Adsız Bölüm 1

52.3K 715 52
                                    

Elindeki dilekçeyi ve yanına ilştirilmiş notu dikkatle okuduktan zarfa geri koydu. Sandalyesinden kalkıp ceketini düzeltirken masanın üzerindeki ofis telefonun düğmesine bastı. "İstanbula ilk uçakta yer ayırt"
"tamam efendim, dönüş için hangi tarihe rezervasyon yapalım"
"Sadece gidiş olacak"
Kadın şaşırarak dudağını hafifçe büktü "peki efendim efendim" .

Dönüş yolunda Zihnimde İstanbul' la ilgili canlanan anılar ve yaşadığımız deli dolu güzel günleri dün gibi hatırlıyorum. Annemin fakülteden en iyi arkadaşı Nazan teyzenin fındıklı kekleri, evcilik oyunu arkadaşım Sibel, Nazan Teyze'nin İngiliz soğuk nevale eşinden oğlu ilk ve tek aşkım, en iyi arkadaşım Jemie Murat... Master için Londra'ya giden Nazan Teyze'nin aniden aşık olup evlendiği adam Martin Grek: İngilizlere özgü soğukluk ve kibirlik tam da bu adam için birebir uyuyordu. Her zaman ailesine ve çevresindeki herkese karşı ciddi,otoriter, disiplinliydi. Bir defasın da Murat babası için o çok acımasız, o bir canavar dediğini duymuştum. Söylediği bu cümle beni o kadar derinden etkilemişti ki ne zaman Martin amcayla tek başıma karşılaşsam korkudan dizlerimin bağı çözülürdü ve babamdan bile bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Saklambaç oynadığımız zaman yakalanmamak için sitemizin yakınındaki kuyuya girmiş, Murat'ın beni bulmasını beklerken uyuya kalmıştım. Annem ve baban tüm akşam beni aramışlar başıma bir şey geldiğini düşünüp ortalığı ayağa kaldırmışlardı. Tabiki daha sonra bir hafta sokağa çıkma cezası da bana unutamayacağım iyi bir ders olmuştu. İlkokulu bitirip mezuniyet törenine gittiğimizde Murat'ın ilk defa beni sevdiğini söylemesi ve dansa kaldırıp yanağımdan öpmesi hayayımın en unutulmaz en güzel anıydı. En kötü anım da malesef babamın tayini yüzünden İzmir'e gitmek zorunda kalacağımızı öğrendiğim ve Jemie Murat odasındaki tüm eşyaları kırıp saatlerce ağlaması ve benim bir hafta açlık ve üzüntüden hastanelik duruma gelmem olmuştu. O günü asla unutamam, ilk defa ağlayıp 'Ezgi gitme ben sana çalışıp bakarım yalvarırım seni çok seviyorum' dediğinde gözlerine bakıp ağlamaktan sesim kıslımş halde 'gitmem gerek babam annem beni bırakmaz ki bende çok üzgünüm ama söz veriyorum seni hep seveceğim' deyip arabaya bindim. Otomobilin arkasından koşarak 'gitme ne olur' diye ağlayarak bağırması hala kulaklarımda çınlıyordu. Tam 10 yıl oldu istanbul'u, evimizi ve Murat'ı görmeyeli. Eskide anılarımda kalan en güzel günlerimin geçtiği o zamanları çok özledim. Neler değişti İstanbul'da, sitemizde, ilk aşkımda bilmiyorum ama benim hayatım tamamen değişti. Okul bitti. Hayalimdeki tek meslek olan hemşirelik fakültesinden sonunda mezun olmuştum. Artık herşey yoluna girdi bizimkilerle konuşup gerçek evime ve yaşayamadığım aşkıma dönme vakti derken Babamın ölümü hayatımızı tam bir çıkmaza sokmuş, kaderimi ilmek ilmek örmeye başlamıştı. Babamın mezarını bırakmayacağını sandığım anneme artık burada kalmamızın anlamsız olduğunu babamın hep bizimle olacağını ısrarla söylerek İstanbul'a tayin almasını sağlamam özlemlerimi ve ilk aşkımı arkada bırakıp yaşanmayan daha nice güzel günlerin acısını her zamanki gibi bir kere daha hatırlattı. Annem İzmir'de babamın cenaze işleri ve resmi yazışmalarını hallettikten bir süre sonra tam yola çıkacakken İstanbul'da ki kiracı bir süre daha evi boşaltamayacağını ve ek süre istediğini söyleyince bütün planlarımız alt üst oldu. Annemin bir hafta içinde işe başlayacak olması ve bizim daha kalacak bir evimizin olmaması yüzünden evimiz boşalana kadar ki süre Nazan Teyze'nin misafiri olacaktık. Nazan teyze bizim gidişimizden bir yıl sonra kocasını ısrarıyla Londra'ya taşınıp kariyerine orada devam etmişti. Bir kaç yıl önce de eşinden ayrılmış Murat'ın okulunun bitmesini bekledikten sonra tekrar yalnız vatana dönüş yapmıştı. Biraz meşakkatli uçak yolculuğundan sonra annemin söylediği söz boğazıma yumru gibi oturdu.: "Bizi murat alacak" Nasıl yani söyşediği cümle karnıma sanki yumruk yememe sebep oldu. Murat Türkiye'de ve beni başsağlığı için bile aramamıştı. Gerçi gittiğim günden beri beni hiç aramaış hiç bir mektubuma cevap vermemişti. Onu yine görme fikri kızgınlığımı ve tekrar görmenin heyacanıyla kalp atışımı arttırmaya yetti. Nasıl biri olmuştu acaba? Hala küçüklüğündeki gibi kısa ve hafif tombul muydu? Nasıl göründüğü önemli değildi ki o benim ilk ve tek aşkımdı. Asla unutamadığım... Murat'a hem deli gibi sarılmak hem de beni neden hiç arayıp sormadığı için yüzüne okkalı bir tokat atmak için can atıyordum. Bavullarımızı almaya giderken onu tekrar görmek ve hazırlıksız pespaye halimle karşılaşmak beni çok üzmüştü. Onu göreceğim ana kadar geçmeyen dakikaları beklemek zorunda kalacağımızı merak ediyordum. Uçaktan indiğimiz anda insanlar birbirlerini sollayarak acele ile valizlerini almak için bantın önündeki yerlerine geçtiler. Umarım valizlerimiz karışmaz, özellikle benim valizlerim zaten İstanbul'a gelemenin heyecanı ile uyuyamadığım için adeta tükenmiştim. Annem saçımı kulağımın arkasına itip 'heyecanlı mısın?' diye sorunca içimde Murat'ı tekrar göreceğimin mutluluğunu gizlemek için biraz abartılı umursamaz halimi takınıp 'eh işte' diye geçiştirdim. Şaşırmış gibi yüzüme bakıp 'Tatlım, dönme fikrini çok istediğini söylemiştin şimdi ne oldu da böyle diyorsun. Her zaman ki gibi bana güven verici anne şefkati gösterip yanağımı öptü. 'Bundan sonra herşey şey harika olacak söz veriyorum' dediğinde hafifçe gülümseyip; 'Ben iyiyim anneciğim biliyorum her şey harika olacak' dedim. İçimdeki heyecanı saklamak için dikkatimi yeniden valizlerin geleceği banta çevirdim. Her şey film şeridi gibi hafızamdan yavaşça geçmeye devam ediyordu. Oyunlarımız, bayramda şeker toplamamız, oyuncak bebeğime anne baba oluşumuz, büyüdüğümüzde yapcağımız tatiller, evlilik hayallerimiz, çocuklarımız ah ne güzel günlerdi. Öylesine anılara dalmıştım ki annemin çalan telefonu beni geçmişten ışık hızıyla şimdiki zamana getirdi. 'Tamam Nazan'cım sorun değil ben zaten sana söyledim hayatım taksiyle geliriz' Murat gelmiyordu. Bizi almaya geleceğini duyduğum o andan itibaren planladığım romantik karşılaşma hayallerimin tuz buz olup üzerime yıkılışını hissettim. İçimdeki kız ellerini kavuşturup hüngür hüngür ağlıyor, yüzümdeki tüm neşe yerğni hüzne bıraktı. Anneme boş gözlerle bakarken ' Murat gelemiyormuş acil müvekkiline gitmesi gerekiyormuş biz taksiyle gideceğiz' Başımı valizlerin geldiği yöne çevirerek bu nasıl bir şans Allah'ım diye içimden lanetler yağdırıyordum. Ben gelmiştim ve o müvekiline gitmeyi tercih etmişti nasıl bizi almaya gelemez, beni özlemedi mi? Çok mu önemliydi yada ölüm kalım meselesimi ki gitmesi gerekiyordu? Ne olursa olsun bizi almaya gelmemesinin hiçbir bahanesi olamaz benden daha önemli hiçbir şey olamaz diye düşündüm. İçimdeki kız ayaklarını yere vurup çığlık atarken sinirden saç diplerime kadar kızardım. Annemin arkasından valizleri düşe kalka taşıyarak yetişmeye çalışırken 'anne biraz yavaş yürü' diye bağırdım.

Toprak ve Ateş  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin