Merhaba tatlı okurlarımmm, biliyorum arayı biraz fazla açtım ve bunun için hemen diğer bölümü de düzenleyip paylaşacağım lütfen sizde okuyup yorumlarınızı benimle paylaşırsanız yeni bölüm yazmak için yanıp tutuşabilirim. hepinizi seviyorumm,
iyi okumalar...
Farklı şeyler düşün bebeğim güzel şeyler düşün her şey yoluna girecek göreceksin....
Yarın dershane vardı vee Adem'le buluşacaktık. Bakalım hangi gün yemeğe çıkacaktık çok merak ediyordum ve heyecanlıyordum. Onu düşününce karnımda biranda kelebekler hareketlendi. Yeniden bir gülümseme yerleşti yüzüme, bir uyuşma girdi bütün bedenime. Ben aşık mı oluyordum yoksa? Çok kısa bir süre değil miydi bu, bir hafta kadar bir süre yeterli miydi ? Ama onunla çok şey yaşamıştım bu bir hafta içinde ve devamı da gelecekti, biliyordum. Onunlayken mutluydum, çok yakışıklıydı, karmaşıktı. Karakteri çözülmeyi bekliyordu ama çözemiyordum. Bu da ona ayrı bir gizem katıyordu ve beni çekiyordu kendine. O da bana karşı boş değildi, biliyordum... Beni öperkenki hali hala gözlerimin önündeydi. Sanki o anı yavaşlatarak bize iyilik yapmıştı. Belki de aldığım nefesi onun kokusuyla birleşmesinin bana verdiği hazzı biliyordu ve bu durum onun da hoşuna gidiyordu.
Annemin yatağına sığıştık ikimiz de. Mutluluk veriyordu anne kokusu. Hiç annesinin kokusunu duymadan ölüp giden insanlar aklıma geldi. Üzüldüm... Ne büyük bir acıydı...
Anneme daha çok sarıldım. 'Allah'ım ne olur bu kokuyu ömrümün sonun kadar duyayım' diye dua ettim. Işıkları kapayalı bir saati geçiyordu ama ben uyuyamıyordum. Olaylar aklıma geliyordu. Kendimce mantıklı sebepler buluyordum. Sonra onları çürütecek başka sebepler. En sonunda hepsi karışıyordu. Yusuf'u düşünüyordum. Neden aklımdan çıkmıyordu bu çocuk? Yoksa düşüncelerime girme yeteneği mi vardı? Hep onu hatırlamamı mı istiyordu? Yoksa o da beni düşünüyor diye mi bende onu düşünüyordum? Bilimsel araştırmalara göre 'birini nedensiz bir şekilde düşünüyorsanız, o da sizi düşündüğü içindir' diye bir şey duymuştum. Aslında pek de katılmıyordum bu söze. Mantık hatası var gibi geliyor. Yusuf 'haftaya geleceğim' dedi ama hangi gün olduğunu söylemedi. Zaten o gittiği gibi bunlar geldi başıma. Evet, Yusuf doğru söylüyordu, o beni koruyordu, bunu nasıl yapabiliyordu bilmiyorum ama o varken bana bunu yapamamıştı. Ortamı boş buldu, saldırdı bana gavat herif.
Off... Yusuf'un bir sözü geldi aklıma: "Eğer ona karşı bir şey hissetmeye başlarsan, o anda benim yapabileceğim bir şey kalmaz" demişti. Adem hakkındaki düşüncelerimi nasıl biliyordu? Daha o zamanlar ben bile ona karşı bir şey hissettiğimi anlayamamıştım, o nasıl anlamıştı? Ama karalıydım. Yusuf gelene kadar, bana olayları anlatana kadar, Adem'e duygularımı ifade etmeyecektim. Yusuf beni koruyordu, bunda da bir bildiği vardı. Belki bir kıskançlıktı çünkü Yusuf benden hoşlanıyordu. Adem'i kıskanıyor da olabilirdi ama bunların cevabını bir tek o biliyordu kafam şişmişti sorular bitmiyordu her dakika bir yenisi geliyordu bir diğerini düşünürken.Bunları düşünürken uyuyup gitmişim.
Alarmın sesiyle uyandım, hemen kalktım. Hazırlandım ve Adem'i görmeye hazırdım çok süslenmiştim çoook. Neriman'la buluştuk. Annemle birlikte kahvaltı etmeme rağmen Neriman'la da ettim. Olanları harfi harfine anlattım. Artık bana inanan gözlerle bakıyordu, sonra eli yarama kaydı
"Pislik herif" dedi sinirlendiğini daha fazla saklayamayarak. Sonra devam etti
"Ya nasıl fark edemedin neyle vurduğunu?"
"Benim yerimde sen olsaydın bayılırdın, bırak neyle vurduğunu görmeyi, sonra ki hayatında bir daha bir şey göremezdin." Abartmıştım, hatta fazla abartmıştım, o da farkındaydı ama haklı olduğumu bildiği için sustu. Canımın derdine düşmüştüm, bana neyle vurdun diye mi soracaktım. Te Allam ya...
Sınıfın kapısından girdim. Adem herkes gibi beni de şaşırtmayı başardı. Bugün erken gelmişti, hatta ilk o gelmişti. Herkes bu konuyla ilgili şakalar, kendilerince mizahı düşük espriler yapıyorlardı. Hemen yanına oturdum. Selamlaştık. Elini yanaklarıma götürdü. Tabi ben yine şok.
"Ooo üşümüşsün." Bu hareketi bütün hareketleri gibi öküzce hoşuma gitmişti.
"Ne yapalım, bir on sekizimize girmedik ki bir arabamız olsun. Yürüyerek gelince üşüyorsun." Dalgaya vurmuştum hemen. Gülümsedi
"Sen on sekizine gel de tek sıkıntın araba olsun." Duygusuz bir ifadeyle söyledi bunları.
"Ya doğru diyorsun." diyerek katıldım ona. On sekizime girdiğim an neler olacaktı kim bilir. Keşke tek derdim o olsa diye düşündüm ama hiç açık vermek istemedim. Zaten bir şey bilmediğimden bir şey de söyleyemezdim.
"Yarın okuldan alırım seni olur mu?" Anlamamıştım.
"Neden?" diye sordum. Hafifçe gülümsedi.
"Bana yemek sözün var. İyileştiğine göre, benim istediğim bir gün, yani yarın, beni yemeğe çıkartıyorsun."
"Bu kadar çabuk beklemiyordum ama tamam bana uyar."
"Bu akşam diyecektim ama geç kalırsın diye yarına erteledim. Bak ne kadar düşünceliyim, görüyor musun?" Yine şımarmıştı, bu çocuğa her davranış yakışıyordu. Bir insan sinirliyken de, şaşırmışken de, üzülmüşken de ve böyle şımarırken de mi bu kadar tatlı olabilirdi evet olabilirdi tabi ki ve gülerken ki halini söylemiyordum bile.
Derse girene kadar konuşmaya devam ettik. Onunlayken zaman nasıl geçiyor anlayamıyordum. Her zaman konuşacak bir konu bulabiliyorduk. Gülüşüyorduk, bazen sinirleniyorduk ama uzun sürmüyordu, tatlı atışmalardı onlar. Bana bakarken eskisi gibi bakmadığını biliyordum. Gözlerine baktığım zaman bayıldığımda çok farklıydı, şimdi çok farklı. O zaman nefret eder gibi ama bunu saklar gibi bakıyordu, sinsice, ama şimdi gözlerinin içi parlıyordu. Belki de benim uydurmalarımdı ki bu büyük bir ihtimaldi. Gözlerinin parladığı kesindi ama. İlk başlarda bana nefretle bakmıyordu belki de ama ona hala tam olarak güvenemiyordum. Yusuf'un verdiği güveni bana veremiyordu. Ama onu seviyordum. Bu hoşlanma duygusunu da geçmişti, aşk değildi... bu sevmekti. . . Her güldüğünde o gamzesi sanki dans ediyordu. Kendine daha çok hayran bırakmaya çalışıyordu.O simsiyah gözlerine baktığımda içim eriyordu Matematikte yardımcı bile oldu bana. Halime hocada kuyruğunu kıstırmış bize ders anlatıyordu Daha önce Fırat'ın babasının müdür bey olduğunu bilmiyormuş. Öğrenince de böyle uysallaştı demek ki ezik.
Çıkışta Neriman'la kol kola girmiş, merdivenlerden iniyorduk. Sahilde gezecektik. Kapı önünde Fırat'la Adem sigara içiyorlardı. Onların sigara içtiğini bilmiyordum. Beni görünce hemen attı sigarasını Adem. Sigaraya alerjim olduğu için ona minnettar kaldım.Ağzımı açıp tam merhaba diyecektim ki Neriman beklenmeyen bir atılımda bulundu ve Adem'lere
"Sahile gidiyoruz. Zamanınız varsa siz de gelsenize bizimle. Tabiiisterseniz" dedi. İkisi de dünden razıymış gibi atladılar konuya. Onlar dasahile gitmeyi planlamışlar ama vazgeçmişler sonradan. Arabayla gitmeyi teklifettiler. Biz yürümek için gidiyorduk zaten sahile ama ayıp olmasın diye bir şeydemedik. Bindik arabaya. Neriman'ın koluna hafifçe vurdum teşekkür babında. Oda anlamış olacak ki göz kırptı bana. Kısa bir süre sonra sahile geldik. Biraz yürüdükten sonra bir kafeye oturduk. Onlar bira istedi, biz de filtre kahve ve türk kahvesi söyledik.Bayılırım türk kahvesine, kokusu bile mutlu eder beni. Konuştuk yarın kiyemekten bahsettik. Neriman ilk defa duyuyor gibi yapıyordu. O anda onunyanaklarını sıkıp öpmemek için zor tuttum kendimi beni bozmamıştı. Okuldakikomik anılarımızdan bahsettik. Yaşadığımız bazı olaylardan konuştuk. Keyiflibir sohbet ettik. Hava kararmaya başlayınca maalesef ki kalktık. Bizi durağa kadarbıraktılar. Oradan da minibüse bindik çok beklemeden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİMİN KOLLARINDA
Teen FictionKaranlık yolda ne olacağını bilmeden gerçeğime doğru yürüyordum, gerçeğim bana acı verecekti ve ben aşık olduğum adamın benim katilim olduğunu öğrenecektim. Siyah gözlerinde ki aşkın yalan olduğunu sadece saf nefret olduğunu.... Hayatta kalabilmek i...