"Hadi lütfen anlat artık. Ne kadar perişan olduğumu görmüyor musun? Yuvamız yıkılacak Suat, Karnımdaki bebeğimin üzerine yemin ederim ki anlattıkların bu odadan dışarı çıkmayacak" kafasında söylediklerimi tartarken gözlerimdeki akan yaşı gördükçe kendiyle olan mücadelesine yavaşça yeniliyordu. Sonunda daha fazla dayanamayıp "tamam anlatacağım ama lütfen ağlamayı kes. Offf Allah'ım ben nasıl ve nerden başlayacağımı bilemiyorum"
Gözlerimdeki yaşı elimin tersiyle silerken Suat'a bir yandan telkinler veriyor bir yandan da anlatacaklarını duymak için sabırsızlıktan deliriyordum. Bir süre tekrar durup düşündükten sonra "hadi oturun anlatacağım ama söz verdiniz anlattıklarım asla bu odadan çıkmayacak ve kesinlikle Murat konuştuklarımızı bilmeyecek" Sibel ve ben sanki sözleşmiş gibi bir ağızdan " tamam söz diye haykırdık. Karşımızdaki koltuğa öğretmen edasıyla oturup bacak üstüne atarken bizde söyleyeceklerini heyecanla bekleyen öğrencileri gibi pür dikkat ağızından çıkacak kelimeleri sabırsızca dinlemeye hazırdık.
" Babanın öldürüldüğü zamanlardan yaklaşık 3 ay önce çok önemli bir dava için Londra'ya gitmiştik. Murat babası ve ben otelin lobisinde dava dosyasının ayrıntılarını konuşurken Murat'ın telefonu çaldı. Birbirimizden sakladığımız hiç bir şey olmadığını sandığım dostum benden son günlerde bir şeyler sakladığını hissetmeye başladım. Bazı konuşmalarında kapılar kapanır bende deli gibi merak ne olduğunu anlamaya çalışmak için hafiyelik oynardım. Yine o gizli saklı konuşmasını yapmak için bizden uzaklaştığı sırada bir bahaneyle bende arkasından masadan kalkıp içimde bitmez tükenmez merak arzusuyla gizlice dinlemeye çalıştım" Sibel ve ben birbirimize bakarken aklımızdan bir sürü senaryolar geçmeye başlamıştı bile.
"Olabildiğince görünmeyeceğim bir yere doğru saklanıp kulağımı konuşmalarına sabitledim. Murat telefondaki kişiye saçmalama çok tehlikeli eğer polis olayı çözerse seni ben bile kurtaramam başka bir yolunu bulacağım sakın benden habersiz bir şey yapma derken dişlerinin arasından tıslıyordu. Sadece o konuşmada hatırladığım bunlar"
Bu kadar mı? Bir süre bekleyip kimseden tek kelime ses çıkmadığını görünce sözlerine devam ettim. "Bu konuşmadan sonra suçsuz olduğunu düşünmen çok saçma. Adam bir telefondaki konuşmalarıyla aklanıyorsa bende birini öldüreyim ama öldürmeden önce itiraz ediyormuş gibi numara yapayım ohh ne ala.Suat gözlerinde ki hüzün tüm yüzüne yayılmış halde "sadece konuşma değil o günlük varya o günlüğü ben daha önce gördüm ama içindeki yazıları okumadım daha doğrusu o felaket yüzünden okuma fırsatım olmadı" dedi ve gözlerini yine yere doğru sabitledi. Sibel iki elini beline koyup hangi felaketten bahsediyorsun diyecekken suat sözlerine devam etmeye başladı. " dava bitmiş Murat her zaman ki gibi yine kazanmıştı ama kazandığımız davanın arkasından çok farklı güçler bize meydan okudu. Zaten dava boyunca İngiltere'nin soylu ve siyasi geçmişi olan aile tarafından sürekli tehdit edilip orta yolu bulunması için Türkiye ve Ingiltere'nin önde gelen siyasetçileri tarafından bir çok teklifler alınıyordu". Sözünü kesip davanın ne olduğunu sorduğumda Suat parmağı ile sus işareti yapıp sözlerine devam etti. " dava bitip tüm protokol işlemleri yapıldıktan sonra bizde ertesi gün ülkeden ayrılıp yurda dönecektik ama o korkunç olay başımıza geldi". Elleriyle alnını ovuştururken yaşadığı acı yüzünden okunuyordu. " Murat ve ben biraz eğlenmek ve stres atmak için son gecemizde babasını tüm dışarı çıkmayın uyarılarına aldırış etmeden otelden çıkıp biraz eğlenmek için Londra'nın ünlü bir gece klübüne gittik. Barda içkilerimizi yudumlayıp Her şey gayet güzel giderken bir kadın yanımıza gelip bizimle sohbet etmeye başladı. Bir süre sohbetten sonra kadın Murat'ın kulağına evime gidelim mi ? Diye teklif etmiş. Murat bir kahkaha atıp hayır güzelim sağol diye geri çevirdi. Kadının gelip Murat'la muhabbet etmesinde tuhaflık bulmadım çünkü Her zaman gittiğimiz her ortamda kadınlar Murat'la ilgilenir evlerine çağırır yada cebine numaralarını sıkıştırırdı. Kadın tamam der gibi başını sallayıp yanımızdan ayrılırken bir anda içinden canavar çıkmış gibi cebindeki silahla Murat'a ateş etmeye başladı. Ortalık bir anda kıyamet alanına dönmüş herkes çıklık çığlığa etrafta koşuşturmaya bağlanıştı. Ben şoka girmiş halde olduğum yerden kıpırdayamıyor Murat'ın kanlar içinde yerde yatışını izliyordum. Sanki oradaymış herşey önümde gerçekleşmiş gibi bir anda çığlık atıp hayır diye bağırırken göz yaşlarım yanaklarımdan deli gibi süzülüyordu. Suat ve Sibel oturduğu yerden kalkıp yanıma gelinceye kadar bayılmışım. Uyandığımda hastanenin acil servisinde kolumda serum karnımda bir sürü alet bağlanmış ve kasıklarımda sancı ile yatıyordum elimi karnıma koyduğum an içgüdüsel ve meslek bilgisiyle bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Bağırıp kimse yok mu diye yardım isterken kasıklarımdaki sancı daha da sıklaşarak sanki bıçak saplanışı gibi bir acıya dönüşüverdi. Olduğum yerden güç bela doğrulmaya başladığım an bir hemşire yanıma gelip lütfen kıpırdamayın Ezgi hanım sizi doğumhaneye götüreceğiz dedi.
" ne olmaz doğuma daha 5 hafta var lütfen bebeğimi kurtarın diye deli gibi ağlamaya başladım." Hemşire bir yandan beni sakinleştirmeye çalışıyor bir yandan da diğer hemşire ve doktorlara bağırıp yardım istiyordu. Bir anda etrafımı bir sürü beyaz formalı kişiler sardı. Beyaz üniformalı biri içlerinden çıkıp makineye baktıktan sonra endişeli gözlerle hadi çabuk doğumhaneye gidelim bebeğim kalp atışı zayıfladı dedi. Beyaz üniformalı adamın sesiyle bir anda acil serviste panik havası beni daha çok korkutmuştu biri elinde serumu tutarken diğeri karnımdaki aletleri çıkarıyor diğerleride yatağı yürüme pozisyonuna getirip tansiyon ve diğer bulgularımı ölçüyordu.
Ameliyathane sanki her zamankinden daha soğuk ve ürkütücü geldi gözüme elim karnımda ağlarken sanki cinnet geçirmiş gibi sana bir şey olursa bende ölürüm artık yaşamanın hiç anlamı yok diye bebeğimle konuşmaya başladım. Etrafımdaki yüzlerine maske takmış doktor ve hemşireler halime aldırış etmeden koluma anestezi ilacını yapmışlardı bile en son hatırladığım koca bir karanlık. Ormandayım çimenler uzanmış gökyüzünü izlerken elimi istemsizce karnıma koyuyorum. Olamaz karnım boş düz eski halinde dite düşünüp korkuyla hızla doğrulduğumda baş ucumda kundaklanmış bir bebek uyuyor. Yüzü ay parçası kızımı kucağıma alıyorum. Bağrıma basıp öpüp koklarken gözlerini açıp bana gülmeye başlıyor. Gözleri gülüşü bana o kadar benziyor ki bir anda ağlamaya başlıyorum. Elini kundaktan kurtarıp elimi tutmaya çalışırken bir anda yağmur yapmaya başlıyor. Endişeyle etrafımda kızımı yağmurdan koruyacak bir şey ararken birinin bana seslenişini duyuyorum.
"Ezgi hanım uyanın hadi"
Gözlerimi zor bela açmaya çalışırken ağzımdan belli belirsiz bir inleme çıkıyor. Allah'ım sanki karnımın üzerinde biri zıplıyormuş gibi ağrı tüm bedenimi felç haline getirmiş sanki.
Gözlerimi iyice açıp hemşirenin kolunu zor bela tutup kendimin bile zor duyacağı halde çok ağrıyor diyorum. Hemşire söylediğimi anlamış gibi merak etmeyin şimdi serumunuza ağrı kesici karıştırdım birazdan ağrılarınız geçecek deyip gülümseyerek odadan çıktı. Sibel başucumda saçlarımı okşayarak canım iyi misin diye ağlamaklı gözlerle yüzüme bakınca kızım kızım nerede diye deli gibi acıya rağmen hafifçe yattığım yerden doğrulmaya çalıştım.
" kızın küvezde tatlım erken geldiği için ciğerleri tam gelişmemiş küveze aldılar"
Kızımı görmek istiyorum lütfen bana kızımı getir deyip ağlamaya başladım.
"Canım nasıl getireyim sen önce kendini toparla sonra beraber görmeye gideriz. Hemşirenin seruma kattığı ilaç kendini göstermiş beni yine uykuya daldırmıştı.
Yine oradayım gökyüzü tüm güzelliği ile üstümde duruyor. Ellerimle sanki tutacakmışım gibi bulutları tutmaya çalışıyorum içimde nedensiz bir mutluluk yüzümde gülümsemeye neden oluyor. Elimi karnıma koyduğumda bebeğim hafif tekmeler atmaya başlıyor. Bir anda yine yağmur yağmaya başlıyor.
Uyku ile uyanıklık arasında kaldığım onda odadaki sesler yükseldikçe aralarında bir sesin gözlerimi açmama neden oluyor. Murat evet bu Murat'ın sesi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toprak ve Ateş (+18)
RomanceMurat sinirle balkonun kapısını açmaya çalışıp kilitlediğimi anlayınca 'aç kapıyı yoksa kırarım' diye bağırdı. sakince telefonu yatağa bırakıp tişörtümü ve sütyenimi çıkardım. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan eşofmanımı ve külotumu da ayaklarımın ucu...