2

1.8K 185 116
                                    

Imagine Dragons - Radioactive 
Medya, Berat.

~

O tuhaf yabancı adamı gördüğünde, sırtındaki resim çantasının içindeki çizimleriyle birlikte sahil boyunca yürüyordu Nehir, bir yandan da içinden kâbusların gerçek olmadığını tekrarlıyordu.

Saat sabahın onuna yaklaşmıştı ve çizimlerini sergiye bırakıp Altan'ın yanından eve dönerken biraz dolaşmak istemişti. Henüz saat erkendi ama tek başına olduğu için zaman kavramı onda farklı işliyordu. Kalıpları yoktu, gece dörtte de kahvaltı için deniz kenarına inebilirdi.

Ancak takip edilme hissi gittikçe büyük bir sorun hâline gelince içgüdüsel olarak sahilin iç kısmından uzaklaşıp kalabalığa yaklaştı. Bir yandan da kendi kendisie fısıldıyordu.

"Seni bulamaz."

Zaman geçip kendini rahatlatmaya çalıştıkça başarısız oldukça, daha fazla rol yapamadan bir bankın kenarına çöktü. Artık sırtı bankın ayaklarına yaslanmış bir şekilde yerde oturuyordu, arkasına baktığında ona doğru gelen, bakışları da üzerinde olan bir adam gördü. Küfretti.

Ama en azından görmeyi beklediği adam değildi gelen.

Korkusuna kahkaha atmak ister gibi yanına yaklaşan adama başını kaldırıp baktı, içinde bulundukları boktan dünyadan olamayacak kadar güzeldi ancak kız bunu fark edemeyecek kadar korkuyordu.

Korkak kızın soluk şeffaf tenine zıt olan buğday rengi kolları ve kıza dikkatle bakan yeşil gözleri vardı. Nehir'inkilerden çok daha canlı görünen kalın telli saçlarını topuz yapmıştı.

Çocuk, çok güzeldi.

Ses tonu kıza ulaşınca o da ne kadar saçma bir pozisyonda olduğunu fark etti. Ne yapıyordu?

"İyi misin?"

Sahilde yere oturmuş ve bacaklarını da bağdaş yapmıştı, çocuk ise başında dikiliyor ve kıza tepeden bakıyordu.

Nehir banka tutunarak ayağı kalktı, korkunun sebebi eğer karşısındaki adamsa yıllarca kendine gülebilirdi. Yabancılardan nefret ederdi, aslında tanıdıklara karşı da aynı şeyi düşünüyordu ama bu adam sadece bir anlığına nefret ettikleri arasında ilk sırayı kaptı, daha sonra alışık olduğu diğer isimler kendini hatırlattı.

Sonra hepsini boşverip cevap düşündü.

"Evet, iyiyim."

Ses tonu düşüncelerinin aksine dost canlısı çıkıyordu, kimse zihninde ona yaklaşan bu adamı öldürdüğünü anlayamazdı.

Ayaklanıp daha iyi bir bakış açısı kazandıktan sonra kısaca süzdü yabancı adamı. Kırmızı, kareli oduncu gömleği ve siyah dar sayılabilecek pantolunu ile bu havaya değil de sonbahara ait gibiydi. Yüz hatları gibi vücudu da kusursuzdu, onunla aynı havayı solumak genç kız gibi çirkin insanlara fazlaydı sanki. O an tıpkı çizdiği resimlere yapabildiği gibi kendi yüzünü de silip atmak istedi.

"Ben Berat Efe."

Elini, hâlâ kalp atışlarını düzenlemeye çalışan kıza uzattı, kız bakışlarını elinden koluna ve en son yüzünde dolaştırdıktan sonra gözlerinde durdu. Konuşmak neyse de yabancı insanlara dokunmak onun için yıkılması güç bir tabuydu.

En iyi savunma olan saldırıyı seçti.

"Bu beni ilgilendiriyor çünkü..."

Adının Berat Efe olduğunu söyleyen çocuğun devam etmesi için son heceyi uzatarak söyledi, çocuk sırıtmaya başladı. Eli hâlâ havadaydı.

"Çünkü en büyük hayranınım!"

Sesinde Charlie'nin Çikolata Fabrikası'na giriş için gereken altın bileti elinde tutuyormuş gibi çocukça bir heyecan vardı.

Adını kendine saklamayı düşünen kız, suratına bakmayı sürdürdükçe Berat Efe'nin gülümsemesi solup eli ağır hareketlerle aşağı indi, kız göz ucuyla bakıp elinin yumruk şeklini aldığını gördü. Sinirlenip gideceğini ve kızı rahat bırakacağını düşünüyordu ama o yine de konuşmaya devam etti.

"Zaten adını biliyorum. Nehir, değil mi?"

Yabancı biri tarafından bilindiğini ögrenmek Nehir'de soğuk duş etkisi oluşturdu. Adamla gereğinden fazla fazla zaman geçirdiğini fark ettiğinde hâlâ ifadesiz bir suratla gözlerine bakıyordu, kızın 'onun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu' anlama yöntemiydi. Çoğu zaman işe yaramazdı bu yüzden fikirden vazgeçti.

"Beni nereden biliyor ve ne istiyorsun?"

Omuz silkti, o an tıpkı kendisindeki gibi bir sırt çantası taktığını gördü kız ama farklı olarak kendisi çantayı sürükler gibi takarken hemen hemen aynı boyutta olan çanta çocuğun geniş omuzlarında küçücük kalmıştı. Kıskançlıkla gözlerini kıstım, fazla küçüktü ve bu yüzden çok çabuk kırıyordu kötü insanlar onu, hep böyleydi.

"Bir bardak kahve fena olmazdı, tabii istersen yemeğe de çıkabiliriz."

Eğer Nehir soğuk nevale kelimesinin canlı hâli olmasaydı onun kendine güveni karşısında ağzı açık kalabilirdi ama zamanla hislerini kendine saklamayı öğrenmiş, sonrasında da onların kontrolünü tamamen kaybedip hissizleşmişti. Kısmen isteyerek olmuştu bunlar.

"Hayatta olmaz."

Eğer yakın bir arkadaşı ya da genel olarak herhangi bir arkadaşı olsaydı karşısında duran adamın yemek teklifini kabul etmediği için gece uyurken saçlarımı kesebilirdi. Çünkü ona baktıkça kız için ne kadar fazla olduğunu daha iyi anlıyordu, adam yakışıklıydı. Her şey iyiydi bakıldığında ama sadece artık kız insanları sevmiyordu.

"İyi de neden?" Omuz silkti.

"İlgilenmiyorum."

Ve onun herhangi bir şey demesine fırsat vermeden öncekinden hızlı ama yeterince hızlı olmayan adımlarla uzaklaşmaya çalıştı.

Her neyse, diye düşündü kız. Her neyse, yapacak çok şey var.

Önünde uzun bir gün ve çizilecek sonsuz resim vardı ve bir yerden başlamalıydı. Kafasını dağıtmanın tek yoluna sığınıyordu yine, çocuğu unutacaktı.

~

Berat Efe, benim gerçek hayatta, hastanede tanıştığım ama tanımaya fırsat bulamadan, henüz sekiz yaşında hayata gözlerini yuman biri. Asla hafızamdan silinmeyecek onunla geçirdiğim zaman ve hangi kelimeleri kullansam eksik kalacak ama yine de en azından adını -kendimce- ölümsüzleştirmek istedim. Yeri bende çok ayrı ve artık en özel karakterlerimden biri o.

Paylaşmak istedim.

Milyonlarca Nefret CümlesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin