19

371 66 20
                                    

"Annem ve babam da bu şehirde ama ben işe gidip gelmem kolay olsun diye taşındım."

Kızın çikolatalı dondurması neredeyse bitmişken, Berat'ın dükkândaki tüm renk ve tatları içinde barındıran dondurması tabakta eriyordu.

"Neden bu işte çalışıyorsun? Seni tüketiyor sanki, daha iyi bir tanesini bulabilirsin."

Konuşurken başka bir şeyle ilgilenemiyordu çocuk, sadece göz teması ve sözcükler vardı. Öyle ki karşısında dondurma yiyen kız rahatsız oluyordu bu derinlikten.

Konuşmaya başlayacakken durdurdu kız.

"Önce birkaç kaşık dondurma ye."

Cümleyi söyleyen kızın yüzüne bakıyordu Berat, eliyle tabağını işaret edince güldü.

"Ah, evet. Seninle konuşurken nerede olduğumu unutuyorum."

Karşısındaki insanın duygularını böylece söylemesi kızın ilk defa başına geliyordu ve yalpalıyordu.

Çocuk, tabağındaki dondurmayı sadece üç kaşıkta yarıladı. O sırada genç kız etrafı inceliyordu.

İkişer kişilik üç tane masa vardı küçük dükkânda, tek müşteri onlardı ve bunun için seviniyordu. Masalar öyle yakındı ki birbirlerine kolayca yabancı biri ile sohbete başlayabilirdiniz.

"Bu iş... Benim bulabildiğim en iyisiydi zamanında, üniversiteyi ilk yılda bıraktım. Nasıl karşılarsın bilmiyorum ama okul... İçinde bulunmaktan nefret ettiğim tek yer, beni kendi kalıplarına sokmaya çalışan insanların varlığına tahammül edemediğimi fark ettiğimde bıraktım."

Duvara monte edilmiş eski televizyonda saçma bir şarkı programı açıktı. Eğer bu kadar güzel dondurmaları olmasaydı Berat buraya tahammül edemezdi muhtemelen, en azından genç kız etmezdi.

Kaşlarını kaldırdı.

"Öylece bıraktın mı? Nasıl, ailen?"

Genç kızın aksine çocuğun bir ailesi vardı, eğitimini yarıda bırakmasına ne tepki verdiklerini merak ediyordu.

"Başta bir kaos ortamı oldu ama babam anladı beni, küçüklükten beri farklı bir çocuktum ve üniversite, kariyer... Bunlar sadece toplumun gözünde değerli, benim ilgi alanıma girmiyor."

Tabaktaki son erimiş dondurmayı da tatlı kaşığı ile sıyırıp yedi, eğer evinde olsaydı tabağı da yalardı ancak burada biraz tuhaf kaçabilirdi.

Ah, evini ne de özlemişti!

"Ama şimdi daha kötü bir işte çalışmıyor musun? Yanlış anlama hani ilk tanıştığımızda anlatmıştın... Ondan soruyorum."

"Bu da cezam sanırım, işten çıkmayı ve daha uygun saatleri olan bir tane bulmayı istedim ama zaman geçtikçe alıştım. Üstelik üzülerek söylüyorum ki hayatımda çok fazla olay yok, üniversiteden kalan birkaç arkadaş ve akrabaların haricinde iş yerini benimsedim."

Mantıklı değildi, çok daha iyi bir işi hakediyordu Berat.

"Baksana, sanata daha yakın olacağın bir iş ister misin?"

"Ne?"

"Galeri... Tabloları satın alan insanların evlerine servisler gönderiliyor, eğer ehliyetin varsa Altan ile konuşabilirim."

Kaşlarını çattı, böyle yapınca alnında kırışıklıklar oluşuyordu, birkaç saniye sessizlikle akıp gitti.

"Sen... Ciddi misin?"

Konuşurken sesi, hissettiğinden çok daha ciddi çıkıyordu.

"Tabii, zaten öyle çok şoför alımı oluyor ki... Saatleri senin şu anda çalıştığın işten çok daha iyidir eminim."

Ensesini kaşıdı, kızın içinde eve gitme isteği büyüyordu. Kaçmak.

"Bunu düşünmem gerekiyor..."

"Olur, haber verirsin bana ve bir görüşme ayarlarız."

Koyu mavi bir gömlek ile kot pantolon giyen bir adam yaklaştı yanlarına. Tabakları alırken sordu, gür kaşları ve ela renginde gözleri vardı. Ellilerinin başında olduğunu tahmin etti Nehir.

"Başka bir şey ister misiniz gençler?"

Tam olumsuz yanıt vermek üzereyken Berat kıza bakarak konuştu.

"Çay içer miyiz, ya da kahve?"

Görünüşe göre kıza kaçma fırsatı vermeyecekti, neden kaçmak istediğini bilmediği için ona uymayı seçti kız da.

"Şekersiz kahve iyi olur aslında..."

Ressamın kelimelerine kendininkileri de ekleyerek adama son cevabı verdi.

"Bir kahve bir de çay alalım biz Cahit Amca."

Adının Cahit olduğunu öğrendiği adam başını sallayarak uzaklaştı.

"Peki... Nehir, senin sıran."

Bazen kelimelerden nefret ediyordu, bazen bazı anlamlara gelmiyordu onlar.

Ne söyleyeceğini düşünürken beklentiyle ona bakan Berat'ı izledi. Çocukta farklı bir şey vardı, tanıştıkları ilk andan beri bunu çözmeye uğraşıyordu.

Kızın bakışlarından rahatsız olmuş olacak ki ellerini yüzüne kapattı, bileğindeki siyah bileklikler, topuzundan çıkan birkaç tutam saçı ve parmaklarının arasından gözüken gözleriyle gerçeküstü bir tabloya benziyordu.

"Bir insanı böyle dikizlemek hoş değil."

İçindeki çatışmaya ve karşısındaki tabloya gülümsedi.

"Asıl birinin yüzünü gizlemesi hoş değil."

Böyle derken yüzünü işaret etmişti ama kelimeler kızdan kaçarken  çocuğu izlediğini kabul ettiğini fark etti.

"Ayrıca seni izlemiyorum."

Ellerini yeniden masaya indirdi, gülüyordu.

"Ya tabii, ben de öyle düşünmüştüm zaten."

Bu sırada içecekleri geldi, hâlâ dumanı tüten kahveye baktı kız. Kokusu iştah açıcıydı.

"Mükemmel olduğumu biliyorum ama beni izleyerek kaçamazsın, hadi. Merak ediyorum."

Görünüşe göre daha fazla ertelemeyecekti, bir hikayenin ilk kelimeleri özeldir. Zihninden dikkatle seçti onları.

"Ben babasına aşık bir kızdım, hâlâ daha öyleyim ama hikayem, o öldükten sonra başladı..."

~

Okuyan çok fazla kişi yok ama Nehir'i yazmayı seviyorum. Burada olan biraç insancık varsa kendilerini belli etseler çok güzel olur.

Milyonlarca Nefret CümlesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin