Adsız Bölüm 2

27.7K 617 36
                                    

Bir an; kısacık bir an gözlerinde bir şey yakaladım sandım. Öyle karşısına çıktığımda ne düşündüğünü bilmek için her şeyi yapardım. Bir hışımla evden çıkıp arabasına binerken Sibel hala şaşkınlıktan ağzı açık öylece arkasından bakakaldı. Kapıyı kapatınca çığlık atıp

'Çabuk anlat sizin aranızda bir şey olmuş'

Bende sabah olan olayı anlatıp sabahlığımın önünü açtım. Sibel uzun bir ıslık çalıp

' Kızım ne kadar seksi görünüyorsun' deyince saç diplerime kadar kızardım.

Gerçekten öylemi görünüyordum? Sibel her zaman ki gibi abartıyor diye aklımdan geçirip Aynada kendime baktığımda Uzun bacaklar, çok da olmasa iri göğüsler ve kalkık bir popo gerçekten de Sibel'in ıslık çalacağı kadar çekici görünüyordum.

'Kızım sen adamı deli ettin. Bu kesin sana hala aşık, yoksa neden karışsın! O ne bağırmaktı öyle? Kesin sana boş değil' deyip beni umutlandırmaya çalıştı.

Doğru olabilir miydi? Bende çok kısa da olsa bir an bakışlarında hisseder gibi olmuştum. Yok yok kesin ben öyle görmek istedim çünkü hala aşık olan bir adam bu kadar onca yıldır görmediği aşkına bu kadar vurdumduymaz olmazdı.

Sibel'in 'hadi ama sıkıldım gün bitti neredeyse' demesiyle kendime geldim.

Bileğimin ağrısına aldırmayıp merdüvenleri iki iki çıktıktan sonra gardıroptan rastgele tişört ve kot çekip üzerime geçirdim ve Sibel'i artık daha fazla kızdırmamak evden çıktım.

Dışarı adım atar atmaz bunlatıcı sıcak hava hafif esintisiyle yüzümüzü yaladı. Bugün İstanbul çok sıcaktı. Kol kola girip sitenin dışından sahil yoluna doğru yürürken bileğimin hala sızlaması canımı yakıyor ama arkadaşımla geçireceğim hasret dolu günü engellenmesini istemiyordum.

Sibel hafifçe gerinip 'ne kadar güzel bir gün değil mi?

Ben hala sabah olanları düşünüp etkisinden kurtulmaya çalışırken 'evet' diye geçiştirdim.

'Hadi ama Ezgi Murat sana boş değil ben hislerimde yanılmam'

Aynı şekilde hissetmemize şaşırarak ve içimdeki kız da ısrarla 'sana hala aşık ' derken yine bana karlı çıkıyordu. Peki, neden böyle davranıyordu? Ne kadar üzüldüğümü bugün görmedi mi? Sibel söyledikleeimi duymaöazloktan gelerek ' Aaa bizimkiler' deyip kolumu çekiştirmesiyle atık bu konuyu unutup konuşmamaya karar verdim. Bir gurup gencin oturduğu kafeye doğru yürürken Sibel gür sesiyle ' Millet ne haber' diye bağırıp el salladığında Tüm gözler ikimizin üzerine çevrildi. Yanlarına gidip arkadaşlarını tanıtırken Ziya denen çocuk hariç, diğerlerinin de bizim sitede oturduğunu öğrendim. Meraklı gözlerle Sibel'e bu kim der gibi bakıyorlardı. Erkeklerin kendi aralarında fısıldaşıp;

'kıza bak harika'

Hakkımdaki fikirlerini duyunca her zaman ki gibi yüzüm kıpkırmızı olmuştu bile.

'tanıştırayım; size bahsettiğim çocukluk arkadaşım Ezgi. İzmir'den kesin dönüş yaptılar, artık bizimle'

Masadaki topluluk içten ve samimi şekilde 'Hoş geldin!' diye bir ağızdan bağırıp gülüştüler. Bende 'Hoş bulduk' deyip gülerek karşılık verdim. Sibel'in hemde aynı fakülteden mezun olduğu arkadaşları mektuplarında anlattığından daha çok hoş ve samimi insanlardı. Elif, Ayşe, Kerem, Selin ve Ziya meslekleri gereği KPSS mağduru oldukları için birkaçı başka meslek dallarına yönelmek zorunda kalmışlardı. Kimi bankacılık yapıyor kimi de mesleklerini dışında alakasız işlerde çalışmaya başlamışlardı. Meslek seçimi ve iş bulma endişesi maalesef Türkiye' de önemliydi ve sadece diploma yetmiyordu. Sohbet ve espriler havada uçuşurken şen kahkahalarla son hız devam ediyordu. Ziya denen çocuk, o kadar komikti ki geldiğimden beri yaşadığım üzüntüleri yaptığı taklit ve espirilerle unutturmuş tüm çene kaslarımı ağrıtmıştı. Zaman o kadar güzel geçiyordu ki o günün ve saatin nasıl geçtiğini anlamamıştık. Annem ve Nazan Teyze'nin geç döneceklerini bildiğim için geç kalmak gibi sıkıntım yoktu. Geri dönüş yolunda giderken hala sohbetimiz ve espiriler devam ederken Murat arabası ile önümüzde aniden sert bir firen yaparak durdu. Orada bulunan herkes Sibel ve ben hariç bu karşılaşmadan memnun benim ise yine kalbim yerinden çıkacakmış gibi heyecanla atmaya başladı. Kendinden emin adımlarla arabasından inip yanımıza geldi herkese tek tek selam verirken gruptaki kızların hayranlık dolu bakışları o kadar belliydi ki utanmasalar neredeyse içine düşeceklerdi. Çocuklarla ayaküstü sohbet ederken kısa bir an gözgöze geldiğimizde öyle öfkeli gözlerle baktı ki korkudan tüm vücudum titredi. Neden öyle bakmıştı? Ne yapmıştım ki? Belki de ben yine abartıyorum yada yanlış anladım diye düşündüm. 'bir süre sohbetlerinin ardından saatine şöyle bir göz geçirip Siz yürüyün beyler ben kızları evlerine bırakırım hava karardı' dedidiğinde kızlar bu teklifi bekliyormuşçasına adeta sevinçten uçarcasına ön koltukta oturmak için yarıştılar. Arabaya doluşup evin yolunu tuttuğumuzda maalesef kızlar yüzünden koltuğun tam ortası bana kaldığı için çok rahatsız şekilde oturmak zorundaydım. Kızlar hayranlıkla Murat'ın araba sürüşünü seyrederlerken dikiz aynasından bakışlarımız buluştu ve gözlerindeki öfke beni bir daha delip geçti. Bakışları küçüklüğümde gördüğüm ve hala bu yaşımda bile aklıma geldikçe korktuğum Martin amcanın bakışlarına o kadar benziyordu ki Allah'tan oturur vaziyetteydim, ayakta olsaydım kesin korkudan bayılırdım. Bana bu kadar öfkeli bakmasının nedenini bir türlü anlamamıştım. Ne yapmıştım ki? Üzerimde gruptaki kızların giyindiği gibi göpüslwrinin yarısını açıkta bırakan elbise yada mini şort da yoktu. Gerçi bu sıcakta evden çıkmadan giysem mi diye düşünmedim de değil.

Toprak ve Ateş  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin