YAZLIKTA BİR GECE

1.1K 75 0
                                    

"Otel yerine Neriman'lara bırakayım?"

"Onu aradım ama evdekilerle kavga etmiş, çıkmadı telefona, hiç sormadım ben de."

"O zaman ben yazlığın anahtarını alıyım evden, oraya gideriz olur mu? Otelden daha güvenilir." Biraz düşündüm.

"O kadar düşünme canım, benim daha önce kimseye zarar verdiğim görülmemiştir. " Gülümsedim, ne diyeceğimi bilmiyordum. Eve geri mi dönsem diye düşündüm ama Adem bana çok iyi geliyordu. Ve eve dönmek istersen çok alınabilirdi bende kıyamazdım ve itiraf etmek gerekirse bu düşünce heyecanlanmama neden oluyordu...

"Tamam, olur. Nerde yazlığınız?" rahatlamıştı. "Ereğli'de. Ama önce bizim eve gitmemiz lazım, ben anahtarı alayım, öyle gideriz."

"Tamam, olur." dedim yalnızca

İlk önce dediği gibi onların evine gittik, sonra markete uğrayıp yiyecek bir şeyler aldık. Uzak değildi. 15 dakikada vardık evlerine. Annem nasıl bulduysa Adem'in numarasını bulmuş. Tam kapıyı açarken aradı Adem'i. Ben tanıdın numarasını, açma dedim ama açtı. Kış soğuğunda kapı önünde onların konuşmasını dinlemek istemiyordum ama merak ettiğim için dinlemeye başladım. Adem ise

"Efendim Elif abla... Evet yanımda... Bu akşam epey bir sinirli. İzin verirseniz, bu akşam eve gelmese, biraz sakinlese. Ben göz kulak olurum ona... Bana güvenmiyor musunuz Elif abla? Ben ona zarar verir miyim hiç... Eğer bir şey olursa hemen haberdar ederim... Tamam ben söylerim ona, açar telefonunu, yarım saatte bir arar haber veririz...Çok teşekkür ederim... İdil bana emanet, siz merak etmeyin... Çok teşekkür ederim, iyi akşamlar.... Tamam ben onu sakinleştirmeye çalışırım, yarın sizden özür diler." konunun ne olduğunu tahmin etmek pek de zor değildi.

"Ay annen de ne zor ikna oluyor ya." Hafifçe gülümsedim.

"Ama sana güveniyor, yoksa asla izin vermezdi." Kapıyı açtı, hemen kaloriferi açtı ama ev buz gibiydi. Dışarıdan tek eksiği rüzgarın olmamasıydı. Salona geçtik, klimayı açmaya çalıştı ama çalışmıyordu. Dışarı çıktı, kömürlükten elektrikli sobayı getirdi. Yazlıkları dağ evi konseptinde ama denize sıfır, küçük ve sevimli bahçesi olan bir evdi. Adem marketten aldıklarını yerleştirirken, ben de sobanın fişini takıp karşısında ısınmaya çalışıyordum. Adem geldi hemen yanıma kalçasıyla hafiften vurdurup kendine yer açtı.gülümseyerek ona baktığımda üstünde montunu olmadığını gördüm.

"Üşüyeceksin, montunu da çıkarmışsın." Elini belimde hissettim.

"Sen yanımdayken hiçbir şey hissedemiyorum ben."

"Nasıl yani?"

"Aşk bu olsa gerek. Ne üşüyorum, ne acıkıyorum, hissettiğim tek bir şey var." Elimi tutup göğsüne götürdü, kalbinin üstüne koydu.

"Kalp atışlarım." Kalbi benimkiyle yarışabilecek kadar hızlı atıyordu. Hiçbir şey söylemeden ona sarıldım. Saçlarımı okşuyordu.

"Hadi bakalım yemek hazırlayalım. Ben de montumu çıkardım ve mutfağa yöneldim.

"Hadi bakalım, aşçı sensin, nasıl yapılırmış yemek bana öğret!" Diye takıldı bana. Sonradan anladım ki, mutfağa su içmek dışında hiç uğramamış birisiydi. Patatesleri gösterdiğim gibi soymaya çalışıyordu ama bıçak tutmasını bilmediği için o görevi ondan geri aldım. Tencereye su koymasını ve onu kaynatmasını istedim. O tencereyi bulup, suyu içine koyup, ocağı yakana kadar, ben patatesleri soyup, doğramaya başlamıştım bile. Ben de tavayı bulup patatesleri ve köfteleri kızartırken, su da kaynamıştı ve makarnaları suya saldık. Hemen başka bir kapta salçayı, evde tek yenebilecek şey olan soğanı ve baharatları atarak sos yaptık ve makarnanın üstüne döktük. Yemeğimiz hazırdı, mutfağı toplayıp soframızı kurduk. Ev de ısınmaya başlamıştı. Tabağımıza yemeklerimizi doldururken

KATİLİMİN KOLLARINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin