Dead Can Dance - Ophium
~
Kendi çizimlerinin önünden hızlı hızlı geçerken dikkatini çeken diğer tabloların önünde dakikalarca bekliyordu genç kız.
Kendini durdurmak istese de 'ben olsam şöyle çizerdim' demekten alamıyordu.
Neredeyse boş olan serginin içinde gezerken aklı Berat'a gitti, onu merak etmeye başladı.
İlk kez bir tablosunu gördüğünde ne hissetmişti, nasıl bulmuştu? Şimdi yanında olmasını ya da en azından ona ulaşmanın bir yolunun varlığını bilmek isterdi.
Ancak elindeki bilgi dünkü konuşmalarıyla sınırlıydı.
Söylediğine göre gün içinde buraya gelecekti, belki de sabah erkenden kendini burada bulmasının nedeni çocuğun da buraya gelecek olmasıydı... Kendi içinde bunu hiç düşünmemişti ama hiç acelesi olmayan bir resmi bitirip buraya gelmesinin başka açıklaması olamazdı. Artık yaptığı saçmalıklarda anlam aramaya çalışmamalıydı belki de.
Normalde çizdiklerini bıraktığı gibi kendini dışarı atardı ancak sanki kız burada olursa Berat daha çabuk gelecekmiş vakit öldürüyordu sanatın içinde.
Gözlerini kapattı ve ayakta, iki saniyeliğine hiçbir şey düşünmemeye çalışarak durdu, tabii imkânsızdı bu.
Kurumuş boyaların, birkaç kapı ötede yemek yiyen insanların varlığını duyumsuyordu.
Mutlu olma ihtiyacı duyuyordu ancak bunun için birine ihtiyacı olduğunu kabul edecek değildi.
'Biri' düşüncesinin yanında bir de isim yanıp sönüyordu sanki zihninde, sahi Berat, zor bir hayata sahip olmasına rağmen nasıl mutlu kalmayı başarıyordu?
Ona soracağı şeyler, muhtemelen öğreneceği de konular vardı.
Mutlu kalmak, kalabilmek gibi...
Saatler sonra, kız şehirde boş bir şekilde dolaşıp, yemek yedikten sonra başlangıç noktasına döndü.
Tahminine göre Berat işinden çıkmış ve galeriye gelmişti. Tabii dün kıza söylediklerinde bir yanlışlık olmadığını varsayarsa...
Olmamasını umarak galerinin içine girdi, sabahkinden daha kalabalıktı ancak hâlâ büyük bir hedef kitlesi yoktu. Sanat, ülkede çok fazla dikkat edilen bir şey değildi. Toplum savaşçı yapıdaydı, ilgilendikleri şeyler savaşta işe yarayanlar ve diğerleri olmak üzere ikiye ayrılıp diğerleri unutuluyordu.
İçeride dolanan insanların ceplerinde harcanmak için bekleyen fazladan paralar olduğunu biliyordu en azından diğerlerinden olan kız.
Bu şekilde geçim sağlamak da ayrı bir dertti ama kız asla parayı öncelik saymamıştı, ağlamak yerine boya akıtıyordu sadece.
İçlerinde resimlere alıcı gözüyle bakmayan tek biri vardı, o sanatı satın almak yerine yaşamakla ilgileniyordu.
Güzel ifadeyle bu şekildeydi, züğürtlükle de etkisi olabilirdi tabii ve bunu kabul ettiğini daha ilk konuşmalarında söylemişti.
Son eklenen tablonun önündeydi, genç kızın olduğunu bilerek mi oradaydı yoksa sadece beğenmiş miydi merak ediyordu çizimin sahibi.
Sesinin meraklı çıkmasına engel olamadı ilk kelimesinde.
"Merhaba."
Bakışları sesi buldu, çoğu insana göre uzun kalıyordu ve sesin sahibi de aynı insanlara göre kısa, ama şu an kendini düşünmeyi hiç istemiyordu.
"Hey."
Sesi kısık çıktı, göz altlarındaki morluğa dikkat etti, yorgundu tıpkı onunla konuşan genç kız gibi.
"Seni burada bulacağımı umuyordum."
"Nehir..." Ses tonunu bir kavanoza koyup saklamak istedi, klişeydi ve nedenini kendine açıklayamıyordu ama yine de istedi. Parmaklarında kurumuş boyalar olan kız kendisiyle tartışırken devam etti sözüne tartışmadan bihaber olan çocuk.
"Zaten burada olacağımı söylemiştim hatırlarsan."
Muziplik yine belli etti kendini ama eksik bir şeyler vardı, omuz silkti, zaten genç kız daha kendine çare bulamıyordu.
Kızın suskunluğuna rağmen devam etti çocuk.
"Bu resim..." dedi eliyle duvardakini gösterip "Sen yaptın değil mi?"
Duvarda asılı olan resimde bir kadın vardı, ne yüzü belliydi ne rengi. Arka plan siyahtı, gözyaşlarının beyazlığı netti bir tek. Çizdikten sonra sevmişti kadını.
"Evet, dün gece."
Şimdi o da çizime bakıyordu, ikisinin de yüzü duvara dönüktü. Çalışanlar suratsız kızı görmüş ancak yanına gelmemişti, muhtemelen adını unuttuğu, güzel gamzeli kadın yanından ayrıldıktan sonra tuhaflığını anlatmıştı diğerlerine ve tuhaf kız bunun için ona minnettardı.
"Ne hakkında?"
Aklına ilk gelen şeyi tek kelimeye indirerek söyledi, resmi çizerken aklından çıkmayan ablasını ve intiharını. Uzatsa sayfalarca konuşurdu.
"Ölüm."
Resmin ağırlığı karşısında büyülenmiş çocuk yutkundu, hikâyesini merak ediyordu. hem resmin hem de onu çizenin, yine de bir şey sormadı. Sorsa kız cevaplarını verecekti çünkü o da ilk kez birine anlatmak istiyordu.
Orada, ölümü çizdiği tablonun önünde dururken onu bile güzelleştiriyordu.
Parmaklarını, korkarak uzattı ellerine ama dokunamadı. Anlatmak istiyordu ancak burada değil, resminin önünde değil. Konuşmak saygısızlıktı. Fısıltısını sadece çocuk duydu.
"Benimle gel."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milyonlarca Nefret Cümlesi
General FictionGenç kız, kendini öldürmek istediğini söylemişti, belki milyonlarca nefret cümlesi kurmuştu ancak kimse ona inanmadı. O güne kadar. Sonrasında ise tek yapabildikleri ölen bedenini süslemek için yanına, tıpkı ruhu gibi solmuş çiçekler çizmek oldu. ~ ...