Nazan teyze annemin sorusuyla affalladığımı görünce imdadıma yetişip 'Rıdvan beyin semineri var. Hafta sonuna kadar şehir dışında. Ezgi'de o süre içinde izinli olacak' dedi. Annem tekrar kahvaltısına geri döndüğünde bende Nazan teyzeye minnet dolu gözlerle baktım. Murat aşağı indiğinde utançtan masadan kalkıp müsaade istedim. Odama çıkıp tekrar yatağımın içine girdim. İş meselesi başıma bela olacağını bildiğim için anneme bir an önce işten çıktığımı söylemem gerekiyordu. Saat 9 a yaklaşmış aşağıdan ses gelmiyordu ama gittiler mi diye merak ediyordum. Saate baktım normalde çoktan gitmiş olmaları gerekiyordu. Ayağımın ucunda yürüyüp dışarıyı dinledim. Ses yoktu. Kesin gitmişlerdi. Kapıyı yavaşça açıp dışarı çıktım. Merdivenlerin başında etrafa göz gezdirdim. Etrafta kimse de yoktu. Derin bir oh çekip aşağıya bahçeye çıktım. Hava o kadar sıcaktı ki şimdi sahilde yürümek vardı ama hiçbir yere gidecek halim yoktu. Kendime kahve yapıp öğlene kadar bahçede oturdum. O kadar mutsuzdum ki kahvaltı yapmamama rağmen de hiç acıkmamıştım. Zilin çalmasıyla Murat'ın geldiğini sanıp korkudan yerimden sıçradım. Korkudan kapıyı açamıyordum ama başka çarem de yoktu kapıyı açtığımda Sibel 'ben geldim' deyip güldü. En yakın arkadaşıma Murat'ın görüşmemizi yasakladığını nasıl söyleyecektim. Yüzümün halini görünce' Neyin var?' diye telaşla sordu. İçeri girer ve murat da gelip görür diye 'Hastayım tam yatacaktım' diye yalan söyledim. 'Tamam canım sen dinlen sonra uğrarım' deyip gitti. Kapıyı kapatıp arkasına yaslandım. Sevdiğim insanlara yalan söylemek beni mahvediyordu. Yatağıma geri dönüp bugünün bitmesi içn gözlerimi kapattım. Uyandığımda saat 8'e geliyordu. Ne kadar da çok uyumuşum diye düşündüm. Aşağı inip bahçeye çıktığıma Murat Nazan teyze ve annem oturmuş kahve içiyorlardı. Hepsine merhaba deyip sandalyeye oturdum. Annem yüzüme bakıp 'hasta mısın?' diye sordu. 'Yoo sadece yorgunum' dedim. Annemle Nazan teyze evimizin projelerini inceliyor, Murat da önündeki dosyayı okuyordu. Zil çaldığında inşallah Sibel değildir diye dua ederek kapıyı açtım. Suat 'merhaba' diyerek içeri girdi. Bahçeye çıkıp herkese selam verdikten sonra Murat ayağa kalkıp birlikte odaya çıktılar. Bir süre sonra bende odama çıkıp geç saate kadar kitap okudum. Suat'ın sesini duyunca kulak kabarttım sonra Murat'ın ayak seslerini,odasının kapısının kapatışını duydum. Kitabımı kenara koyup yatağa uzandım. O kadar üzgündüm ki babamın bana öğrettiği mutluluk oyunu oynadım. Gözlerimi kapatıp en mutlu olduğum anı düşününce Murat ile ilk beraber oluşumuzu hatırladım. Battaniyeyi üzerime çekip tekrar uykuya daldım. Uyandığımda sabahın ilk ışıkları başlıyordu. Murat yanımda yoktu odasında olup olmadığına bakmak için balkona çıkıp korkuluktan onun balkonuna geçtim. Odada kimse yoktu. şaşkınlıkla tekrar balkondan geçip odama geldim. nereye giderki bu saatte? Acaba aşağıda mı diye düşündüm. Sessizce merdivenlerden inip etrafa bakındım ama kimse yoktu. Artık uyumamın mümkün olmadığını anlayınca bahçeye çıkıp oturdum. Acaba gecemi çıkmıştı.Bir süre oturup gelmesini bekledim ve tekrar odama çıkıp yatağıma uzandım. Ayak sesleri duyunca Murat zannedip doğruldum. Nazan teyzenin sesini duyunca tekrar uzandım ve uykuma devam ettim. Annem başımda saçlarımı okşayıp alnıma öpücük koyarak uyandırdı. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkarken annem 'üzerini değiştir. Aşağıda misafir var' dedi. Merakla kim diye sordum. 'Murat'ın babası Londra'dan geldi' dediğinde hızla üzerimi değiştirip aşağı indim. Babası beni görünce aynı otoriter İngiliz asaleti duruşuyla selam verip Murat ve Suat ile konuşmasına devam etti. Martin Grek eski hatırladığım gibi hala çok bakımlı ve yakışıklı görünüyordu. Yeşil hafif çekik gözleri ve hafif dolgun dudaklarıyla Murat'ın yüzüne kopyası kadar benziyordu. Yıllar sadece göz kenarlarında hafif çizgiler oluşturmuştu. Nazan teyze diken üstünde oturur gibi dikkatle baba oğlu izliyor sanki bir şeylere mani olacakmış gibi tetikte bekliyordu. Murat birden hışımla ayağa kalkıp İngilizce 'işlerime karışma' deyince babası da ayağa kalkıp ortalığı yumuşatmaya çalıştı. Babasından bile çekinmiyordu.Nasıl bir adamdı bu? Bahçeden çıkıp odasına giderken Nazan teyze de Murat'ın arkasından bahçeden çıkıp odaya gitti. Babası Suat'a bakıp İngilizce 'karışmayacağım tamam git sakinleştir' dedi. Ne olmuştu ki? niye sinirlendi? Anneme sessizce 'ne oldu?' diye sordum. Bize ne der gibi baktı ama ben her zaman ki gibi meraktan ölüyordum. Bu kadar gergin zamanda ortalıkta görünmemek ve azar işitmemek için müsaade isteyip odama çıktım. Akşama kadar ortalık sakinleşsin diye odadan çıkmadım. annem 'Ezgi' diye bağırınca aşağı inip akşam yemeği için masayı hazırladım. Murat bahçede Suatla sohbet ediyor sanki orada yokmuşum gibi istifini bozmuyordu. Neden bana bakmıyordu bir başka cezası mıydı bu? Moralim bozulduğu için canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Onsuz bir gün bile sürünmeme yetmişti. Onunla konuşup özür dilemek için anneme Sibellerde kalacağım diye izin aldıktan sonra telefonumu alıp Murat'a mesaj attım 'Sibellere gitmek için izin aldım 10 dakika sonra beni her zaman ki yerden alır mısın' yazıp yolladım. Çantamı alıp kapıdan çıktım.Her zaman aldığı yerde bekledim ama bir türlü gelmiyordu. Mesaj iletilmiş mi diye baktım, evet iletilmişti.Anladım ki kesin buda başka bir ceza şekliydi. Bu sefer sadece vücudum değil kalbimde ağrıyordu. Canım o kadar yanıyor o kadar perişan haldeydim ki bu halde eve gitmemek için ağlayarak Sibele gittim. Kapıyı açıp beni o halde görünce 'ne oldu?' diyerek boynuma sarıldı ama ağlamaktan konuşamıyordum. Tam içeri girecekken Suat yanımıza gelip 'Ezgi Murat eve gelsin odasına çıksın' dedi. Sibel şaşkınlıkla karışık bize ne oldu der gibi bakınca 'yarın konuşuruz şimdi gitmem gerek' deyip eve geri döndüm. Annem beni görünce 'Sibel'de kalmayacak mıydın?' Diye sorduğunda vazgeçtim deyip odama gittim. Banyoya girip suyun altında dakikalarca ağladım. Onsuz nefes alamadığımı biliyor işkence çektirmek için böyle yapıyordu. Banyoda ağlamaktan o kadar bitap düşmüştüm ki havluya sarılıp kendimi yatağa attım. üzüntüden perişan olmuş halde öylece uyuyakaldım. Gözlerimi açtığımda güneş yeni doğmaya başlamıştı. Hafifçe gerindiğim de havlu üzerimden düşmüş çırılçıplak kalmıştım. Başımı çevirdiğimde Murat yanımda bana hiç dokunmadan uyuyordu. Bu cezası da beni yokluğu ile dövmekti ve gerçekten canımı daha çok yakıyordu. Yataktan çıkıp üzerimi giyindim. Balkona çıktım. Korkuluğa başımı koyup önümdeki patika yolu izlerken Murat yataktan kalkarak balkon kapısına yaslanıp bana baktı. Beni seyrettiğini fark edince daha fazla sinirlendirmemek için yanından geçip yatağa girdim. Üzerini giyinip odadan çıkarken sessizce ağladığımı görünce kapıda durup çıkıp çıkmamak arasında karasız kaldı. O da daha fazla dayanamayıp tekrar yatağa gelip yanıma girdi. Elini belime dolayıp boynumu öpmeye başladığında öptüğü her yer sanki ilaç gibi acımı azaltıyordu. Elimle saçını okşarken 'sadece bana aitsin' deyip öpmeye devam etti. Sevişmeye başladığımızda gözlerimdeki yaşı engelleyemiyordum. Üzerimi çıkarıp gözlerini benden ayırmadan soyundu. Bacaklarımı açıp hızla içime girdiğinde boğazımdan inilti yükseldi. İçimde yavaşça gidip geliyor işkencesine devam ettiriyordu. Başımı boynuna gömüp 'lütfen' diye yalvardım. Durup yüzüme bakınca gözyaşlarımı silip hızlanmaya başladı. Vücudum gerildiğinde bağırmamak için dudağımı ısırdım.Beraber geldikten sonra üzerime yığılıp öylece durdu. Kokusunu içime çektim. Üç günde o kadar özlemiştim o kadar ızdırap çekmiştim ki ilacımı bulmuş gibiydim. Dirseğinden güç alıp doğruldu. 'Hazırlan işe gideceksin' dedi. Şaşkınlıka 'ama cezalı değil miyim?' diye sordum. Tekrar yüzüme bakıp 'işte sensiz duramıyorum olmuyor daha fazla delirme mi istemiyorsan yanımda ol' deyip burnumu öpünce sevinçle boynuna sarıldım. İşe giderken ikimizde hiç konuşmadık. Plazanın önünde arabayı park edip kapımı açtı. Elimden tutup içeri girdik. Neslihan her zamanki gibi bizi kapıda bekliyordu. Murat'ın çantasını alıp gözlüğünü düzelterek 'hoş geldiniz' dedi. Murat cevap vermeden elimi tutup beni babasının eski odasına götürdü. Kapıyı açtığında gözlerime inanamadım. Oda tamamen beyaz ve siyah renkte döşenmişti. Duvarda plazma tv, büyük bir dolap, cam masa, sandalye ve bir bilgisayar vardı. Burası senin odan deyip beni masaya oturttu. Karşımdaki sandalyeye geçip 'seninle ne yaşarsak yaşayalım her gün işe geleceksin' deyince gözlerimdeki yaşı bastırmaya çalışarak 'tamam' dedim. 'Yasemin sana bir kaç gün işi öğretip muhasebe departmanına geçecek asistanım artık sen olacaksın' dedi. Başımı eğip 'yapabilir miyim ki?' Deyince Murat ciddi gözlerle 'yapacaksın,öğreneceksin,başka şansın yok, çünkü buradan başka hiçbir yerde çalışamazsın?' deyip 'Yasemin' diye seslendi. Kızcağız her zaman ki gibi titreyerek 'buyrun Murat bey' diye kekeledi. 'İşi iyice öğret' deyip odasına geçti. O kadar çok şey vardı ki hepsini deftere not almak zorunda kaldım. 'Yarım saat sonra toplantı var Murat bey sizin ona eşlik etmenizi istedi. Kekeleyerek 'ya yanlış bir şey yaparsam' dedim. Gözlüğünü itip 'not al dediği zaman söylediklerini yazarsınız' o kadar dedi. Toplantı odası kalabalıktı. Önemli bir dava ile ilgili toplanmışlardı ve herkes yerlerini alıp dikkatle dinlemeye başladı. Murat yerine oturup 'arkadaşlar Ezgi hanım benim nişanlım ve asistanım olarak bizimle çalışacak' deyince hafif bir uğultu yükselip birbirlerine baktılar. Kadın avukatlar artık benim burada olduğumu öğrenince hayal kırıklığı ile yüzlerini astılar. Toplantı korktuğum kadar zor olmadı. Yüzümün akıyla bu işi de başarmıştım. Odama gidip yazdığım notları bilgisayara geçirdim. Yazdıklarımı göstermek için Murat'ın kapısını çalıp 'girebilir miyim?' diye sorarken sandalyesinin arkasına yaslanıp 'gel' dedi. Kağıtları masasına koyup 'başka bir şeye ihtiyacınız var mı?' diye sordum. Ellerini masaya koyup 'senden başka hiçbir şeye ihtiyacım yok' deyip yanıma geldi. Saçlarımı kulağımın arkasına koyup yanağımdan öpünce iş yerinde olduğumuz için hafifçe utanıp kızardım. 'Ben gideyim artık' deyip kapıdan çıkarken elimi tutup kendine çektiğinde dudağımdan öpmeye başladı. Tam o sırada kapı çalınca Murat beni istemeye istemeye bırakıp 'gir' diye bağırdı. Martin amca kapıdan girip dikkatle ikimize baktı. Murat soğuk kanlılığı ile İngilizce 'hoş geldin' deyip masasına geçti. Babası da karşısındaki sandalyeye oturup bir yandan da beni izlemeye devam ediyordu. Müsaade isteyip tam çıkacakken Murat 'Ezgi sende kal' deyince kapıyı kapatıp babasının karşısında oturdum. Martin amca dikkatle bana bakmaya devam ederken 'Murat niye geldin baba?' diye sordu. Martin amca imalı ses tonuyla 'odamın yeni sahibi Ezgi olmuş' deyip gülümsedi. Murat babasına öfkeyle bakıp sakince 'evet baba o oda artık nişanlımın deyince babası gözlerini açıp 'nişanlın mı?' diye sordu. Murat istifini bozmadan 'evet' dedi. Benimle havadan sudan sohbet ettikten sonra uçağına geç kalmamak için ofisten çıktı. Murat ayağa bile kalkıp babasını yolcu bile etmemesi de ayrıca garibime gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toprak ve Ateş (+18)
RomanceMurat sinirle balkonun kapısını açmaya çalışıp kilitlediğimi anlayınca 'aç kapıyı yoksa kırarım' diye bağırdı. sakince telefonu yatağa bırakıp tişörtümü ve sütyenimi çıkardım. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan eşofmanımı ve külotumu da ayaklarımın ucu...