Tüm vücudum hareket etmemem için savaşırken elimden geldiğince karşı koymaya çalışıyorum gözlerim yine istemsizce kapanıp beni karanlığa doğru çekmeye çalışırken artık daha fazla karşı koyamıyorum. Bu sefer gökyüzü karanlık etrafıma bakınıyorum bir anda uzaktan bir ışık süzmesi bana doğru yaklaşıyor. Çok parlak ama gözlerimi etkilemiyor yavaşça yerimden kalkıp bende ışığa doğru hareket ediyorum. Bir adım iki adım ve duruyorum gökyüzünde asılı olan ışık parçası artık o kadar parlak değil. Bir ses duyuyorum. Ezgi...
Sevinçle baba senmisin diyecekken sesimin çıkmadığını farkediyor korkuyla elimi boğazıma götürüp bağırmaya çalışıyorum ses hala kulaklarımda Ezgi...
Baba demek için deli çırpınıyorum ama tek bir kelime bile çıkmıyor boğazımdan.
Beni bul Ezgi inanma onlara kimseye güvenme beni bul ... Işık etrafımda hafifçe dönerken bir elim boğazımda bir elim ışığa doğru uzanmış halde korkuyu iliklerime kadar hissediyorum. Ses hala konuşurken çaresizce gözkerimdeki yaş ve içimdeki korku sanki gerçekmiş gibi kalbimi yerinden çıkaracak atmasına neden oluyor. Beni bul Ezgi...Odadaki sesler uğultu gibi yankılanırken hala o sesi duyuyorum sanki. Gözlerimi hafifçe aralayıp herşeyin bir kabus olduğunu anladığımda sanki beynim uyuşmuş gibi hiçbir şeyi idrak edemiyordu. Karnımdaki ağrılarım hafiflemesinin rahatlığı ile yerimden hafifçe doğruldum. Odada ki kimse benim uyandığımın farkında olmadan aralarında sanki görev paylaşımı yapar gibi birbirlerine direktifler veriyordu. Yeni uyanmanın sersemliği ile ne olduğunu anlamaya çalışıp bir yandan da odanın her yerinde gözlerimle Murat'ı arıyordum. Annem, Murat'ın annesi ve Murat'ın babası biraz önceki direktif vermeden hararetli bir tartışmanın içine girdiler bir anda. O kadar sesiz konuşuyorlardı ki yada ben aldığım ağrı kesici ve ilaçların etkisiyle öyle sanıyordum onları anlamakta zorluk çekiyordum. Sadece tek farkında olduğum ne oldu ki bir anda düşman gibi birbirlerine saldırmaya hazır hale geldiklemeye başlamışlardı. Bşr kaç dakika sonra uyandığımı farkettikleri an yüzlerindeki öfke bir anda şevkate dönüşüp yanıma geldiler. Annem tatlım iyimisin? Diye sorup saçımı okşamaya başladı.
"Bebeğim nasıl? "Sesimi ben bile zor duyarken annem yüzünde kocaman bir gülümseme ile küvezde tatlım. Doktorun Aydın bey durumunun gayet iyi olduğunu söyledi.
"Murat nerede?"
Annem gülümsemesi tüm yüzüne yayılarak Bebeği görmeye gitti diye cevap verdi.
Lütfen beni bebeğime götürün" birbirleriyle bakıştıkları sırada bir terslik olduğunu anladım ve tüm gücümü toplayıp yerimde doğruldum. Birkaç saat önce Doğum yapan inanılmaz acıları çeken o kız ben değilmişim gibi hızla kolumda ki serumu çıkarıp yataktan yalpalayarak çıkmayı başardım. Etrafımda duran ailem şaşkınlıkla beni izliyor bir yandan da engel olamaya çalışıyordu. Gözlerim benden sakladıkları bir tersliğin olduğunu fark etiğim andan beri deli gibi öfkeden kararmış halde kendime bile inanmayarak avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.
"sakın bana dokunmayın yoksa sizi mahvederim". Ellerim sinirden titriyor yüzümün kızardığını hissediyordum Tepkimin büyüklüğünden ve gözlerimdeki öfkeden korkup yavaşça yanımdan uzaklaşmaya başladılar.
Kapıya doğru yürürken hafifçe arkama dönüp kimse arkamdan gelmesin diye bağırarak emirler yağdırmaya başladım. Koridorda yarı düzgün yarı yalpalayarak yürürken aklımda ki tek düşünce kızımı sağ olarak görmekti. Allahtan daha önce bu hastaneye defalarca geldiğim için bebek yoğun bakım odasını bulmam zor olmayacaktı. Asansörde duvara yaslanıp gözlerimi kısacık kapatıp açtığımda o deli gücüm yavaş yavaş gittiğini hissetmeye başladım.. vücudum eski yorgun haline geçiş yaparken kalan tüm direncim ve gücümle yoğun bakım odasının katına gelmeyi başarmıştım. Son adımlarımı Allah'a bana yardım etmesi için dua edip kullanmaya devam ettim. Camın üstüne elini uzatıp kızımıza ben buradayım diye konuşan Murat o mağrur hali ve heybetiyle yine her zaman olduğu gibi yoğun bakım odasının önünde duruyordu. Ayaklarım sürüklenircesine ona doğru yürürken Suatın anlattıkları kulaklarımda çınlıyor içimi tarifsiz bir acı kaplıyordu. Etrafına bakınıp beni farkettiği an yorgun ve bitkin halimi görünce hızla yanıma gelip koluma destek vermeye çalıştı.
Neden kalktın sen deli misin?
Kızgınlıkla söylediği sözleri yüzünde keskin çizgiler oluşturmak yerine aksine şefkat dolu gözlerle gözlerime bakıyordu.
"Lütfen beni kızımın yanına götür"
Birkaç saniye sonra başını tamam der gibi sallayıp gücümün daha da tükendiğini anlayınca kucağına aldı. Yine sevdiğim adamın kollarında ait olduğum yerdeydim. O kısacık yolda göğüsüne başımı koyup kokusunu içime çekmek aldığım tüm ağrı kesicilerden daha etkili olmuştu.
Camın önünü geldiğimizde buraya tutun ben sana sandalye getireyim dedi. Yavaşça kucağından indiğimde gözlerimle camın diğer tarafında deli gibi kızımı arıyordum. Saniyeler içinde elinde tabure ile yanıma yaklaşan murat önce beni oturttu ve sonra parmağı ile işarat edip bak kızımız dedi. Tahmin ettiğimden daha küçük bir bebek gözleri bandajla sarılmış kollarını bacaklarını hareket ettirerek hayata tutunmaya çalışıyordu. Kızıma yardım edememenin acısıyla kalbim o kadar çaresiz ve hızlı atıyordu ki o ana kadar yaşadığım hiçbir sevgi bu küçük bedene hisstiğim sevginin yanına bile yaklaşamazdı.
Ne kadar zaman orada onu izlediğimi bilmiyorum başka bir evrende sadece kızım ve ben varmış gibi bulunduğumuz o kadar zaman sanki kısacık dakikalar gibiydi. Bir ses beni gerçek dünyaya geri döndürürken içimde kocaman bir burukluk oluştu. Sibel boynuma sarılıp gözlerindeki yaşın akmaması için çırpınırken ah benim kadersiz kalbi temiz arkadaşım diye kulağıma sadece benim duyacağım kadar fısıldamaya başladı. Bende kollarımı boynuna dolayıp teselli edercesine iyiyiz bize üzülme lütfen deyip kardeşim gibi ssvdiğim Sibelimi teselli etmeye çalıştım. Bir süre öyle dururktan sonra meraklı bir sesle hani bebeğimiz nerede diye kollarımda kırtulup gözleriyle kızımı bulmaya çalıştı.
"bak orada küçük bedeniyle hayata ve bana tutunmaya çalışıyor"
Allah'ım ne kadar küçük ama biliyorum o da annesi gibi güçlü bir kız, ve annesi gibi de inatçı"
Gözlerimizdeki yaşı silip gülerken Murat'ı görmemezlikten gelmesi o an hiç dikkatimi çekmemişti. Bir süre bebeğimi sessizce izledikten sonra ağrılarım yine dayanılmaz bir hal almaya başladığını yavaş yavaş hissediyor ama yine de aldırış etmemeye çalışıyordum. Murat'ın sesi bizi olduğumuz dünyadan yine kendi gerçek dünyamıza getirdi.
" hadi artık odana götüreyim seni bu kadar yeter rengin soldu iyi görünmüyorsun "
Gücümü toplamak için dinlemem gerektiğini biliyor ama bir türlü o camın önünden ayrılmak istemiyordum.
Sibel evet canım artık odana gidip dinlenmen ve güçlenmen en önemlisi aklını toplaman lazım Murat haklı deyip gözlerini benden ayrımadan sen bir sandalye getir diye Murat'a direktif verdi. Murat hole doğru yürürken benim anlamadığım bir gerginliği farketmişçesine sesini çıkarmadan gitmeye başladı. Sibel Murat ile aramızda oluşan gerekli uzaklığı anladıktan sonrak elleriye omuzlarımdan tutarken beni hafifçe silkeledi.
"Bak Ezgi şimdi beni iyi dinle Suatın anlattıklarında bir tutarsızlık var ben sağlıkçı değilim ama o kadar da film izledim yani birde biliyorum ne nasıl olur neyse yani eğer murat vurulduysa vücudun da kurşun yaraları olması gerekmezmi sabahtan beri bunu düşünüyorum öyle yaralar olsa dayanamaz sen bana kesin söylerdin biliyorum şimdi aklını başına topla ve yara izi varmı bana söyle belki söylemeyi unuttun sanmıyorum ama emin olmam gerek"
Kafamda şimşekler çakarken gözlerimi kapatıp Murat'ın vücudunu önüme getirdim. Haklı ben yara izi görmedim kurşun yaralanması muhakkak bir iz bırakır doğru. Sibel yüzüme merakla bakarken bunu nasıl farkedemediğimin şaşkınlığı ile hayır iz yoktu dedim.
" Bak canım lütfen bir kere beni dinle burnuma çok pis kokular geliyor. Etrafındaki kimseye güvenme ben artık Suat'ın da bu işin içinde olduğunu anladım yoksa neden böyle bir yalan söylesin ki başka kimler var bilmiyorum ama sana söz veriyorum seninle bu olayı çözeceğiz. Şimdi tüm dikkatinle bana vermeni ve hiçbir şey yokmuş herşey eskisi gibiymiş gibi davranmanı istiyorum çok dikkatli olmalısın beni anladın mı? "
Başımı tamam der gibi sallarken düşünceler beynimde taklalar atmaya başlamıştı.
İnstagram sayfamız: toprak ve atess
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toprak ve Ateş (+18)
RomanceMurat sinirle balkonun kapısını açmaya çalışıp kilitlediğimi anlayınca 'aç kapıyı yoksa kırarım' diye bağırdı. sakince telefonu yatağa bırakıp tişörtümü ve sütyenimi çıkardım. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan eşofmanımı ve külotumu da ayaklarımın ucu...