Her zaman evin içinde olan kahve ve boya kokusu ile duvarlara sürülüp orada kuruyan boya lekeleri karşıladı Nehir'i, gülümsedi.Son iki gündür olanlar yüzünden hâlâ şaşkındı, hayatında yeni bir sayfa açılıyordu sanki. Her bir hareketi hissediyordu, her bir çizgiyi ve noktayı.
Ancak şimdi tek istediği renklerle buluşmaktı, artık güvendeydi, yalnızdı.
İç sesi de onayladı onu, gece boyunca beyazın üzerine yalnızlığı boyadı.
Ancak farkında olmadan bir adam çizmişti, siyahlığın içinde beliriyordu vücudu, yüzü belli değildi, henüz hatlarını çizmemişti ama içten içe onun kim olduğunu biliyordu.
Gece boyunca uykunun kıyısında gezinip durdu, ablasını düşündü ve hemen ardından Tunca'yı. Kendini kurtarabilmiş miydi o adamın pençesinden? Yoksa o da Sera gibi vaz mı geçmişti yaşamaktan, düşünceleri korkutucu anıların etrafında dolaşıp dururken ve güneş doğarken gözlerini kapattı.
Ertesi gün uyandığında gün aydınlanmıştı ama genç kız gözaltılarında geceyi taşıyordu, ruhu gecedeydi sanki. Aynaya bakarken o morlukları nasıl kapatacağını düşündü, sonra hiçbir şeyin karanlığı yenemeyeceği geldi aklına. Boşverdi, zaten şimdiye kadar yüzüne dikkat bile etmemişti.
Kahvaltıyı kahve ve haşlanmış yumurta ile geçiştirirken bir yandan da çekmecelerin arasında Tunca'nın telefon numarasını arıyordu, son görüşmelerinde eline bir kağıt parçası tutuşturmuştu.
Şimdiye kadar onu saklamış olması mucizeydi ama artık bir telefonu olacağı için kullanabilirdi. Merak ediyordu, dün gece gördüğü rüyadaki tüm soruları soracaktı ona.
Aklı annesine gitti, izini yok etmek için çok uğraşmıştı ama bir kere bile sormamıştı kızını.
Dolap olarak kullandığı köşeye giderek üzerine uzun kollu siyah bir tişört ile kot pantolon seçip giydi.
Dişlerini fırçalayıp evden çıktığında çantasında her zamankinden farklı olarak sevdiği birinin telefon numarası vardı.
Buluşma saatine dakikalar kala hayatının büyük bir kısmını kaplayan ve en çok uğradığı mekan olan galerinin giriş kapısına geldi.
İçeri girmek yerine dışında bir merdivende oturmuştu, burası onun resim çizdiğini bilen insanlarla doluydu ve hâlâ insanların içine girmede sorunlar yaşıyordu.
Altan'ın yanına uğramak yerine Berat'ı bekledi, elinde dün gece boyamaya başkayıp henüz bitirmediği resmin eskizi, aklında ise o resimdeki kişinin kim olduğuna dair sorular vardı.
Aslında onu bilmeyen biri çizdiklerini incelese çoğunu kopya zannederdi, aralarındaki farkı sadece genç kızın anlayabileceği onlarca resim vardı evinde, aynı resimleri farklı şekillerde çizmeyi, onlara zamana göre anlamlar yüklemeyi seviyordu.
Başkalarının bakıp da geçeceği ayrıntılarda yaşıyordu bir bakıma.
Berat görüş açısına girene kadar kendi kendine oyalandı, bir sürü resim çizdi not defterine ama hiçbiri evde yarım bıraktığı gibi gelmiyordu kıza. Bir an önce dönüp onu tamamlamak istiyordu.
"Merhaba."
Üzerinde tıpkı Nehir'inki gibi siyah bir tişört vardı ancak onunkinde siyahlığa ek olarak bir de Star Wars baskısı vardı. Saçlarını yine topuz yapmıştı.
Kıza cevap vermek yerine kollarını omuzlarının üzerinden sırtına atarak sorunun sahibine sarıldı, sarıldığı kız donmuştu. Vücudundaki tek bir kas bile hareket etmiyordu. Çocuk, nefesini ressamın saçlarının arasına vererek konuştu.
"Merhaba."
Birkaç saniye kaldılar öyle, kız ellerini kaldırıp çocuğun beline sarmak istedi ama bunun için fazlasıyla korkaktı.
"Seni bekledim içeri girmek için, hadi gel."
Başka bir şey söylemedi, o da sustu ve sessizlik içinde yürüdüler Altan'ın yanına.
Altan, otuzlu yaşlarının sonunda, içinde gri teller bulunan saçları hep üç numaraya vurulmuş biriydi. Odasında oturmuş bir şeyler yiyordu.
İçeri girenleri görünce ayağa kalkıp yanlarına doğru yürüdü. Berat çok rahattı, Nehir bile onun yanında gerilirdi, adından dolayı haksız bir gerilmeydi ama bu.
"Nehir... Hoş geldin."
Uzattığı elini sıkarak konuştu, hayatının büyük bir kısmını kaplasa da ciddiyeti korumuşlardı.
"Merhaba, hoş bulduk."
Berat'ı işaret ederek konuşmaya devam etti, o da ilerleyerek genç kızın önüne gelmişti.
"Berat, Altan."
Aynı şekilde Altan'ı da tanıştırdı genç kız, onun bakışları altında el sıkıştılar.
"Çay içer misiniz ya da kahve söyleyim?"
Genç kız Berat'a baktı ama o, bakışlardan kafasını olumsuz anlamda salladı ve Nehir'den önce konuştu.
"Biz aslında uğradık sadece, birazdan çıkarız."
"Evet, sadece bir iki resme bakacaktık."
Altan yeniden masaya geçip oturdu, konuşurken ressama bakıyordu.
"İki tablon daha satıldı, bu haftasonu hesabına yatar diye düşünüyorum ücretleri."
Kaşlarını kaldırdı.
"Bu kadar çabuk beklemiyordum, evde tamamlamak üzere olduğum bir tane daha var onu da getiririm bugün yarın."
"Tamamdır."
Odadan çıkarak tek tük insanların olduğu kısma, yazı, klasör ve daha bir sürü sıkıcı işlerini yapıldığı masaya geçip Berat için bir form istedi.
Yaklaşık yarım saatin sonunda resmen aynı iş yerinde çalışıyorlardı.
Nehir gülümsedi.
Berat da gülümsedi.
"Bu işi hallettiğimize göre sırada sana telefon almak kaldı. Doğru muyum?"
İçten içe kabul etmişti zaten. Tek bir kelimeyle dile getirdi bunu.
"Doğrusun."
Galerideki tüm çalışanlara kısaca veda ettikten sonra bu sefer Berat'ın rehberliğinde genç kızın ikinci el bir telefon alabileceği bir yere gitmek üzere yola çıktılar.
~
Bu hikâyeye yazmak istediğim çok şey var ve hepsini yazmadan bitirmeyeceğim, görüşmek üzere!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milyonlarca Nefret Cümlesi
General FictionGenç kız, kendini öldürmek istediğini söylemişti, belki milyonlarca nefret cümlesi kurmuştu ancak kimse ona inanmadı. O güne kadar. Sonrasında ise tek yapabildikleri ölen bedenini süslemek için yanına, tıpkı ruhu gibi solmuş çiçekler çizmek oldu. ~ ...