Annem arkasında bağırıyordu. Efsun abla da onu tutmaya çalışıyordu. Yeniden yürümeye çalıştım ama yapamadım, Yusuf bana engel oluyordu.
"Bırak!" diye bağırdım.
Sesim yankılanıp yeniden bana döndü. Yusuf beni kucağına aldı. Bırakması için tepiniyordum ama fırsat vermiyordu, kurtulamıyordum elinden. Kıyıya doğru yürümeye başladı. Bağırıyordum ama beni dinlemiyordu. Kıyıya geldiğimizde beni annemin yanına değil de başka bir yere doğru götürüyordu.
"Biz biraz konuşalım. Sen de sakinleş Elif abla!" Annem ise olduğu yere çöktü, ağlamaya başladı. Ben de çırpınmıyordum artık. Beni annemlerin pek göremeyeceği kayıkların arkasına götürdü. Kucağından yavaşça indirdi. Boynuna sarılıp ağlamaya başladım.
"Özür dilerim, özür dilerim, çok özür dilerim. Kendimi kaybettim, çok özür dilerim. Ben ben ben..." ağlamaktan konuşamıyordum. O ise saçlarımı okşuyordu, sakinleşmemi bekliyordu.
"Şşşş dur biraz, önce dinlen, sonra konuşacağız."
"Ama ama ben böyle olsun istemedim. Yeminle böyle olsun istemedim. Benim o suda ne işim oldurdu ki. Ben canıma kıyamazdım. Ben yapamazdım böyle şeyleri. Çok çok pişmanım, affedin beni" hiçbir şey demedi bende konuşamıyordum.
"Hadi gel arabaya gidelim. Donacaksın burada, evde konuşalım."
"Hayır ben gelemem. Anneme ne diyeceğim, yapamam. Annem beni affetmeyecek. Bir çocuk için yaptığıma bak!" Bu sözlerimi duyunca sertçe çekti kolumu, o önde ben arkada hızla yürümeye başladık annemlere doğru.
Annem beni görünce ayağa kalktı. Üstüme yürümeye çalıştı. Bıraksalar beni parçalayacaktı. Avazı çıktığı kadar saydırıyordu bana
"sen gerizekalısın aptal ne yaptığını sanıyorsun beni düşünmedin mi hiç yazıklar olsun sana" Yusuf onu da sakinleştirmeye çalışıyordu.
Arabaya bindik, ben ön koltukta onlar arka koltuktaydı. Annem arada bir kendini kaybederek saçıma yapışıyordu. Efsun abla kurtarıyordu beni elinden. Ben ise sadece oturuyordum, hiçbir tepki vermiyordum. Ağlamama engel olamıyordum. Eve geldiğimizde hemen odama geçtim. Yusuf da üstünü değiştirmeye eve gitti. Efsun abla ise annemi mutfağa götürmüş, ilaçlarını veriyordu. Sakinleşmesini sağlamaya çalışıyordu. Ben üstümü değiştirip, büyük bir pişmanlıkla yatağıma yattım. Yatağımı yumrukluyordum, yüzümü gözümü yoluyordum. Pişmanlık hayattaki en kötü duygudur. Hiçbir şey onun kadar etkilemez insanı. Ne aşk, ne nefret, ne ölüm, ne de korku, aklına ne gelirse...
"Konuşalım mı artık?" Hiç kıpırdamadan başımı hayır anlamında salladım.
"Çok utanıyorum Yusuf. Lütfen konuşmayalım." Yatağıma doğru yaklaştı. Kenarına oturdu. elini saçıma götürdü.
"Peki nasıl istersen. Annen odasında yatıyor. Biz bu akşam buradayız. Bir şey istersen bize seslen. Annenin odasına sakın gitme!"
Ben daha çok ağlamaya başladım, kendimden nefret ediyordum. Kimse bunu hak etmemişti. Hani ben çok güçlü olacaktım. Sessizce kapandı odamın kapısı ve ben de karanlıkla baş başa kaldım. Korkum umrumda değildi. Ben kazandığım her şeyi kaybetmiştim. Belki de annem babamın öldüğü zamana geri dönmüştü. Hastalığı başa dönmüştü. Kendini kaybedip insanlara zarar vermeye, en önemlisi de kendine zarar vermeye başlamıştı. Yusuf'a seslendim. Yavaşça girdi odaya ışığı açtı.
"Efendim?"
"Konuşalım mı?"
"Tabii."
"Annem nasıl, iyi mi?"
"Biraz daha iyi, ilaçlarını içti sakinledi biraz." Sustum, annemi ne hale getirmiştim, utandım kendimden.
"Pişmanlık dimi?" Başımı salladım, yeniden gözlerim doldu.
"Bilirim o duyguyu, ama sen atlatacaksın, bunu da biliyorum. Bu yaptığın hatayı bir daha yapmayacaksın. Çünkü cana kıymak bize yakışmaz, onu Allah alabilir. Şanslıymışsın ki biz yetiştik. Yaşadıkların kolay değil, ama bir şeyi yaparken seni sevenleri de düşün."
"Yaptığım büyük yanlış, biliyorum. Afedilebilir gibi değil, ama o an bunları düşünemedim. Sadece ölümü hissettim. Soğuktu, karanlıktı ama rahattı. Denizin ortasında ışıkları yanan gemiydi. Ona gidince hepsi son bulacaktı. Her şey bitecekti. Rahata erecektim. Başka hiçbir şey düşünmedim." Başını geriye attı.
"Yaşadıklarımızı değiştiremiyoruz ama yapacaklarımız kendi elimizde. Biz bunları düşünmeliyiz. Bak, önümüzde çok önemli bir süreç var ve sen bu zamanda çok dikkatli olmalısın. Sağlam durmalısın. Seni rahatsız eden her ne varsa ondan kurtulmalısın. En önemlisi annen için yapmalısın bunu. Bak, annen babanla tanıştıktan sonra ailesini kaybetti. Anneaneni, dedeni, teyzeni, babaanneni, sonra babanı ve kardeşini. Sen onun tek dayanağısın. Sen olmazsan o niye yaşasın ki?"
Sessizce dinledim onu, hiçbir şey söylemeye yüzüm yoktu. Konuşmamız bitince annemin yanına indik. Beraber konuştuk annemle. Özür diledim, yalvardım, ayaklarına kapandım. Hiç konuşmadı benimle. Ağlayarak odama döndüm. Onlar biraz daha konuşmalarını sürdürdüler. Işıklar söndü ev karanlığa gömüldü. Dün akşam da uyumamıştım ve yorgun düşmüştüm, uyumuşum. Sabah kalktığımda bir el üstümdeydi, Yusuf sandım hızla döndüm, annemdi. Ben uyurken yanıma yatmış ve uyumuştu. Hiç fark etmemiştim. Ben de ona sarıldım öperek uyandırdım onu. İkimizin de keyfi yoktu ama birbirimize moral vermeye çalışıyorduk. Odamdan çıktığımda evde kimsenin olmadığını fark ettim. Efsun ablayla Yusuf gitmişti.
Yeniden yatağıma döndüm. Çıkmak istemiyordum yatağımdan. Penceremden sızan ışığı da istemiyordum. Kalkıp kalın perdeyi çektim. İçerisi karardı azda olsa. Bir araba dolusu dayak yemişim gibi hissediyordum konuşmaya halim yoktu gözlerimi bile açmaya halim yoktu ben neler yapmıştım kendime hepsinin suçlusu bende cahildim...
Adem geldi aklıma. Rüya olmasını o kadar çok isterdim ki, ama değildi. Onunla en yakın zamanda konuşmam lazımdı. Neden böyle yaptığını anlamalıydım. O da beni seviyordu, biliyordum ama neden böyle yapıyordu? Beni neden üzüyordu? Dedikleri doğru değildi, biliyordum, ya da ben öyle olsun istiyordum. Kafayı yiyecektim. Annem de işe gitmemişti, oda yatıyordu. Kapı tıkırdaması duydum. Efsun abladır diye hiç kalkmadım yerimden, ki düşündüğüm gibiydi. Efsun abla bize bakmaya gelmişti. Benim odama girdi. Halimi hatırımı sordu. Dayanamayıp sordum.
"Efsun abla, benim acilen Silivri'ye gitmem gerekiyor." Kesin birşekilde redetti isteğimi. Haklıydı, daha dün akşam intihar etmeye çalışmıştım.Bana nasıl güveneceklerdi. Ama onları atlatmanın bir yolu olmalıydı. Midembulanıyordu, sinirlerim bozuktu. Gizlice hazırlandım. Balkona geçtim, etrafımabakındım, büyük bir ihtimalle beni takip ediyorlardı, ama umurumda değildi. İlkminibüse bindim hemen. Telefonum yoktu, beni koruyacak bir şey yoktu, hiçbirşeyim yoktu. Adem'i nerede bulurum, onu bile bilmiyordum. Aklıma evleri geldi.Onların oradaki durakta indim. Zillerini çaldım ama açan olmadı, tekrardan çaldım.Nafileydi. Evde kimse yoktu. Başka nerede bulabilirdim ki onu? Ereğli'yegitmemiştir diye düşündüm. Zaten evlerini hatırlamıyordum. Aklıma dershanegeldi. Koşarak dershaneye gittim. Sınıfların kapılarını tek tek açıp baktım,içeride ders işlendiği umurumda bile olmadan. Ama orada da yoktu. Müdürünodasına çıktım, beni görünce şaşırdı. Adem'le Fırat'ı sordum bir an tereddütetti ama önemli bir şeyin olduğunu anladığı için bana bir alışverişmerkezindeki kafede oturduklarını söyledi. Hızla çıktım odasından kafeninnerede olduğunu bildiğimden zorlanmadım bulurken. İçeriye girdiğimde gözlerimeinanamadım. Hiç görmek istemediğim bir manzarayla karşılaşmıştım. 4 kişilik birmasada oturmuşlardı, masada 4 tanede bira bardağı vardı. Fırat, Adem ve ikitane de kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİMİN KOLLARINDA
Roman pour AdolescentsKaranlık yolda ne olacağını bilmeden gerçeğime doğru yürüyordum, gerçeğim bana acı verecekti ve ben aşık olduğum adamın benim katilim olduğunu öğrenecektim. Siyah gözlerinde ki aşkın yalan olduğunu sadece saf nefret olduğunu.... Hayatta kalabilmek i...