kabul etmedim. Epey bir ısrar etti ama onu iyi olduğuma inandırdım sonunda. Benim için endişelenmesi görülecek şeydi doğrusu. Çok güzel bir gece geçirmiştik. Bana sarılmıştı, beraber yemek yemiştik, tatlı yemiştik ve içmiştik. Hatta dans bile etmiştik. Beni yabancı çocuklardan korumuştu ve şimdi de beni hastaneye götürmek için yalvarmıştı. O siyah gözlerine her baktığımda kendine çekiyordu sanki beni. Simsiyahtı. Hayatımda görmediğim kadar siyahtı. O muhteşem yüzüne o kadar yakışıyordu ki gözleri. İnsan yüzünde kusur bulamıyordu. Silivri'ye gelmiştik. Annem bizi konuştuğumuz yerde bekliyordu. Hemen Adem'e döndüm. Annemim bizi izlediğini adım kadar iyi biliyordum.
"Adem bu akşam için çok teşekkür ederim." dedim mesafemi koruyarak. "Gerçekten çok güzeldi, çok sağ ol!"
"Sen olmasaydın bunları ben yaşayamazdım, asıl sen sağ ol! Bir dahakini dört gözle bekleyeceğim." Gözlerimi büyütüp kaşımın tekini kaldırdım.
"Bir daha ki?"
"Bu tek olmayacak değil mi? Bir daha, hatta sonra bir kere daha ve sonra bir kere daha ve sayamayacağım kadar çok olan bir kere dahakiler. " Gülümsüyordu.
"Tamam o zaman, bir dahakine yine geleceğim. Hadi iyi akşamlar"
"Sana da, Annene de çok teşekkür ettiğimi söyle!" dedi ve yanığıma bir öpücük kondurdu. Bense hiçbir şey yapmadım çünkü annem bizi izliyordu. O da bunu geç olsa da anladı ve benden karşılık beklemedi.
"Tamam söylerim." dedim kapıyı açarken.
"Dikkatli ol!" dedi.
"Sen de" diye karşılık verdim. Bu gecenin bitmesini ikimizde istemiyorduk ama ne yazık ki o kapı kapandı ve ben annemin arabasına ulaştım. Arabaya bindiğim gibi annemi öptüm, çok teşekkür ettim. Arabayı çalıştırdı. Adem'se bizi bekliyordu. Annem direksiyonu kırdı ve yola çıktık, kornayla selamlaştılar, bense ona el salıyordum. Biraz uzaklaştıktan sonra annem
"Çok eğlendin galiba" dedi anlamlı anlamlı gülümseyerek, ben de utanmıştım ve yüzüm kızarmıştı.
"Sayende anneciğim, sayende." dedim büyük bir mutluluk içinde.
"Bu çocuk iyi birisine benziyor." gözü kırptı
"Aynı annenin kızısın, ağzının tadını biliyorsun. Ben de babana ilk gördüğüm anda aşık olmuştum. Adama sülük gibi yapıştım, bırakmadım peşini. Onun da bende gönlü varmış ki karşılık verdi." Annemle ilk defa konuşuyordum bu konuyu, dayanamayıp sordum.
"Sahi anne, siz babamla nasıl tanıştınız? Hiç anlatmadın." çapkınca gülümsedi.
"Bu günü beklemişim işte" dedi.
"Hadi ama anne, anlat! Merak ettim, nasıl tanıştınız? Sen mi söyledin babama ondan hoşlandığını? Nerede tanıştınız?" Annemse benim meraklanmamdan hoşnut bir şekilde beni izliyordu.
"Tamam İdil, sakin ol anlatacağım... Akademide okumaya başlamıştım. Daha yeni gelmiştik. Evimize hırsız girmişti. Biz sabah fark ettik. Hemen polise haber verdik. Tabii baban evin kapısından girdiği an gözüme çarpmıştı. Hırsızı falan unutup hemen onun yanına yaklaştım. Elini sıkarak başladım anlatmaya. Parmak izlerini falan aldılar, tabii bir şey çıkmadı. Polislik okuduğumu da bilmiyordu, onu sona saklamıştım. Ertesi gün karakola gidip bir gelişme olup olmadığını sordum. Tabii amacım onu görmekti, hırsızla ilgilenmiyordum bile. Baban da benden hoşlanmıştı, farkındaydım ama geri çekiyordu kendini. Polislik okuduğumu duyunca çok şaşırdı. Bense ona sorular sorup duruyordum meslekle ilgili. Böyle bir kaç ay geçirdik. Sonra 24 Aralık günü baban beni yemeğe çıkardı ve orada evlenme teklifi etti. Öyle filmlerdeki kadar romantik değildi ama benim için yapabileceği en güzel şeyi yapmıştı." Yüzündeki gülümsemeye bakınca, sanki o anda, o anı tekrar yaşadığını düşündüm. O kadar mutluydu ki, annemi uzun zamandır bu kadar mutlu görmemiştim. Eve gidene kadar bu konu hakkında konuştuk durduk. Babamın öldüğünü ikimizde unutmuştuk sanki. Sanki eve geldiğimizde bizi o karşılayacaktı. Ama öyle olmadı tabii.
Meyvemizi yiyip odalarımıza döndük. Olanları hemen Neriman'a anlattım. Beni Facebook'tan eklemişti Adem, hemen kabul ettim. Çevirimiçi değildi, belki çevrimiçi olur diye bekledim ama gelmedi. Ben de bilgisayarımı kapattım. Hemen telefonumu aldım elime
'Bu akşam için çok teşekkür ederim. Çok mutlu ettin beni.' yazarak samimi bir mesaj gönderdim. Cevap gelmedi belki de uyuyordur diye düşündüm. Yatağıma yattığımda mutlu olmadığımı, hatta huzursuz olduğumu anladım. Evet mutlu değildim çünkü kafam karışıktı. Adem Yusuf'u tanıyordu ve bunu saklıyordu. Yusuf'tan o da hoşlanmıyordu. Bu karşılıklı nefret neydi? Bunu gerçekten merak ediyordum. Yusuf bana bunları neden demişti. Ne kötülüğü vardı Adem'in? Acaba saldırı olayından mı bahsediyordu? Yoksa daha bilmediğim şeyler mi vardı? Yusuf beni neden koruyordu ? Kimden? Adem'den mı? Adem'den olsa, Adem'in bana ne zararı olabilirdi ki? Ne yapabilirdi bana? Bir haftalığına nereye gidecekti? Beni ondan başka kim koruyordu? Neden sorularıma cevap verilmiyordu ve neden onsekizime gelmemi bekliyorlardı? O fotoğraflara ne olmuştu? O fotoğrafları çekerken neden Yusuf huzursuz olmuştu ve o gittiğimiz yer neresiydi? Bu sorular beynimde dolaşırken mutlu olamıyordum, uyuyamıyordum. Hepsinin cevabını bir bir alacaktım, emindim, ama şuan tek bir tane bile işe yarar tahminim yoktu. Saatlerce yatağımda dönüp durdum. Okula gitmem lazımdı yarın, ama uyuyamıyordum. Saat ikiyi geçiyordu. Gözümden uyku akmasına rağmen aklımdakiler yüzünden uyuyamıyordum. Hemen aklıma o duvarın oradaki karaltı geldi. Acaba hala orada mıydı? Büyük bir hızla pencereye fırladım, etrafa bakındım ama hiç kimse yoktu. Derin bir nefes aldım. İçime bir korku yerleşti yeniden. Kıtmir de yoktu yanımda. En azından o az olsa da beni rahatlatırdı. Bunları düşünürken uyuya kalmışım. Sabah annemin seslenmesiyle uyandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİMİN KOLLARINDA
Ficção AdolescenteKaranlık yolda ne olacağını bilmeden gerçeğime doğru yürüyordum, gerçeğim bana acı verecekti ve ben aşık olduğum adamın benim katilim olduğunu öğrenecektim. Siyah gözlerinde ki aşkın yalan olduğunu sadece saf nefret olduğunu.... Hayatta kalabilmek i...